Aile ve toplumda huzur için 3 ilke önceliğimiz olmalı.
Sohbet(iletişim), sevgi ve sabır.
Hepsini bir cümlede ifade etmek gerekirse: Her daim sohbetinize sevgi ve sabır katın.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliği; eşyanın isimlerinin Yüce Allah tarafından öğretilmesidir.
Yani; insan Allah tarafından “halife” misyonuyla eşyanın hakikatine vakıf olma kabiliyeti ile yaratılmıştır.
Bu misyonu ortaya koyabilmek için akıl ve kalbini, zihin ve duygularını birlikte etkin kullanmak durumundadır.
Kullanmadığı durumda ne olur?
Hayvanlar gibi hazır bir programla yaratılmadığı için kâinatın halifesi kıymetine haiz olan akıl ve kalbini etkin kullanmadığı durumda hayvanlardan daha aşağı, en aşağı durumu düşer.
“Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yol bakımından onlardan daha şaşkındırlar.” Furkan, 25/44.
“And olsun ki, birçok cini ve insanı (yaptıkları yüzünden) cehennemlik kıldık. Onların kalpleri var fakat (hakkı) anlamazlar, gözleri var fakat (gerçeği) görmezler, kulakları var fakat (doğruyu) duymazlar. Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan da sapıktırlar. Onlar gaflet içindedirler.” A’raf, 7/179.
Sohbette, iletişim de sabır demek: Etkili dinlemek demektir.
Muhatabı iyi dinlemek onu anlamanın %51’ni oluşturur.
Konuşurken muhatabına bütün vücuduyla, duygularıyla yönelmek Peygamberimizin önemli sünnetlerindendir.
Yani Müslüman muhatabı konuşurken lafa omuz vermez, dikkatle, göz teması kurarak, ilgi ve alaka içerisinde dinler.
Sabırla iyi dinleyip anladıktan sonra vereceğimiz cevaba ise mutlaka sevgi katacağız.
Sözlerimiz mutlaka doğru olacak, ama bu doğru en güzel ambalaj ve süslerle birlikte sunulacak.
Bizi birbirimize bağlayan köprü dilimizdir.
Vücudumuzun bu en etkili ve en güçlü organını kullanırken sevgi ve sabrı eklemeyi unutmayın.
Yumuşak kalbimiz sözlerimize yansısın, insanlar bizden incinmesin.
İncinirse ne olur?
Koca dünyada kendimizi yalnızlık mağarasına mahkum ederiz.
Kendimize hücrede müebbet cezası vermiş oluruz.
Etraflarına duvar örüldüğünü düşüneneler tuğlaları kendilerinin verdiğini unutmasınlar.
İnsanlar dilleriyle inciten, kıran, döken insanlardan sessizce uzaklaşır ve onu o zehirli diliyle/kendisiyle yalnız bırakırlar.
Bu ahirette cennette “ale sururin mütekabilin”(37/44) muhabbetten de mahrum kalırlar.
Bu sebeple Allah Elçisi Uhut savaşında amcası Hz. Hamza (r.a.) ile birlikte 70 sahabesini şehit vermesine rağmen ashabına kızmadı, kınamadı, ayıplamadı.
Ve okçular tepesini terk ederek hem savaşın kaybına hem de 70 sahabenin şehadetine sebep olan okçuları kimse öğrenemedi.
Dönerken “biz Uhud’u severiz Uhud bizi” sözleriyle zaman ve mekanın imtihan için kurulduğunu aslolan imtihan eden Rabbe iman, tevekkül, teslimiyet ve rıza olduğunu ümmetine ders verdi.
Bu zor imtihandaki bu teslimiyet Allah tarafından şöyle övüldü:
“(Ey Peygamber! Uhud gazvesinde olduğu gibi her zaman) Allah'tan gelen merhamet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sert, katı kalpli biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzaklaşırlardı. O halde onları bağışla, kendileri için Allah'tan af dile ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et ama karar verince artık Allah'a güven (ve o işi yap). Zira Allah, O'na güven duyanları sever.” Al-i İmran, 3/159.
Müslüman aksiyoner inşadır, re-aksiyoner değil.
Muhatabı ne yaparsa yapsın, o’nu sabırla dinler ve sevgi ve şefkatle cevaplar.
Kim kendisine nasıl davranırsa davransın O, Rabbinin Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği, Peygamberinin bizzat yaşayarak “ahlak” haline getirdiği esaslar üzerine yaşar.
Bu yaşam ona dünya dramını cennet ütopyasıyla birleştirmesini netice verir.
Dramın dibi olan dünya hayatında mümin; dua, tevekkül, tövbe ve istiğfarla ruhen yaşadığı cenneti, ahirette hem ruhen hem bedenen yaşar ve ütopyayı gerçeğe dönüştürür.
Bu zor yolda en önemli şey sohbetine sevgi ve sabır katmaktır.
Rabbim cümlemizin kalbine sevgi, şefkat, muhabbet, meveddet ve sabır yağdırsın, amin.