Hanefe: Dosdoğru istikamete yönelmek, yüzünü döndüğün doğru yön demek. Her daim yüzünü, gözünü, duygularını Allah merkezli yönlendirenlere de “hanif” ismi veriliyor.
Zamanlarında bir Peygamber ve kitap olmasa da ellerinde; yönlerini Allah diye belirleyen, hayatlarının merkezine Allah’ı yerleştiren bahtiyarlar tarihin en karanlık dönemlerinde dahi daima bulunmuştur.
Zaten dünya onların varlığı sayesinde hikmetin gereği olarak döndürülüyor…
“Sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yönünü, istikametini tevhid dinine çevir. Allah'ın insan bünyesinde nakşettiği fıtrata uygun davran ki Allah'ın yarattığında bir bozulma meydana gelmiş olmasın! İşte her daim yöneleceğin dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Rum, 30/30.
Ayette geçen “Hanif” terimi, “doğru hedefe yöneldi” anlamındaki “hanefe” fiilinden türetilmiş olup, İslam öncesinde ve tüm zamanlarda tevhidi bir içeriğe sahipti ve günahtan, dünyevi zevklerden ve bütün şüpheli inançlardan, özellikle de puta tapıcılıktan uzak duran bir istikamet sahibi, doğru insanı tarif için kullanılırdı.
“İstikametin Allah’a çevrilmesi”; fıtrata uygun yasalar doğrultusunda hayatın bütün boyutlarıyla O’nun istediği ilkeler çerçevesinde tanzim edilmesi demektir. Çünkü İslâm, insan fıtratındaki değerleri korur, onların canlı kalmasını sağlar. Bozulmaya ve yozlaşmaya yüz tutan değerleri açığa çıkartarak yeniden üretilmesine ve hayatla bütünleştirilmesine katkıda bulunur.
“Fıtrata uygun davranılması”; insanın yaratılıştaki safiyetini koruması ve onun şer etkenler tarafından bozulmasına izin vermemesi ve doğuştan edindiği sezgisel yeteneği kullanarak özünde sahip olduğu değerler doğrultusunda ömrünü sürdürmesi demektir. Bilgisayar programlarına sirayet eden virüsü temizlemek için nasıl format atmak gerekiyorsa, “fıtrat bozulması” yaşayan toplumlara da Allah peygamberler göndererek takviye kitapla/şeriatla format atmıştır. Onun için en sık peygamber gelen toplumlar -tarihteki İsrailoğulları örneğinde olduğu gibi- en çok fıtrat bozulması yaşayan toplumlar olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, dindar toplumlara nazaran daha az fıtrat bozulması yaşayan ve fakat evrensel ahlâkî değerlere saygılı deist toplumlar, yanlış dini telkinler yüzünden ahlakını kaybetmiş sözde dindar toplumlardan çok daha iyi durumdadır. İnsanın önünde iki seçenek vardır: Ya yaratılış safiyetini koruyarak Allah’ın dinini bozmadan yaşayacak ya da yaşadıklarını din olarak görecek. Dini yaşıyorsa ne âlâ, ama yaşadıklarını din olarak görüyorsa, işte o zaman inandığı dinin isminin bir anlamı kalmaz.
Haniflik, fıtratına kulak verip hidayet ışığında sırat’ul-müstakimde dosdoğru gitmenin adıdır.
Bu ismi layıkıyla taşımış İmam-ı Azam Ebu Hanife en önemli kitabına Fıkh-ı Ekber isminin vererek; en büyük fıkhın ekberi bakış aşısıyla her şeyden Allah’ı görmenin, bulmanın, anlamanın yollarını tarif etmiştir.
“Allah'ın rahmetinin işaretlerine bir bak! Nasıl yeri ölümden sonra diriltiyor? Şüphe yok ki, O, ölüleri (de öyle) diriltecek. O, her şeye gücü yetendir.” Rum, 30/50.
Teemmel sutur’el-kainat/Feinneha mine’l-mele’il-ağla ileyke resail.
Kainatın her bir cümlesini dikkatle incele/Her bir cümlenin Yüce Yaratıcı katından sana özel mektuplar olduğunu göreceksin.
Hanif ol!
Dikkatle bak!
Oku! İncele! İman, amel, ihlas ve ihsanla makam-ı mahmuda koş.
“Sana senden gelir bir işte 'dâd' lâzımsa
Zaferden ümidin kes gayriden imdad lâzımsa.
Yüksel ki yerin bu yer değildir;
Dünyaya gelmek hüner değildir.
Bize gayret yaraşır, merhamet Allah'ındır.
Hükmü ati ne fakirin, ne de şeyhin şahındır.”
Namık Kemal