Günümüz dijital çağı. Sosyal medya ise hayatımızın bir parçası. Hüznümüzü, sevincimizi, her türlü duygumuzu oraya yazıyoruz. Tatilimizi, işimizi, yaptığımız yemeği, okuduğumuz kitabı, düğünümüzü, nişanımızı yani her türlü özelimizi orada paylaşıyoruz. Gruplardaki tartışmalar, teklifler, duyurular, yazışmalar yine orada. Böyle olunca aslında sır denen şey ortadan kalkmış oluyor.
Büyük göçlerin arasına ‘dijital göç’ de katıldı
WhatsApp, ben paylaşımlarınızı kuruluşlarla, şirketlerle paylaşmak istiyorum deyince doğal olarak bir tedirginlik oluştu. Paylaşımların görüldüğü bilinmesine rağmen, işin içine üçüncü kişiler girince işin rengi değişti. Bilişim uzmanlarının sıkça söylediği bir söz var: “Bir hizmet ücretsiz veriliyorsa, ücret sizsiniz” diye. Her harfine katılıyorum.
Göç sosyolojisini araştıran sosyologlar için yeni bir konu daha çıkmış oldu. Tarihte şu ana kadar en hızlı yoğun göç yaşanıyor. Adı da dijital göç. Bu olayda böylelikle tarihe geçmiş oldu. Hangi ağa gidilirse gidilsin yerli ve milli olmadığı sürece şüphe hep devam edecek. Demirhan Kadıoğlu ağabey bunu çizdiği karikatürde çok güzel anlatmış.Gelinen son noktada sosyal medya şirketleri kontrolü zor bir ejderhaya, canavara dönüştü. Önce yıllarda devletlerin desteğiyle yaşamlarını sürdüren sosyal medya şirketleri artık kucağında büyüdüğü devletlere bile kafa tutar hale geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nin yaşadığı durum şu anda budur. Sosyal medya ile gelen başkan yine sosyal medya ile gitti. Eskiden parti liderleri destek için ABD ye giderlerdi. Şimdi işin rengi değişti. ABD’nin yerini WhatsAp, Facebook, Twitter, İnstagram gibi belli başlı kuruluşlar almaya başladı.Sosyal medya şirketleri olağanüstü beslendi, büyütüldü. Ekonomik olarak dev yapılara dönüştürüldü. Hem teknoloji öncüleri hem de küresel ekonominin lokomotif yapıları haline getirildi. Küresel bir güç olarak öne çıkarıldı.
Sosyal medya şirketleri artık istediği müdahaleyi yapabiliyor
Şirket yıkıyor, doğuruyor. Parti kuruyor. İstediğini başkan yapıyor. Askeri müdahale yapmaya çalışıyor. Liderler için idam fermanları hazırlayıp infazlar yapıyor. İrili ufaklı çok ülke gitti bu şekilde. Ahlâksızlığı bile muteber sayıyor.Türkiye’de Gezi olayları, 17-25 Aralık müdahaleleri ve son olarak 15 Temmuz saldırısı, sosyal medya araçlarıyla yapılan küresel ölçekte müdahalelerin en vahşi müdahaleleriydi. Seçimler yaklaştıkça, ülkemizle ilgili negatif algı çalışmalarının giderek arttığını görebiliriz.Siyasetteki yalan furyası, yalan haberler, bu projenin ilk ayakları gibi duruyor. Devletler, bu gücü sınırlamalı. Bunun bir yolunu bulmalı. Milletleri, toplumları bu yeni vahşilikten bir şekilde kurtarmalı.
WhatsApp’ın hamlesi acil önlemleri gündeme getirdi
Türkiye, ülkenin veri güvenliğini sağlamak için kritik bir adım atmaya hazırlanıyor. Fizibilite çalışmaları sürdürülen “Ulusal Kamu Entegre Veri Merkezi”nin inşaatına bu yıl başlanacak. Böylece Türkiye’nin verileri, Türkiye’de kalacak. 308 dönüm arazi üzerinde kurulacak tesiste, teknolojik ekipmanların yer alacağı 15 bin metrekare beyaz alan oluşturulacak. Sistemler nükleer, elektromanyetik saldırılarda bile kesintiye uğramayacak.4 bölgeden oluşacak olan tesisin birinci bölgesinde yer altında bir tesis yer alacak. Nükleer bir saldırıda dahi o tesis,kendisini kapattığı zaman, aylarca oradaki personel için hem yaşam alanları olacak, hem de sistemler hiç kesintiye uğramadan çalışmaya devam edecek. Ulusal güvenlik nedeniyle tesisin yerinin gizli tutulması plânlanırken, projenin gerçekleştirileceği yer ve çevresi, “güvenli alan” ilân edilecek, bölgede konut ve yerleşim alanlarının inşasına izin verilmeyecek. Veri merkezi ile kamuya ait bilgi işleme kaynakları kontrol altında tutulacak. Böylece bu bilgilerin bir ortamdan yönetilmesi, verilerin saklanması, işletilmesi ve tekbir noktadan sunulması için oluşturulan gelişmiş teknik altyapı ile donatılan yüksek düzeyli güvenliğin sağlandığı, 7/24 hizmetin sunulacağı, yönetilebilir bir ekosistem oluşturulacak.
