Psikoloji de insanların içinde olduğu bir durumdan bahsedilir. Bunun adı “mutluluk eşiğidir”. Ne demektir peki bu? Kişi hayat standartları içinde kendine mutluluk hedefleri koyar. Yani bir nevi eldekiyle yetinmeme hastalığıdır.
İnsan 4+1 bir evde mutlu olacağını hayal ediyorsa 3+1 evde asla mutlu olamaz. Sağlığı yerinde bile olsa. Veya 2022 model bir arabası olunca mutlu olacağına inan kimse, 2010 model arabayla mutlu olamaz. Örnekleri siz çoğaltın. Hâlbuki elindeki de Allah’ın vermiş olduğu bir nimet. Ona ulaşamayanda var.
İslam ahlakında kişi bulunduğu konumu her zaman üstte görmeli, çünkü kendinden daha aşağıda ihtiyaç halinde olanlar var. Allaha kulluk noktasında da kendini aşağıda görecek, çünkü kendinden daha takvalı ihlaslı kişiler var.
İslam dinimiz bize hevâ ve hevesin Allah katında putların en tehlikesi olduğunu bildirir. Kuran-ı Kerim de Allah ( celle celalühü) şöyle buyuyor:
“Gördün mü hevâsını ilah edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?" (el-Furkan, 25/43)
Rasulullah ( salllahu aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular:
Ebû Berze’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Sizin hakkınızda en çok korktuğum şeylerden biri, mîdeleriniz ve iffetleriniz hususunda sizi azgınlığa sürükleyen şiddetli arzular, diğeri de hevâ ve hevesinizin sizi dalâlete düşürmesidir.”
(Ahmed, IV, 420, 423; Heysemî, I, 188; Ebû Nuaym, Hilye, II, 32)
HEVA NEDİR?
Hevâ; istek, heves, meyil, şâhinin inişi gibi hızla süzülüp inmek, düşmek, mahvolmak, kabın boş olması, sonuçsuz ve değersiz gibi mânâlara gelir. Daha çok, nefsin akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara duyduğu temâyüle; doğruluk, hak ve faziletten saparak haz ve menfaatlere yönelmesine denir. Dolayısıyla hevâ ve hevesi terk etmek, bir mü’minin en mühim vasıflarından biridir. Çünkü hevâ, aklın âfetidir.
İnsanoğlu bu âleme kulluk imtihânı için geldiğinden, ölüm ânına kadar nefsin hevâ ve hevesleriyle mücâdele etmek, onu ibadet ve hayırlara sevketmekle vazifelidir. İnsan, velâyetin en üst derecelerine dahî yükselse; dünya, nefis ve şeytanın hîle, vesvese ve tuzaklarıyla her an karşı karşıyadır. Zâten kulluğun kıymeti de, bu tehlikeleri bertarâf edip şu fânî âlemin cezbedici aldatmacalarından sıyrılarak takvâya bürünmek ve netîcede Hakk’a yönelmektedir.
Ancak nefsin hevâsı ile mücâdele o kadar kolay bir mesele değildir. Bu sebeple “Büyük Cihat” olarak isimlendirilmiştir.
Resûlullah, hevâ ve heveslerine karşı mücâhede yapan kimseleri:
“(Hakîkî) mücâhit, nefsine karşı cihat eden kimsedir” diye medhetmiştir. (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 2/1621; Ahmed, VI, 20)
Günümüz insanlarının mutsuzluğunun memnuniyetsizliğinin sebebini bu iman hakikatleri çerçevesinde bakmak gerekir. Ayrıca yeni yetişen nesillerin de bu tehlikeli duygular içinde önden gidenleri örnekleyerek yetiştiğini gündemden çıkarmayalım.
Eldeki imkânların da Allah’ın bize verdiği bir nimet olduğunu unutmayalım. Mutluluk hayallerimiz belki bizi mutlu etmeyecek şeyler. Bunu kul bilemez sadece Allah bilir. Benim de mutlu olmaya hakkım var deniyor. Allah(c.c.) bu fani dünya da mutlu olamayacağımızı, gerçek mutluluğun cennette olduğunu Kuran-ı Kerimde kullarına bildiriyor.
Dünyadaki mutluluk ve huzur da ne kadar Allaha yakınsak öyle elde edilecektir. Bizi Allah yarattı bize en doğru ve lazım olanı da ancak o bilir. Kendisine bile aciz olan "“sekülerizm” zehrini içmiş, çağdaş şeytan ”kapitalizmin” oyuncağı olmuş aklı kıtların bize sunduğu hayat asla bizi mutlu etmez.
Bize lazım olanı yine bizi yaratan Allahımız dan dinleyelim:
“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” ( Rad suresi 28)
Hakikatler güneş gibi önümüzde. Gözünü yummak güneşi ortadan kaldırmadığı gibi, Allah’ın bize bildirdiği hakikatlere duyarsız kalmakta, gerçeği ortadan kaldırmaz. Kalp gözü açıklara selam olsun.