Son Dakika Haberler

Cemil Paslı

Cemil Paslı

​M. Şerefeddin Yaltkaya, İslam Mecmuası ve Yeni Türkiye

30 Ekim 2023
Doktora tezimin başlığı; “Kelam İlminde Yenilik Arayışları ve M. Şerefeddin Yaltkaya’nın İctimai Kelam Projesi” idi.
Başlıkta yer alan “Kelam İlminde Yenilik Arayışları”, “M. Şerefeddin Yaltkaya”, “İctimai Kelam Projesi” ve “İslam Mecmuası” Yeni ve Güçlü Türkiye için ayrı ayrı çalışılması, anlaşılması ve istifade edilmesi gereken kıymetli başlıklar bize göre.
Bu dört konunun anlam ve ehemmiyetine dair bir köşe yazısının alanının müsaade ettiği ölçüde kısa cümleler kurmakla yetineceğiz.
Konularla ilgilenenleri daha geniş bilgi için açık erişimde olan doktora tezime havale ediyorum.
Başını M. Şerefeddin Yaltkaya (1879-1947), Abdullatif Harputî (1842-1916), Filibeli Ahmed Hilmî (1865-1914), İzmirli İsmail Hakkı (1868-1946), Mustafa Sabri Efendi (1869-1954)’nin çektiği, Sırrî-i Giridî (1844-1895), Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912), İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946), Said Nursi (1878-1960), Ömer Nasuhi Bilmen (1883-1971), Bekir Topaloğlu (1932-2016) ve Hüseyin Atay (1930-2023) gibi isimlerin de destek verdiği “Yeni İlmi Kelam Hareketi” batının “izm” lerle yaptığı inaç ve akide alanında ortaya koyduğu meydan okumalara Kur’an ve Sahih Sünnet çerçevesinde karşılık vermeye çalıştılar. Anadolu’daki bu yenilenme hareketlerine Mısır ve Hind Alt Kıtası’ndan farklı isimlerde katıldılar.
İslam Âlemi bu çalışmalar sayesinde batıya maddi anlamda yenilse dahi fikir ve düşünce sahasında güç ve yetkinliğini muhafaza etti ve asla teslim olmadı.
M. Şereffeddin Yaltkaya Ziya Gökalp’in “İctimai Usuk-ü Fıkıh” ve Emile Durhem’in “Dayanışmacı Hukuk” yaklaşımlarından da etkilenerek “İctimai Kelam” projesini 1914-1918 yılları arasında iki haftada bir yayınlanan İslam Mecmuası’nda kaleme aldı.
Yaltkaya’yı yakından tanıyan ve birlikte mesai yaptığı arkadaşı M. Asım Köksal (1913-1998), O’nun hakkında şu tespitleri yapmıştır:
"M. Şerefeddin'in Türk tefekkür âlemindeki değerini Türkiye sınırları haricine çıkaran hadise, meşhur Türk âlimi Katib Çelebi'nin Bibliyografyası'nın yeni tab'ı izhar hususunda sarf ettiği himmet ve faaliyette görülüyor. Esere üstadın yazdığı Arapça mukaddime, an'anesizleştiği ve körleştiği iddia edilen kültür kudretimizin icabında göstereceği yaratıcılık için bir nümune sayılabilir. Yaltkaya, bazı içtihat kusurlarına rağmen açık bir kalbe sahip sözü özü bir büyük bir ilim adamıydı. Olduğu gibi görünmek veya göründüğü gibi olmak hususunun tam anlamı ile bir örneği idi. Takdir veya tenkitleri konusunda asla sessiz kalamazdı. Bu sebeple dostları azdı."[1] (A. Cüneyd Köksal, M. Âsım Köksal-Hayatı, İzmir: Çağlayan Matbaası,  2007, 27.)
M. Şerefeddin Yaltkaya’nın dile getirdiği “İctimai Kelam Projesi” kelam ilminde yenilik arayışları içerisinde yer alabileceğini düşündüğümüz bir yaklaşımdır. Yaltkaya, ictimai kelam projesiyle kelamın; sosyal bilimlerle, dolayısıyla toplumun tüm kesimleri ile ilişkisini kurmak istemiştir. Üretilecek kelami bilginin toplumu ve içinde yaşayan ve şekillenen bireyin ihtiyaçları doğrultusunda kime veya toplumun hangi kesimine ne şekilde sunulmasının bilinmesi halinde daha etkili olacağı iddiasını ortaya koymuştur.
İslam Mecmuası’na gelince burada sözü bütün sayıların Türkçemize kazandırılmasında emekleri olan Mustafa Göleç’e bırakıyorum:
Uzun menzilli sonuçlarıyla Osmanlı Devleti’nin kısa İkinci Meşrutiyet deneyimi, asırlık yenileşme hareketlerinin nihayet modern Türkiye filizlerini verdiği bir dönem olması hasebiyle önemlidir. Arkaik bir imparatorluğun ulus devletler çağına ayak uydurma çabasıyla siyasetini, ekonomisini, kültürünü, düşüncesini teşrih masasına yatırdığı bu dönemin bariz özelliği daha önce görülmedik ölçüde sözlü ve yazılı tartışma ortamını vücuda getirmesi ve adeta zincirlerinden boşanmış bir matbuat hayatının bunun peşi sıra gelmesidir. Resmi, yarı resmi ve sivil yayınlarıyla basın tarihimizin bu son derece “liberal”, işin aslı en azından bir süreliğine “kuralsız” dönemi aradan geçen bir yüzyıla karşın hâlâ tüketilememiş bir külliyatı da günümüze miras bırakmıştır. Bu külliyatın bazı damarları birer okul olmayı başarmış, farklı adlar ve biçimler altında erken cumhuriyet ve çok partili dönemde de varlığını sürdürebilmiştir. Öyle ki bugünün Türkiye’sinde demokrasi problemlerinden piyasa meselelerine, kadın sorunlarından eğitim tartışmalarına pek çok konu bu döneme referans vermeksizin anlaşılamaz. İkinci Meşrutiyet dönemi matbuatının okul olmayı başarmış, önemi döneminin sınırlarını aşmış yayınlarından birisi de İslâm Mecmuası’dır. Ortalama Türk okurunun yazarlarından pek çoğunu tanıdığı, hiç olmazsa isimlerine aşina olduğu bu mecmuaya yakından bakıldığında bir süreli yayından fazlası olduğu görülür. Ziya Gökalp başta olmak üzere dergi yazarlarının bazıları İttihat ve Terakki’nin önde gelen ideologları, mebuslar, üniversite hocaları, geleceğin diyanet işleri reisleri vesairedir. Derginin özellikle din eğitimi ve dinî hukuk meselelerine ilişkin bazı çözümleme ve teklifleri o dönemde, değilse de erken cumhuriyet döneminde geçerlilik kazanmış, hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla kendi görece kısa ömründen çok daha uzun menzilli tesirleri olmuş bir okuldur İslâm Mecmuası.” (Türkiye Cumhuriyeti’ni Kuran Metinlerden Biri: İslâm Mecmuası Neden Okunmalı? Doç. Dr. Mustafa  Göleç, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi)
Yeni ve Büyük Türkiye için Ali Fuat Başgil’in tespitiyle “ölmek istemeyen mazi ile hayata doğmak isteyen müstakbelin barıştırılması ve el ele yürütülmesi gerekiyor.
Ölmek istemeyen mazi ve hayata doğmak isteyen müstakbelin “Seferoğulları ve Tellioğulları” şeklinde kavga etmelerini izlemek “Yeşil Vadi” ve “Leyla” ların batıya kaptırılması demektir.
Yazımı Türkiye’de barışın, birlik ve beraberliğin sağlanması için zikrettiğimiz başlıklar üzerinde çalışılması, onların anlaşılması ve yaşanması gerektiğini tekrar ederek noktalıyorum.

Yorumlar

Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan konhaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
X
Yorum Yazma Sözleşmesi
“Sayfamızın takipçileri suç teşkil edecek, yasal olarak takip gerektirecek,hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, müstehcen, toplumca genel olarak kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir yorumu bu web sitesinin hiçbir sayfasında paylaşamazlar. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderen takipçiye aittir. KONHABER yapılan yorumlar arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Konhaber başta yukarıda sayılan hususlar olmaz üzere kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen yorum yapan takipçilerine ait ip bilgilerini ve yapmış olduğu yorumları paylaşabileceğini beyan eder ”