İnsan soyu acıları kodlamaya, hatırlamaya bayılır. En çok da kendi çektiği acıları.. Oysa dünyadaki değişmeyen kural şudur ki; mutlu ettiğiniz kadar mutlu olursunuz. Son zamanlarda milletçe yaşadığımız felaketlerde hepimizi mutlu eden bir kare var. Yüzlerce ton yığılmış taşların ya da karların altından gelen bir nefes, bir ses ve o sese ulaşmak için tüm gücüyle molozları ve karı kaldırmaya çalışan güzel insanlar… Vee dünya ile bağlantısının bittiğini zanneden o cana ulaşıldığında uzatılan eller…
İnsanları gözümüzde ve can aynamızda güzelleştiren ne? Tüm dünya bir grib mikrobunun etkisiyle ölümler yaşarken; bunu önlemeye çalışan bilim adamlarını, hastası için yürekten bir uğraş veren doktorları, öğrencisinin derdiyle ilgilenip onun hayata bakışını güzelleştiren, cehaletini yok etmeye çalışan öğretmeni, bulduğu bir parayı illâ sahibine vermek için uğraşan bir genci, adaletin tesisi için uğraşan bir hukukçuyu, çocuklarına hakiki bir miras olarak güzel ahlak bırakmaya çalışan anne-babayı bize sevdiren ne?
Büyük bir amaç uğruna yaşayan insanlar hayatı kıymetlendirir . Sadece kendi dar çerçevesinde kalanlar ise; “bana ne” bencilliğinde kalır.
Otobüse binen yaşlı amca bastonuyla tutunmaya çalışarak ilerledi. Gözleri ile oturacak bir yer arıyordu. Ben de ayakta olduğum için; oturan gençlerden biri muhakkak yer verir düşüncesiyle onunla birlikte otobüse göz gezdirdim. Amca düşmemek için, sevgili ya da eş oldukları belli iki gencin oturduğu yerde parmaklıklara tutundu. Gençler ancak hiçbir gözün olmadığı yerde yaşanması gereken özel hallerini, onlarca gözün şahitliğinde yaşadıkları için hiç farkında değillerdi. Amca utancından kızardığı belli yüzüyle gözlerini kaldırmadan daha bir sarıldı bastonuna. Tam o sırada genç erkek, amcanın farkına vardı ve “amca ne bekliyorsun başımızda? Az öteye yürüsene” diyerek tüm pervasızlığını sergiledi. Otobüste yükselen “cık-cık” sesleri homurdanmalara karıştı. O sırada kulaklığını çıkaran bir genç, amcayı gördü de şükür hemen yerinden kalkarak amcayı oturttu.
“Bana kimse karışamaz, istediğimi yaparım” pervasızlığı, ahlaki olarak yaşandığında karakteri sıfırlayan bir yıkımdır. Hayatta doğru bir hedefiniz varsa, o zaman etraftaki olumsuz seslerin sizi yormasına izin vermeyin. Ama içinde yaşadığınız toplumun tüm değerlerine savaş açtığınız, önemsemediğiniz bir hayat itibâr görseniz bile sizi değersiz kılar. Çünkü, karakteriniz elde ettiğiniz tüm başarıları kıymetlendirendir.
İnsanlara hürmetiniz yoksa; iyilik ve sevgi yarışında değilseniz geçen dakikalarınız çöplüğe atılmış, kaybolup gitmiştir. Oysa bizi büyüten, mutlu kılan iyiliğe uzattığımız ellerimizdir. Çünkü:
GÜL VEREN HER KİŞİNİN ELİNDE GÜLDEN BİR KOKU KALIR……….