Son Dakika Haberler
1929 yılında yaşanan büyük buhrandan sonra iktisat tarihinin en büyük küresel krizlerinden birisi olarak kabul edilen 2008 yılı ekonomik krizinin sebep olduğu parasal genişlemeler özellikle gelişmekte olan ülkelerin daha fazla borçlanmasına zemin hazırladı. Amerikan merkez bankası FED kendi ülkesinin krizini daha fazla dolar basarak diğer ülkelere ihraç edip finans piyasalarını dolar çöplüğüne çevirdi. Avrupa ülkeleri merkez bankalarının da bu sürece katılmasıyla birlikte havadan yağmur gibi yağan dövizler ucuz kredilere dönüşüp geleceğe yönelik küresel borç sarmalı olabildiğince artırıldı. Pandemi sürecinde karşılıksız bir şekilde basılan trilyonlarca dolarda işin cabası oldu.
Ne yazık ki devletler, şirketler, bireyler bu büyük borç yükünden henüz kurtulamadan FED’in karşılıksız olarak basıp dağıttığı dolarları sıkılaştırılmış para politikalarıyla yöntemiyle geri toplamaya başlaması neticesinde “değerlenmiş dolara” karşı; paralarının değerini koruyamayan ülkelerin, borçlarını geri ödemek için daha fazla borçlanmalarına zemin hazırladı. Dolarizsasyon belası olarak adlandırılan bu süreçlerden en çok etkilenenlerden ülkelerden biriside Türkiye oldu.
Bu ve benzeri durumlar Türkiye ekonomisinin yapısal kırılganlıklarını besleyen; Türk lirasındaki aşırı değer kaybı, dış ticaretin kur ataklarına karşı aşırı duyarlı olması, dış kaynak ihtiyacından kaynaklanan borçlanma maliyetlerinin artması, ülke içindeki tasarrufların yetersizliği,cari dengedeki bozukluk, Ülke içinden ve ülke dışından gelebilecek finansal şoklara karşı hazırlıklı olmak için ;Orta Vadeli Program (OVP) hedefleri doğrultusunda Türkiye cumhuriyeti merkez bankasının uluslararası rezervlerini olabildiğince artırmak zorundayız.
Mevcut ekonomi yönetimiyle, uluslararası finans çevreleri arasında oluşan güven ilişkisine bağlı olarak; derecelendirme kuruluşlarının olumlu raporları, risk primlerindeki düşüş, risklide olsa kısa vadeli kaynak girişlerindeki artışları avantaja çevirip potansiyel krizlere karşı hazır olmalıyız. Bu olumlu gelişmelere güç verecek asıl veri ise küresel enflasyonun düşüş sürecine girmiş olmasıdır.
Carry Trade yöntemiyle gelen sıcak para akışı ve kısa vadeli kaynak girişleri nedeniyle oluşan “tersine dolarizasyon sürecini” lehimimize çevirerek ekonomideki yapısal sorunlara odaklanmak zorundayız. Bu kaynak girişlerini, özellikle yüksek teknolojiye dayalı üretimi teşvik edecek alanlara yönlendirmek yerine günü kurtaracak alanlara kanalize edersek; kısa vadeli sıcak para girişi başımıza bela olur, “yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş” oluruz.
FATF’ın Türkiye’yi gri listeden çıkarmış olması, yaz mevsiminin baz etkisiyle enflasyonun düşüş eğilimine girmesi, turizm mevsimi nedeniyle döviz girişlerinin artacak olması, ülkemize yönelecek doğrudan veya dolaylı sermayedeki artışla birlikte Finansal iklimdeki tüm pozitif faktörler lehimize dönmüşken; Türkiye cumhuriyeti merkez bankası, tüm bu olumlu rüzgârları arkasına alarak uluslararası rezervlerini olabildiğince artırarak; Amerika’nın parası; dünyanın baş belası haline gelen doların zararlarından ülkemizi olabildiğince korumalıdır…
Yorumlar
20 Aralık 2024
12 Aralık 2024
28 Kasım 2024
13 Kasım 2024
07 Kasım 2024