İnsan nedir?
Sorusunun bende ki cevabı: “İnsan= Hakikattir.”
Hakikatten ayrılan canlı var ya; o artık insan değildir.
Hayvanlardan da aşağı, kâinatın en zararlı, en tehlikeli, en çukur varlığıdır.
Hakikat, insanın dünya urbasıdır.
Hakikatten uzaklaşan insan üzerine dünyanın en cafcaflı elbiselerini giyse de çıplaktır, çirkindir, iğrençtir.
Sokrates, yargılanırken yaptığı savunmasında bu konun altını şöyle çizdi:
“Peki Sokrates, seni ölüme sürükleyen bir yaşamdan utanmıyor musun?
-Bir insan ölür müyüm, kalır mıyım diye düşünmemeli; bir iş yaparken doğru mu, eğri mi davrandığını, yiğit bir insan gibi mi, yoksa ödlek bir insan gibi davrandığını düşünmelidir yalnızca." (Sokrates'in Savunması, Batıya Yöne Veren Metinler, 117)
Platon’da, hakikati her şeyi görmemizi sağlayan güneşe, ışığa benzetti:
“Güzel ve doğru olan her şeyin evrensel sebebi, bu görülebilir dünyadaki ışığın ve bu ışığın efendisi, bilgi dünyasındaki akıl ile hakikatin idea’sı, en büyük kaynağının iyi idea’sı olduğu anlaşılır. Gerek devlet işlerinde, gerekse özel yaşamda bilgece hareket etmek isteyen kişinin görmesi gereken bu iyi/hakikat ideası’dır.” (Platon/Devlet, Batıya Yöne Veren Metinler, 123)
Seneca, “mutlu yaşama dair aklın kullanımı” konusunda şu tespiti yapar:
“Aklı başında olmayan insan mutlu olamaz, en iyi olanın yerine kendisine zarar verecek olanı seçenini de aklı başında olmaz. Dolayısıyla mutlu insan doğru muhakeme yapabilen insandır; mutlu insan, her ne olursa olsun, kendi payına düşenle(nasibiyle) tatmin olan ve içinde bulunduğu şartlarla barışık olan insandır; mutlu insan tüm varoluş koşullarının değerini aklın biçmesine izin veren insandır.” (Seneca, Mutlu Yaşama Dair, Batıya Yön Veren Metinler, 156)
Plotinos, ruhun mahiyeti ve misyonunun yüceliğine işaret eder:
“Ruhların Tanrı’ya dair tüm bilgisizliklerinin nedeni, dünyanın nesnelerine değer vermeleridir ve kendilerini küçümsemeleridir. Çünkü insan bir nesne peşinden koşuyors ve ona hayran oluyorsa , bu, kendini nesneden aşağı görmesi demektir: Bu kişi, doğmaya ve ölmeye mahkum tüm nesnelerden daha aşağıya yerleştiğinden; kendinin, bildiği şeylerin en değersizi ve en fanisi olduğuna inandığından, Tanrı’nın gücünü ve doğasını ruhuna asla yerleştiremez. Bu sebepten insan önce ruhunun yüceliğini, sonra nesnelerin ruh karşısında değersizliğini bilerek asıl hedefinin Tanrı’yı tanımak ve onunla bütünleşmek olduğunu kavramalıdır.”(Plotinos, Enneadlar, Batı’ya Yön Veren Metinler, 157)
Sözün özü; ruha binek olması için verilen bedenin ihtiyaçlarını abartıp, nesnelere olan ilgiyi abartıp ruhu incitmek akıllı bir insana yakışır mı?
Ruhun aynadaki yansıması vicdan insanın gerçek mutluluk parametrelerini ortaya koyar.
Vicdan hakikatle arkadaştır, hatta hakikat vicdanın gıdası ve cilasıdır.
Bir iş yapacağınıza sağa sola bakmadan önce vicdanınıza danışın.
Şu ölçüyü hayatınızın merkezine koyun, ben öyle yapıyorum.
Bu yönteme “sallanan koltukta ömrü muhasebesi” ismini verdim.
Allah’ın sağlıklı ve uzun bir ömür verdiğini ve 90 yaşında eşinizle birlikte evinizin balkonunda açık olan ufka bakarken sallanan koltukta bir taraftan sallanırken diğer taraftan çocukluğunuzdan itibaren ömrünüzü bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçirdiğinizi düşünün.
O şeritte neler vicdanınızı ferahlatıyor, soğutuyor, sevinçle dolduruyor…
Ve neler vicdanınızı kanatıyor, yakıyor, acı, elem ve gözyaşına sebep oluyor…
Her gün bu muhasebeyi gözümün önüne getirir ve yaparım.
Hesaba çekilmeden önce hesaba çekmek, telafi edebileceğimiz işler varsa bir an evvel yerine getirmek akıllı insanların yoludur.
Sallanan koltukta vicdanınızın rengi ahirette de cennette mi, cehennemde mi olacağınızı net bir şekilde gösterecektir.
Rabbim ileri de bir zamandan değil, iyilik veya kötülüğün sonuçlarından “an” lık olarak bahsediyor:
“İyiler cennette ve kötüler cehennemdedir.” (İnfitar, 82/13-14)