Ölçü
05 Eylül 2019
Bahçelikli bir evi vardı. Ama sağ taraftaki komşu ev, kendi evine çok yakındı ve bahçeleri bitişikti. Aslında bu ev kendisinin kiracısıydı. Ama gün geçtikçe bu ailenin konuşma üslubu ve ses tonları kendileri için bir imtihan halini almıştı.
Komşunun; şakalaşırken de, sohbet ederken de kavga tonunda kullandığı sesi yüzünden evlerinin içinde onlarla beraber yaşıyor gibiydiler. Özellikle de o cepheye bakan mutfak ve yatak odaları tam bir şenlikti.
Küçükten itibaren “komşudan gelen eziyetlere katlanmalı” düsturuyla büyütüldüğü için, çocuklarına da bunu öğütlüyor “sabredelim, bugün herhâlde sinirliler” ertesi gün “galiba misafirleri var” bir başka gün “bugün maç var ya, ondan” “ya bu hafta okullar tatil olunca evde eğlenecek bir şeyler arıyorlar galiba” gibi her seferinde bir bahane ile gürültüyü kabullenmeye ve örtmeye çalışıyordu. Ama hakikat şu ki; gecelere kadar süren bu ses fırtınasında yaşamak, uyumaya çalışmak kendisini de, ailesini de çok zorluyordu. “Yüksek sesle konuşanlar ince konuları düşünemez” der büyükler. Çünkü bağırmak psikolojik yenilginin işaretidir. Küçük bir çocuğa bağırdığınızda, ya da aniden yüksek sesli bir ortama girdiğinizde ilk yaptığınız şeye dikkat edin. Ellerinizle kulaklarınızı kapadığınızı göreceksiniz. Çünkü içinizi, duygularınızı istemsizce korumaya alırsınız. Yüreğinizi söylenen sözlere kapatırsınız. Bağıran ağızdan inciler de dökülse; onların yerden başka alıcısı olmayacaktır.
Peki; şimdi bir göz gezdirelim, kendimize ve çevremize. Arabasının anahtarını ya da gözlüğünü bulamadığı için “ya niye benim eşyalarımı yerinde bir bulamam “ diye kendi dalgınlığını sesini yükselterek bastırmaya çalışan erkeği, çocuklar temizlediği odanın kapısını açtı diye fırtına koparan anneyi, benim kalemimin senin çantanda ne işi var diye ortalığı inleten ablayı, dolmuşa biraz yavaş bindi diye teyzeyi “ya teyze hem evinde oturmazsın, hem çabuk olmazsın” diye azarlayan şoförü görebildiniz mi?
Biz sıcak coğrafyanın insanlarıyız, tamam… Ama en küçük insanı ilişkilerimizde bile yüksek sesi kullanmaktan kendimizi korumalıyız.
“Ooo… selamun aleyküm Ahmet abi” diye bağırarak girdiğimiz bakkala bir de itinalı bir ses tonuyla girmeyi ve selam vermeyi deneyelim. Evimizde olsak bile konuşma üslubu ve tonumuzun içimizdeki cevheri yansıttığını unutmayalım. Hiç balkona oturup kargaları dinleyeyim diyeniniz var mı? Ama bülbülün sesi hepimizi tedavi eder sanki.
Son söz bize mutluluğun şifrelerini veren hayat kitabımızdan “yürürken ölçülü yürü, konuşurken sesini kıs, bağırarak konuşma, unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran merkeplerin sesidir.” (Lokman,31)
Yorumlar
Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan konhaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.