Son Dakika Haberler
Ellerimizi/gönüllerimizi açar ve Allah’a dua ederiz.
“Allah’ım şunu ver, bunu ver…”
“Allah’ım affet!, Allah’ım sırlarımı ifşa etme!”
Peki, Allah’tan rahatça duada talep ettiğimiz işleri O’nun kullarından biri bizden istediğinde imkân ve gücümüz dairesinde olanları yapıyor muyuz?
Kelam ilminde doktora yapmış bir kardeşiniz olarak şunu rahatlıkla ifade edebilirim:
Dualarımızın kabul olma imkân ve ihtimali bizim Allah’tan istediklerimizin küçük numunelerini kendimizin yapabilme kabiliyetimizle direkt bağlantılı.
Allah insanı kâinattan süzüp çıkarmış ve “halife” sıfatıyla kendine ayine yapmıştır.
Rabbim en güzel isimlerini insan üzerinde görmek ve göstermek istiyor.
Kâinatın ve insanın yaratılış gayesi bu:
Allah’ın esmasını görmek ve göstermek istemesi.
Bu hikmetin en geniş ayinesi ise insan.
Allah; insana insandan yansır.
Peygamberimizin (s.a.v.) en çok tavsiye ettiği dua şudur:
“Allah’ın affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet!”
Peki, bu duayı yapan bizler affedici miyiz?
Yakın ve uzağımızdaki insanları affedebiliyor muyuz?
Kin ile din aynı kalpte olmadığını bildiğimiz halde herhangi bir mümine kin besliyor muyuz?
Kalbimizin gizli sırlarını, kimsenin bilmediği günahlarımızı Rabbimizle paylaşıyor, af istiyor ve aramızda kalmasını istiyoruz.
O da hafız ismi ile kullarını ifşa etmiyor.
Peki, biz insanların şahit olduğumuz hata ve kusurlarını sırlıyor muyuz?
Peygamberimizin (s.a.v.) ısrarla ifade ettiği üzere” din samimiyettir.”
Yapmadığımız, yapamadığımız işleri konuşmayalım.
Vermediğimiz, veremediğimiz şeyleri istemeyelim.
Bakın Yüce Allah bizi duaların kabulü için ön şart olan samimiyete nasıl davet ediyor:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” Saf, 61/2-3.
Yorumlar