Zaman; Bosna Savaşı… Biraz sonra kütüphanelerinin bombalanıp yakılacağını gören kahraman memurlar, yağmur gibi yağan sırp kurşunları altında, canları pahasına kitapları binadan çıkarıp kurtarıyorlar. Çünkü; bir milletin kütüphanesindeki ,özellikle yazma eserler; tarihidir, kültürüdür, dinidir, medeniyeti ve namusudur.
Bir vücuda sağlıklı bir dolaşımla kan gitmezse nasıl hayatiyeti tehlikeye girer; kitapları yok edilen milletlerin de yere uzanan kökleri kesilir, boşlukta kalır.Dedem rahmetli Toroslar'ın tepesinde bir dağ köyünde yaşıyor; imparatorluktan sonra ayakta kalmaya çalışan bir millet ve fakirlik ülkenin neredeyse tamamında. Ama sandıklar dolusu belki yüzlerce kitabı var… Sonra belki bize yapılan en büyük kötülük; bir günde binlerce yıllık yazı dilimiz değiştiriliyor ve” eski yazı” yaftasıyla elyazması bütün kitaplar korkulan bir servet oluyor. Yakılıp- atılmasın diye toprağa gömülüyor, niceleri çürüyor…Çanakkale Savaşı'nda cephedeki askerlerin içinde belki onlarcası birkaç dil biliyor. Şimdi her şey hızlı; kibrit kutusu kadar bir ekranın içinde ve elimizin altında ama bağımlısı olduğumuz bu cihazlar bizi kültürlü ve medeni yapıyor mu?Yazının değişimi ile birlikte sanki ilimle aramızda açılmış.
Öğrenmeye olan düşkünlüğümüz magazinsel ve nefsi iştahlar düzeyine inmiş. Lisan öğrenmek bile hakiki amacını kaybedip, İşinde daha yüksek maaş alabilme sebebine dönüşmüş. Kitaplarla aramız açıldığından beri televizyonun bizi uyuşturan, çoğu dinamit gibi aileyi yok eden dizileri, içinde saatler geçirdiğimiz sosyal medya kalabalıkları bizi avuttu. Avuttu diyorum; çünkü avunmak gerçeği unutmaktir…İlkokul sıralarındaki çocukların aşkını gündem yapan dizilerin etkisi ile çirkinlikleri sıradanlaştıran çocukların” 13 yaşında eski sevgilisi tarafından bıçaklandığının” haberlerini okuyoruz.
Ailenin toparlanması için öncelikle anne- babaların ekran karşısından sarı sayfalara, kitap yapraklarına dönmesi, evlatlarını da özendirmesi lazım.Bugünün yalnızlaşan insanı, sosyal medyada sürekli gösteriş yaparak bunu giderme derdinde… Oysa kitaplar insanın yaralarının merhemi ,yalnızlığının en iyi ilacıdır. Kitapların içindeki dostlar sırdaşın olur, üstelik sırrın emin ellerdedir. Kederini alır; hayata bakışını genişletip, güzelleştirir. Gözlerinin görebildiği mesafe okuduğun kitap kadar artar. Hele de bir alimin eseri ile başbaşa isen; dirilirsin.Kelime dağarcığın gelişir. Bizler maalesef gam, keder, kasvet, melal, inkisar ,kahır, tasa, dert, mihnet, dilhun vs gibi ruhumuza ait onlarca hali bile bir tek” stres” kelimesine sığdırmaya çalışıp; annemizin ölümündeki gamı, arabamızın bozulması ile yaşadığımız sıkıntıyla eşdeğer hale getiriyoruz.
Kitap okumak tıbben kanıtlanmış ki; insanı zeki yapıyor. Okudukça beyindeki nöronlarımız açılıyor ve büyüyor. Üstelik hafızamız güçleniyor.Bugünlerde yanımda, yöremde kim varsa dert yanıyordum.” Ya ben çok unutkan oldum” diye… Fark ettim ki; Pandemiden beri kitap yok dercesine azaldı ,telefon çoğaldı hayatımda… Tamam teşhis konuldu, tedavi belli …Kitaplarla olan dostluğu güçlendirmeli…Bir Mevlana, bir Yunus, bir Tolstoy, bir Gazali, bir Bursevi, bir Charles Dickens derken; yeni, yepyeni,hiç eskimeyen dünyalara girmeli.
ÇÜNKÜ HER KİTAP BİR KAPIDIR.YENİ BİR DÜNYAYA AÇILIR….