Paris Üniversitesi'nin tıp fakültesine ait olan büyük konferans salonuna giren öğrencilerin duvarda gördüğü iki büyük portre tablodaki isimler; Er Razi ve İbn-i Sina…
Batının şarkın güneşine hayran olduğu, o güneşle ısınıp beslendiği son iki yüzyıl öncesine kadar ne çok alim yetişmiş bu topraklarda. Özellikle Buhara, Semerkant… Sanki toprağa âlim ekmişsin; bire yüzbin vermiş.
İbn-i Sina; bugünkü Özbekistan sınırları içinde kalan Buhara'da 980 yılında dünyaya geliyor.İsmi Ali, babası Abdullah; Samanoğulları Sarayı maliye katibi bir alim. İlk öğrenimlerini babasından alıp daha 10 yaşında hafız oluyor. Hocası Muhammet ile birlikte Farabi, Birûni, Kindi, Razi, Cafer es Sadık gibi bir çok güneşten etkilenip ilim tahsil ediyor. Daha 16 yaşında iken tıp alanındaki büyük başarılarından dolayı resmi hekimliğe başlıyor. Özellikle Samani hükümdarı Nuh bin Mansur'un boğazındaki hunnak hastalığını tedavi edince saray doktorlarının başına geçiyor ve artık sarayın muazzam kütüphanesi emrine veriliyor.
O döneme kadar hangi alanda çalışmaya başlasa; tıp, felsefe, fizik ,kimya, astronomi hocaları bir müddet sonra ondaki engin zekaya teslim olup; " sen kendin devam et” diye eserleri önüne seriyorlar.
Tıp alanında narkozu ilk bulan , böbrekte taş olabileceğini ve bunun tedavisini, balda hiçbir organizmanın canlı kalamadığını, o yüzden yara yanık ve deri üzerinde tedavi edici olduğunu, mikroba dair ilk belirtileri bulan, psikolojik hastalıkların tedavisinde en köklü araştırmaları yazan El kanun fit tıb isimli ansiklopedisi ile cerrahi, patoloji, ilaçlar, hastalıklar konusunda 700 yıl baş kitap olacak, her hastalığın tedavisinde yol gösterecek eseri ortaya koyan büyük alim…
Sadece tıpta değil fizikte batılıların Impetus olarak nitelendirdiği, varlıklardaki Kasr-ı Mey (hareket etme isteği) konusunu bulan yine İbn-i Sina…
Müzikte bugün nota olarak geçen nağmeyi tanımlayan, aralık kavramını bulan , müziğin tedavideki sırlarını açıklayan ve eser halinde insanların hizmetine sunan yine İbni Sina …
O'nun varlık alemine bakışı ,hayrı ve şerri tarif edişi, mutlak İyi ve güzel sadece Allah'tır, gerisi eksiklikten gelir ve şer bulunur ama şer alemde hayra göre çok azdır anlayışı tasavvufdaki eğitimde yol göstericidir. Bu dünyanın erdem, diğer dünyanın ise mutluluk yeri olduğunu savunmuştur.
Avicenna ismini bir yerde okuduğumuz zaman hemen etkileniyoruz. Bu bizlerdeki son 200 yıldır kendimizi sevmeme hastalığının bir neticesi. Bir isim, bir alet, bir iş batıdan esintiler taşıyorsa iyidir düşüncesi. İbrahim ismini Abraham olunca, Davut ismini David olunca çok güzel bulmamız gibi.
Avicanna ; "bilginlerin hükümdarı” batılıların şarkın güneşlerinden ibn-i Sina'ya verdikleri lakap. Dünyanın yörüngesi Ay'daki kraterlerden birinin adı da Avicenna, İbn-i Sina..
1037 yılında 57 yaşında ölen İbni Sina; bir çok dalda ansiklopedi olarak onlarca eser kaleme alan, bazen vezirlik, bazen hapishane, bazen bir arkadaşın evinde misafirlik, bazen o şehirden o şehire göç hayatı derken bu kadar ilmi çalışmayı yapıyor.
Yine o soru aklımda; onlar nasıl insanlardı? Kısa ömürlerine bunca ilmi nasıl sığdırdılar?Halka hizmeti Hakk'a hizmet bildiklerinden tarihe doğumları ile başlangıç yapıp, ölümlerini sonsuzluk işareti eylediler….