Dünya’ya gönderilme gayemizin çizgisinde kalabilmek, elbette yoğun çaba gerektiren ve kolay olmayan bir görevdir. Allah Teâlâ insanı ve cinleri kendisine kulluk için yaratmış, yine birçok imtihan vesileleri de yaratmış; belirli aşamalar ve sınavlardan geçireceğini de vaat etmiştir.
Her dönemin zorlukları geçitleri farklı farklıdır. Geçmiş dönemde atalarımız farklı materyallerle imtihan olundular, bizde farklı materyaller ve dünyalıklarla imtihan olacağız. Başta şeytan ve dostları olmak üzere Müslümanın bitmeyen savaşı ve düşmanı vardır. Bunu asla unutmayalım.
İmanı muhafaza etmek ve imanla ölme mücadelesi her Müslümana farzdır. Müslümanca ölmemize Allah kefil olmamıştır. Çalışıp çabalayıp imanla ölmek durumundayız.
Kur’an-ı Kerim’de Allah(celle celalühü) şöyle buyurur.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.” (Ali İmran 102)
Yani Allah rızkımıza her şeyimize kefil ama imanla göçme hususunu, kulların cüz-i iradesine bırakmıştır. Lakin Rabbimiz merhametlilerin en merhametlisi olduğu için yine kullarına kendilerine çeki düzen verebilme, sil baştan yapabilme nimetleri bahşetmiştir.
Örneğin:
Tevbe etmek.
Aklımızı başımıza alabilmemiz için küçük imtihanlar.
Mübarek ay ve geceler gibi.
Hepimizin günahlardan bir payı var. Günümüzü istiğfarsız geçirmemek lazımdır. Hazineler sadece altın gümüşten oluşmaz. Ömür, sağlık, gençlik, mübarek günlerde ve aylarda bir hazinedir. Materyalist dünyanın büyüsünden çıkıp, bu değerlerimizi hazine olarak görebilmek az insana nasip oluyor maalesef.
Üç aylar dediğimiz mübarek ayların ilki Recep ayı geçti artık. Önümüzde Şaban ve Ramazan ayları var. Rabbimizin biz günahkâr kullarına, kendine çeki düzen verip toparlanmamız için, bir vesile olarak gönderdiği şuurunu yitirmeyelim. Arşı Aladan kullara gelen bir hazine olarak bilelim.
Kapitalist sistemin ve Deccalin uşaklarının bütün hile tuzakları içinde, yara bere almadık hiçbir yerimiz kalmadı. En çok gönül dünyamız tarumar oldu. Kalbimiz de olması gereken Aşkullah ve muhabbeti Rasulullah cevherlerimiz silinme aşamasına geldi. İmanlarımız yıprandı pörsüdü.
Acilen kendimize gelmemiz lazım. Bela ve musibetlerin üzerimizden kalkması da buna bağlı. Kelime-i Tevhidin nuru ile nurlanmak, hayatımızın enerji kaynağının vahidül ehad olan Allah(c.c.) olduğunu kalpten çıkarmamak; Allah’ın tek ilah, tek rab olduğu imanını Kelime-i tevhitle perçinlemek lazımdır.
Akşama kadar Allah’ı zikretmek, birbirimize iyiliği hayrı tebliğ edip, yasaklardan sakındırmak yerine, şeytan ve dostlarının bizden istediklerinin zikriyle(!) yani ekonomi, para, futbol, dizi sinema vs. gibi şeylerle ömrümüzü tüketiyoruz.
Önümüzde berat gecemiz var. Ramazan ayımız var. Tevbe istiğfar ile aslımıza özümüze dönmeliyiz. En büyük felaket, kendimize yaptığımız en büyük kötülük imansız ahirete göçmektir.
Çok kıymetli hazine değerinde görerek bu rahmet mevsimlerini fırsata çeviren Kullara selam olsun.