“Lütfen anne, lütfen biz de yılbaşını kutlayalım” diye yalvardı çocuk. Annesi, onu kırmadan anlatabilmenin bir yolunu arıyordu.
“Ama sorumluluk sahibi bir insan kutlama yapmadan önce düşünür yavrum. Ben bu yaşadığım, geride bıraktığım yılda güzel şeyler yapabildim mi? Kötü işlerim için pişmanlık duydum mu? Mâdem yeni bir yıla giriyorum. Ne olacağını bilmeden, ölçüsüzce eğlenmek yerine, başıma sevdiklerimle beraber güzel şeyler gelsin diye dua edeyim” demelidir. Yeni bir yıla giriyoruz. Görüşemediğimiz, halini hatırını soramadığımız bir akrabamızın, dostumuzun gönlünü almak için bu zamanı vesile edelim. Çevremizde ihtiyacı olan bir kişinin sıkıntısına çâre olmaya çalışalım. Hem biz Müslümanız yavrum, Müslümanlar yeni yılı diğer dinlerin eğlenceleriyle kutlamaz ki. Müslümanlar, o gün Mekke’ yi fethetmişti. O günden sonra tüm dünyaya İslam yayıldı. Bunu hatırlayıp seviniriz, kutlarız.”
Çocuk; gözleri parlayarak atıldı: “tamam o zaman anneciğim, biz de Mekke’nin fethini kutlayalım. Bir çam ağacı alıp, süsleyelim. Olur mu? “ dedi. Anne; şaşkın ve ne diyeceğini bilemeden bir müddet baktı, kaldı evladına.
İslam topluluğunun büyük bir kısmının özeti gibiydi bu cümle….“Mekke’nin fethini çam ağacı süsleyerek kutlamak” Çekilen her dizinin onda dokuzunda içki milli içeceğimiz gibi; üzüldüğümüzde bütün dertlerin ilacı, sevindiğimizde iki tek atılması gereken bir tüketim olarak sunulduğu, yılbaşı geldi mi tüm kanallardan evlerimize illâ ağaç süsleyip hindi hadi olmadı bir küçük tavuk bâri kızartılması gerektiği öyle bir dayatmayla pazarlandığı için en ‘etkienemem’diyen bile eğlenmenin peşine düşmektedir.
“Bize bir nazar oldu ”diyen koca Akif’in işaret ettiği gibi bir manzara…. Az çok inancı olan herkes bilir ki; “milli piyango” haram. Diyanet fetvalar verir, haram kazancın faydası olmaz denir. Ama her yıl piyango kuyrukları biraz daha uzar. Oysa piyangodan para alınca rahata ermiş, hayatı düzene girmiş bir Allah’ın kulu da yoktur. Hepimiz biliriz hikâyelerini. Kimi kendini asmış, kimi yanarak ölmüş bir kulübede. Hemen hepsinin eşiyle arası bozulmuş, çocukları ve yuvası dağılıp gitmiş, huzur evinde ya da sokaklarda ölmüş veya hâlâ rezillik içinde sürünüyor. Ama insanoğlunun beynindeki azı büyük bir olasılık gibi görme yanılgısı onu hep aldatır. Yüz binlerce insan içinden kendine çıkacağını hayal edip; paralarını verir ve “ben onlar gibi olmam, sağa sola hayırlar yaparım” diye kendini kandırır. Oysa haramla âbad olunduğu görülmemiştir. Ve haram para attıkça, para sevgisi de artar. Hak etmediğimiz her kuruş bizi sahteleştirir. Benjamin Franklin’in dediği gibi: “PARA HIRSI VE MUTLULUK BİRBİRLERİNİ HİÇ GÖRMÜŞLER Mİ Kİ; TANIŞSINLAR?”