1981 yılında Zile Alparslan Ortaokulu’nda 2. Sınıfı okurken farklı bir bisiklet yarışması yapılmıştı.
Yarışmada diğer yarışların aksine hedefe en son gelen birinci oluyordu.
Başlangıçtan aynı anda çıkan yarışçılar, ayakları yere değmeden en yavaş gidebilen ve en son bisikletini ayakta tutan birinci olmuştu.
Bu yarış hıza değil, azim, denge ve soğukkanlılık çabasına verilen değere dikkat çekiyordu.
Yarış, hızla, uçarak giden tavşanın değil, ağır adımlarla ve her adımın hakkını veren kaplumbağanın kazandığının genç dimağlara kazındığının resmiydi.
“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…” (Ahmet Haşim, Merdiven Şiiri)
Milattan 2000 yıl önce HİTİTLER’ e ait kalıntılar içerisinde bulunan bir duvar yazısına ait olduğu söylenen bir dua. Şiir Wilfred Arlan Peterson tarafından Hitit duasından etkilenerek kaleme alındığını iddiaları da var. Ama bu metin insanlığın istifadesinde…
“Tanrım…!
Beni yavaşlat, aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir.
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele.
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği,
belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı,
Güzel bir köpek ya da
kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi,
hülyalara dalabilmeyi öğret.
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki, yarışı her
zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda
hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.
Beni yavaşlat Tanrım,
ve köklerimi yaşam toprağının
kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve
daha sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım, Bana değiştirebileceğim şeyleri
değiştirmek için CESARET, Değiştiremeyeceğim şeyleri
kabul etmek için SABIR, ikisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver…”
Tarık Buğra’da sakin adımların gücünü şöyle anlatır:
"yavaş yavaş
ama dakikaları bile boş geçirmeden.
yavaş yavaş
ama en küçük fırsatları, en kırıntı imkanları bile değerlendirerek.
yavaş yavaş
imanı ve azmi zedelemeden, yıpratmadan.
yavaş yavaş
ama gönül birliğini gevşetmeden.
yavaş yavaş
ama kavrayamayanları, aldananları düşman bilmeden,
yavaş yavaş
çirkinleştirmeden, kaybetmeden.
yavaş yavaş
ama bir tek mavzerken bir mitralyöz bir top olabilirim hırsına kapılmadan. ve sadece en iyi mavzer olmaya çalışarak.
yavaş yavaş
ama sabırla, sevgiyle, yılmadan.
yavaş yavaş
hesap gününe doğru, ödeşmeye doğru. zafere doğru '' (Tarık Buğra-Küçük Ağa)
Teenni Rahman’dan acele şeytandan.
Sabır, kainatın şifresi, sırrı…
Yavaş yavaş; ağır ağır; usul usul; hazmede hazmede; hakkını vere vere, şifreleri çöze çöze…
Sabırla, itinayla, teemmülle, teenniyle…
Ve hepsinden önemlisi…
Yukarı çıkarken tekbir getireceksin, gurur ve kibire düşmemek için;
Aşağı inerken de dilinden teşbihi düşürmeyeceksin, herkes seni terk etse de seni terk etmeyeni hatırlayacaksın.
Hatırla ki, iman, tevhid, teslim ve tevekkülle inişlerde çıkışlarda hep O’na götürsün.