Son Dakika Haberler
İslâm’a göre Mûsıki (Müzik) caiz mi yoksa haram mı? Konusunda siz değerli okuyucu kardeşlerimizi bilgilendirmek isterim. İslamiyet’te bazı sesler helal ve bazıları da haram kılınmıştır. Gerçekten insan da ulvi ve yüce duyguların Rabbani aşkların doğmasına vesile olan sesler helaldir. Kâinatta yapılan zikirler ve tesbihler bu çeşit seslere girdiği gibi rüzgârların terennümleri denizlerin dalgalarının çıkardığı nağmelerin kuş v.b. şeylerin, Rabbani olan kelamları bu guruba girmektedir. Bu yönü ile baktığımızda kâinatın, ilahi bir musikisinin olduğunu, çeşit çeşit sesler ve terennümlerle kalplere sevinçleri, hüzünleri, Rabbani aşkları doldurduğu ruhları ve kalpleri manevi zevklere gark ettiği bilinen bir hakikattir. Bu güzellikler nefsi susturur kalbi aklı ve ruhu yüceliklere erişmeyi teşvik eder. Mehter, buna verilebilecek en güzel örnektir.
Hakikaten ecdadımız Osmanlının musikisinde bile bir güzellik, mükemmellik vardır. Mehterin çalmış olduğu marşlar tüm dostlara güven verip gönüllere güzellik katarken düşmanlara da korku salmakta kısacası bu musikiden herkes nasibini almaktadır. Mehterin çaldığı marşlar bugün de gönüllerimize coşku ve sürur vermektedir. Avrupalıların insanları engizisyonda ölüme tabi tuttuğu bir dönemde ecdadımız musiki ile ney sesi, su sesi v.b. ruh hastalarını tedavi etmiş ve bu alanda şifa haneler oluşturmuştur. Ecdadımız Osmanlı, İslam’ın hükümlerine göre hayatlarına yön vermişler, İslam’ın emrettiklerini yapıp, yasaklarından da sakınmaya gayret etmişlerdir.
Mûsiki (Müzik) konusunda meşru dairenin içinde kalmak şartı ile erkekler ile erkekler arasında kadınlar ile kadınlar arsında veya mahremiyet hususlarına riayet edilerek birbirine yasak olmayan kadınlar ile erkekler arasında icra edilmesinin meşru olduğu ana ilke olarak belirtilmektedir. Bu bağlamda bir aile reisi hanımı ve çocukları ile meşru dairede müzik dinleyip eğlenebilirler. Aynen bunun gibi Osmanlı da padişah eşleri ve çocukları ile harem-i hümayun denilen evlerinde meşru şekilde mûsiki icra edip eğlendiklerini söyleyebiliriz. Bu meşru dairedeki durum İslam’a uygun olup, her hangi bir problem söz konusu değildir. Malumunuz olduğu üzere Osmanlı devletinde İslam hukuku kuralları uygulanmıştır. Her konuda olduğu gibi musiki ve eğlence konusunda da İslam’ın emir ve yasakları doğrultusunda alınan fetvalara göre icraat yapılmıştır. Kısmi hatalar olsa da genel anlamda İslami hükümlere uyulmuştur.
Hanefi Fukahası musiki konusunda; “Yasak, mutlak, ibaha (serbestlik, mübahlık) istisnadır. ” diyerek, çok az istisnaların dışında musikiyi haram kabul etmektedir. Şafi Fukahası ise “İbaha (serbetlik, mübahlık) mutlak, yasak istisnadır” diyerek, ney ve def gibi bazı çalgı aletlerine müsaade etmişlerdir. Hanbeli Fukahası genel anlamda görüşü Hanefi Fukahasına, Maliki Fukahasının görüşü de genel anlamda Şafii fukahasının görüşlerine yakındır. Kısacası söylenen sözlerde küfür, isyan v.b. olumsuzluk olmamalı, kadın erkek karışık bulunmamalı, şüpheli hususlardan da kaçınılmalıdır.
Kendisi de âlim olan İdris-i Bitlisi kanuni şair şah adlı eserinde: Saz ve benzeri aletleri dinleyerek ve güzel sesleri istima ederek gönüllerin açılması ve dertlerin giderilmesine gelince, bu anlayış yunan felsefesinin kanunlarına uygundur. Bazı seslere ehli şeriatta da ruhsat ve müsaade verilmiştir. Mesela güzel sesle kuran okumak bunun başında gelir ki, Kuran’da ‘Kuran-ı tertil ile oku’ buyurulmuştur. Def ve ney gibi bir kısım çalgı aletlerine Şafi ekolünün ekserisi ruhsat vermiştir. Ud ve kanuna bazı Şafi hukukçular haramdır derken bazıları da mubahtır demişlerdir. İşte bu şer-i hükümlerden dolayı Osmanlıda belirttiğim fetvalara dayanılarak ud, keman, def, ney ve tambur gibi müzik aletleri kullanılmıştır.
Din İşleri Yüksek Kurulunun Fetvası da ektedir: “İslâm dini, müzik konusunda ayrıntılı ve özel hüküm koymak yerine genel ilke ve amaçları belirlemekle yetinmiştir. Buna göre İslâm’ın ilke ve esaslarına aykırı, günaha sevk eden, haramı teşvik eden müzikleri yapmak ve dinlemek günahtır. Dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramların işlenmesine sebep olmayan müzik türlerini dinlemekte ise dinen bir sakınca yoktur. Kur’ân ve sünnette müzikle meşgul olmanın, müzik dinlemenin mutlak anlamda günah olduğunu gösteren deliller bulunmamaktadır. Aksine, Resûlullah’ın (s.a.s.), ilke olarak müziğin câiz olduğuna işaret sayılabilecek nitelikte ifadelerinin bulunduğu bilinmektedir. Nitekim o, nikâhın duyurulması için def çalınmasını öğütlemiştir (Tirmizî, Nikâh, 6 [1089]; İbn Mâce, Nikâh, 20 [1895]). Yine bir bayram günü Hz. Âişe’nin yanında def çalıp türkü söyleyen iki câriyeye çıkışmak isteyenlere “Bırakın bugün bayramdır” diye uyarıda bulunmuştur (Buhârî, ʽÎdeyn, 25 [987]; Müslim, Salâtü’l-ʽîdeyn, 17 [892]).
Müzik yapmanın ve dinlemenin hükmünün ne olduğu konusu İslâm bilginleri tarafından çokça tartışılmış, lehte ve aleyhte çok şey söylenmiştir. Tarafların ileri sürülen görüşleri, gerekçeleri ile birlikte değerlendirildiğinde müziğin mutlak anlamda yasaklanmadığı, aksine ilke olarak mubah kılındığı sonucuna ulaşılır (bkz. Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, 4/222).” İmam Gazâlî, semâın (müzik dinleme) mübah olduğunu zikreder ve sesleri; canlılardan çıkan seslerle, cansızlardan çıkan sesler diye iki kısma ayırır; bunları dinlemenin caiz olduğunu söyler. Ancak içki ile çalınması mûtâd olan çalgıların haram olduğunu ifade eder. (Gazalî, İhya, Kahire 1967, I, 343-348). Ayrıca; Âlimlerin çoğunluğu çalgı aleti olmaksızın, şehveti tahrik etmeyen, kadınları vasf etmeyen özelikle belli bir kadını bir zalimi övmeyen şarkı söyleme ve dinlemenin helal olduğunu ifade etmişlerdir. Bu yönüyle içerik sözler çok önemlidir.
Sonuç olarak ecdadımızın mûsikisinde bile bir ayrıcalık ve asalet vardır. Şimdikilerin birçoğunda olduğu gibi, şarlatanlık mevcut değildir. Keşke bizlerde her hususta ecdat gibi hassas olabilsek... Her türlü haramdan ve şüphelilerden kaçınarak mubah ve helaller dairesinde hayatını yaşayan Mü’minlerden olmamız duâsı ile sıhhat ve âfiyetler dilerim.
Yorumlar