Doğulu toplumlarda insana en gerekli ve ona değer katan haslet olan eleştiriye “aşağılanma” olarak bakılabiliyor.
Oysa Yüce Allah kitabı Kur’an-ı Kerim’de bize eleştiriyi öğretir.
Hz. Adem ve Hz. Havva’yı yasak meyveye iliştiklerinden, Hz. Yunus’u izinsiz kavmini terk ettiğinden, Hz. Peygamber’i gözleri görmeyen sahabe Abdullah bin Mektum’dan yüz çevirmesinden dolayı eleştirmiştir. Onlarda hatalarını İblis gibi savunmayıp, tövbe istiğfar ile karşılık vermişler ve kazanmışlardır.
Yine Allah Teala, firavun ve nemrut v.b. ilahlık taslayanların kendisine yönelik ilahlık, meleklerin kızları olması v.b. iddialarına kitabında yer vermiş ve onların iddialarını çürütmüştür.
Hz. Aişe’ye yönelik ifk olayında Allah Teala toplumun bir kısmını takındıkları yanlış tavırdan ya dolayı şiddetle eleştirmiştir.
Bir işin salih amel olması için asgari üç şartın yerine gelmesi gerekir:
Adalet
Düşünce Özgürlüğü
İstişare
Bu üçü biri biri-siz olmaz, biri yoksa diğer ikisi de yoktur.
Düşünce özgürlüğü toplumda fertlerin sınırsız edeplice bir diğerini eleştirme hakkıdır.
Bu eleştiri hakkı tesis edilmeden adaletten ve istişareden bahsedilemez.
"Ben olsam, Müslüman Doğudaki tüm mekteplere 'eleştirel düşünme' dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur" diyor bilge kral Aliya İzzetbegoviç
Maverdi Nasihatü’l-Müluk’un son kısmında Abbasi halifelerinden Ebu Cafer el-Mansur ile halktan bir adamın Kabe yakınlarında geçen ilginç konuşmasını hikaye olarak anlatır. Bu konuşmada; adam Ebu Cafer’den hayatı hakkında güvence aldıktan sonra onun uygulamalarını çekinmeden tenkit eder. Netice de Ebu Cafer bu tenkitlerden oldukça etkilenir, ağlar ve adama:
“Kendim için nasıl bir çözüm yolu bulabilirim?” diye sorar.
Adam: “Senin dinine göre insanların sızlanıp başvurdukları yüce şahsiyetler var. Onları sırdaş edin. Sana doğru yolu göstersinler. İşini onlara havale et ki, seni doğru yola iletsinler” der.
Mansur: “Onlara haber yolladım, fakat onlar benden kaçtılar” der.
Adam: “Onları kendi yoluna zorlayacağından korktular. Fakat sen kapını aç, engelleri kaldır, mazluma yardım et, zalimin tepesine in, fey ve sadakaları helal ve güzel olan şeylerden al, zekat ve feyi adaletle taksim et. Ben onlar namına garanti veriyorum, sana gelecekler ve ümmetin iyiliği için sana yardım edecekler” der. (Maverdi, Siyaset Sanatı, 78)
Müsademe-i efkardan barika-i hakikat tecelli eder
Fikirlerin çarpışmasıyla hakikat şimşeği parlar.
Hocası Aristoteles’ten aldığı eğitim ve gördüğü metodu hazmetmiş olan Büyük İskender her akşam yakın çevresiyle şiddetli münazaralar yapar, her konuda onların görüş ve düşüncelerini söylemeleri için cesaretlendirirdi.
Eleştiriyi kabul bir özgüven meselesidir.
Kendi yaptıklarıyla yüzleşme cesareti gören kişi eleştiriden keyf alır.
Özgüveni olmayan ezik şahsiyetler korkar eleştiriden.
Eleştiri, kişi, kurum ve devlet için oksijendir, girdiği yerde asla mikrop barınamaz.
Eleştiri, “hesaba çekilmeden kişinin teraziye çıkıp kendini tartmaları için insanlardan yardım alma sanatı” dır.
Bu sanatla hayatına devam eden dünya ahiret bahtiyar olur.
Beni kimse aşağılayamaz cahilliğiyle mağarasında kalın duvarlar arasında kendi ağırlaştırılmış müebbet hücre cezası veren kişi önce insanlıktan beşerliğe, sonra beşerlikten hayvanlığa, en sonunda da bel hum adal/hayvanlardan daha aşağıya çukura yuvarlanır.
Ne bahtiyardır o kişi ki güneşe çıkar, her tarafıyla şeffaf bir hayat sürer, eleştiriden keyf alır, oksijenle maddi manevi hayatını bütün mikroplardan temizler.
“Allah hatadan dönenleri ve temizlenenleri sever.” Bakara, 2/222.
Gerçekten yaşamak istiyorsanız çevrenizi sizi eleştirecek, sorgulayacak dostlarla doldurun.
“Sorgulanmayan hayat, yaşanmaya değmez.” Sokrates