Türk tarihine bakıldığından göze çarpan hususlardan birisi de onların atlarla kurduğu yakın ilişkidir.
At ve demiri ustaca kullanan Türk Milleti tarihe adalet ve ümran adına altın harflerle yazılmış değerler hediye etmiştir.
Türkler 7. asırda o kadar kaliteli ve gösterişli at yetiştiriyorlardı ki; Hz. Ömer atadığı valilere şart koştuğu beş maddeden birisi “Türk atına binmemek” idi.
Zira bu harika atlara herkes sahip olamıyordu.
Atın dünya tarihindeki yeri her daim en üstlerdeydi.
Büyük İskender’in tarihteki yerinde atı Bukaferos’un payı büyüktür.
At bu değerini ”beygir gücü” kavramıyla perçinledi.
Maddi gücün birimi artık “beygir gücü” olmuştu.
Yüce Allah’ta kitabında atların bu kıymetini tescil etti.
Bir milletin gücünün yetiştirdiği atlara bağlı olduğuna dikkat çekti.
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” Enfal, 8/60.
Yarım asrı geçen ömründe farklı coğrafyalarda güçlünün zayıfa zulümlerine şahid oluyoruz.
Kabil’in öz kardeşi Habil’i koca dünyada çok ta kavgaya sebep olacak bir ortam yokken öldürmesinden kıyamete kadar bu zulümler devam edecek gibi görünüyor.
İsrail’in hastaneye saldırıp 500’ yakın hasta sivili öldürmesi Kabil’in zulüm kapasitesinin örgütlenmiş şeklinden başka bir şey değildir.
Yaşadıklarını kendilerince başkalarına yaşatarak mutlu olabilecekleri yanılgısıyla sadece içine düşecekleri ateşi büyüten kısır döngünün içine düşmüş durumdalar.
Ateşten beslenen derin güçlerin ateşi büyütmek için onları bir aparat olarak kullandıklarının farkında değiller.
“Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur: en büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar. “
Emil Michel Cioran
İnsanın imtihan bünyesinde yerleştirilen kin/gıll sebebiyle zulüm damarına sahip en tehlikeli varlıktır.
Bilgi, iman ve güzel ahlak ile terbiye edilmeyen her insan bir zulüm makinesidir.
Zalimin anladığı tek dil de güç ve kuvvettir.
Bu sebeple daha adil bir dünya için adalete inananların güçlü “atlar” yetiştirmeleri gerekmekte ve nerede bir zulüm olursa o “atlar(/uçak/gemi/silah/)” la engel olmaktır.
Dahası o “atlar” la zulüm için elini kaldıran her kolu tutabilmektir.
Bunun en kısa yolu öncelikle kendisini daha bilgili, daha inançlı, daha ahlaklı ve dünya için daha çok fayda üreten bir birey haline getirmektir.
Her insan bir bardak su ise ve dünya havuzu zulümle doluyorsa biz bir bardak su olarak neredeyiz?
Dünya için her an bir damla da olsa adalet mi yoksa zulüm mü damlatıyoruz.
Atımız var mı, hazır mı, güçlü mü, etkin mi?
Kim var deyince?
Sağına ve soluna bakmadan
Ben varım!
Diyebiliyor muyuz?