Son Dakika Haberler
Geçtiğimiz hafta pazartesi akşamı Hikmet İlim ve Sanat Derneği'nin düzenlemiş olduğu programın konuğu oldum. Meram Uluslararası Gençlik Akademisi'nde; "Hayat ve Ölümün Yaratılmasının Amacı” konu başlıklı sohbetimi gerçekleştirdim.
Sohbetimde özet olarak şu hakikatleri aktardım: "Dünyaya gelişimizin var oluşumuzun bir anlamı, bir gayesi ve amacı vardır. Bizi yaratan Yaratıcımız birçok ayet-i kerimede, önderimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de birçok hadis-i şeriflerinde; bu hususu çok net bir şekilde bizlere bildirmişlerdir.
İnsanın yaratılıp dünyaya gönderilmesinin ana gayesi kulluk yapması içindir. Bu dünyaya imtihan için gönderilmiş bulunmaktayız. İmtihanda olduğumuzu her zaman hatırlamalı, İbadet ve taatımızı yaparak kulluk görevimizin farkında olmalıyız. Âyet-i Kerimelerde:"O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat Sûresi âyet:56) buyrulmuştur.
Demek ki dünyaya gelişimizin, var oluşumuzun esasen tek bir gayesi vardır. O da kulluk görevimizin bilincinde olmak suretiyle güzel ahlâk sahibi olarak hayatımızı yaşamaktır. Fatiha suresinde; "… (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz…” buyrulduğunu, sırat-ı müstakim üzerine bir hayat yaşamanın vazgeçilmez olduğunu hatırlattım.
Hayat, anlamsız bir var oluş olmadığı gibi ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktası ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in de belirttiği gibi bir uyarıcıdır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s); "Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan, aciz kimse ise, nefsinin arzularına tâbî olan kimsedir.” (Tirmîzi, Kıyâmet 26; İbn Mâce, Zühd 31.) buyurmuşlardır. Müslümanın her zaman muhasebe şuurunda hareket ederek hayatını yaşaması, ölümden sonrasına yatırım yapması gerektiği açıkça vurgulanmıştır.
ANA EKSENİMİZ TEVHİD OLMALI, KESİNLİKLE ŞİRKTEN UZAK DURMALIYIZ
Hayatın içindeki mücadelede ana eksen Tevhid'dir. Kelime-i Tevhid hayatımızın merkezinde olmalı ve ona uygun olarak hayatımızı yaşamalıyız. Müslümanın yaşantısının Kur'an ve Sünnet'e uygun olması gerektiğini vurguladım. Ayrıca, aklı da Kur'an ve Muhammedi bir yola kurban etmek gerektiği üzerinde durup tefekkürlerimizi yoğunlaştırmamız gerektiği hususu ifade edilmiştir. Hadis-i şerifler, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s), devre dışı bırakıldığı zaman hayatın bir anlamı olmayacağını ve o zaman Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmaz hale geleceği gerçeğini vurgulandım. Tevhid merkezli bir hayatı, hayatımızın merkezine aldığımızda ancak kurtuluşa erebileceğimiz hakikatini ifade ettim. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in hayatını, sünnetlerini, devre dışı bırakırsak Kur'an anlaşılmaz olur. Hayatımızda örnek alacağımız rol modelimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) dir. İnandığımız Kur'an-ı Kerim de, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'e inmek suretiyle bizlere intikal etmiştir. Oryantalistlerin, batılı müsteşriklerin ana gayeleri ise, sünneti, yaşayan canlı örneğini devre dışı bırakmaktır. Sünnet devre dışı bırakılırsa, İslam'ın anayasası olan Kur'an tam ve doğru olarak anlaşılamaz. İmandan sonra en büyük hakikat olan namazın kaç rekât olduğu, nasıl kılınacağı ve birçok ibadettin uygulanması bilinemez.Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in örnek hayatı devre dışı kalınca, müteşabih ayetleri yanlış yorumlayıp, İslâm'ı ana ekseninden uzaklaştırma faaliyetleri kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya konulacaktır. Bu tehlikeyi görüp gerekli önlemleri almamız gerekir.
Tefekkür süz bir toplum, başıboş kâfiledir,
Tevekkül doğurmayan, tefekkür nâfiledir.
Cengiz Numanoğlu
Kur'an ve sünnet 'ten iki büyük düşmanımız olduğunu öğrenmekteyiz. En büyük düşmanımızın birincisi nefs, ikincisi ise şeytandır. Nefis devamlı kötülüğü emreder. Bundan dolayı içimizdeki düşmanı iyi tanımak zorundayız. Sağlam bir İman ve imanın güçlü, mukavemetli olarak korunup kalabilmesi için de ibadetlerin ihlaslı olarak düzenli bir şekilde yapılıp, haramlardan da kaçınarak korunabileceği gerçeğini belirttim. Bu hususta örnek vermek gerekirse; İmanı bir ağacın köklerine, gövdesine, ibadetleri de dal, yaprak ve meyvelere benzetebiliriz. Ağacın köklerinin, gövdesinin var olmasının amacı, dalları, yaprakları ve meyveleri içindir. İman yanan bir kandile, muma benzetilirse, ibadetlerde yanan, kandilin, mum 'un ateşinin hafif bir esintide sönmemesi için etrafındaki koruyucu cam fanus gibidir. İmanımızın gereği olarak ibadetlerimizi yaparak, hayatımızı güzel ahlâkla taçlandırmalıyız. Kur'an'da, 190 âyette şeytandan bahsedilmiş ve O'nun açıkça düşman olduğunu bildirmiştir. Esasen, nefsin ve şeytanın düşmanlıklarından, imanımızın gereği Salih amelleri yaparak korunup kurtuluşa erebileceğimiz vurgulamıştır. Her birimiz, her an Nefs Muhasebemizi yapmalıyız. Ölmeden önce ölebilmeli, hayatın bir İmtihan olduğunu hiçbir zaman unutulmamalıyız. Bizler küfre götüren fakirlikten, azdıran zenginlikten, korunup, hayırlı, bereketli güzelliklere sahip olmamız için dualar etmeliyiz. Nefis Muhasebesini her zaman yapmalı, nefsani istek ve arzulara boyun eğmemeliyiz. Hz. Ömer (r.a.)'in her akşam: "Bugün Allâh (c.c.) Rızası için ne yaptın?” diyerek kendisini hesaba çektiği gibi biz de kendimizi hesaba çekmeli, günahlarımızdan dolayı çok tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Allah (c.c.)'ın ve peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in emirlerini yerine getirmeli, yasaklamış oldukları haramlardan da kaçınmalıyız.
Bu dünyanın geçici olduğunu ve Rabbimizin bizi açlıkla, korkuyla, ölümle, fakirlik ve zenginlikle, varlık ve yoklukla, deprem ve benzeri şekilde imtihan ettiğini belirttim. Kur'an ve Sünnete bütüncül bakmak gerektiği vurguladım. Sadece bir ayet, bir Hadis'e göre karar vermeyip, o konudaki bütün âyetleri, hadisleri bilip değerlendirmek gerektiğini hassaten vurguladım. Mesela; âyetlerde şeytan açıkça düşman olarak bildirilmiştir. Başka âyetlerde ise şeytanın muhlislere, Muhsinlere, hakiki İman sahiplerine asla zarar veremeyeceği de çok net olarak bildirilmiştir. Kur'an ve sünnetten beslenerek akli melekemizi de iyi kullanır sağlam olursak, nefsinde şeytanlarında çaresiz kalacağı aşikârdır.
Bu dünya ya gönderilişimizin bir gayesi vardır. İmtihan için gönderildik. Hayatımızın her döneminde, İmanlı olarak yaşayıp, haramlardan kaçınarak helaller dairesinde, emredilenleri yaparak, ahlaklı, dürüst kişilik sahibi insanlar olmamız, Rabbimizin bizler için emrettiği hususlardır. İmtihanda olduğumuzun Şuur 'unda olarak; ölmeden önce ölebilmeli, hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekerek yanlışlardan uzak durmalıyız. Ölümle ilgili olarak, Merhum Necip Fazıl Kısakürek, Merhum Erdem Beyazıt, Üstad Cengiz Numanoğlu ve farklı şairlerin şiirlerden örnekler sundum.
Âyet-i Kerime de "Her nefis ölümü tadacaktır. Ve onların dönüşü mutlaka bize olacaktır”buyurulduğuna dikkati çekip, ölümle ilgili olarak yazdığım bir şiirimden iki kıtasını okudum:
Ne kadar çok yaşarsan yaşa,
Elbet bir gün gelecek başa,
Kapılmayasın hiç telaşa,
İslâm'a göre hayat yaşa!
Bitir Ersöz sözünü boşla,
İmanla cennete ulaşa,
Peygamberimizle buluşa,
O an ereriz kurtuluşa.
Kendimiz, ailemiz, sevdiklerimiz, bütün insanlığa faydalı olmak için çalışıp, İslâm'a uygun bir hayat yaşayıp, bu dünya İmtihanını kazanmamız gerektiği hususunu vurgulayıp, bütün kardeşlerimizin dualarımızda olduklarını, dualarına talip olduğumuzu ifade ettim. Davetleri vesilesiyle HİSDER Yönetimine ve dinleyici kardeşlerimizin her birine katılımları sebebiyle kalb-i şükranlarımı sunarak sohbetimizi tamamladım.”
HİSDER'in teşekkür plâketini Başkan yardımcısı Sayın Mustafa Dündar Bey, şahsıma takdim ettiler. Sohbetim, Muhammed Acıyan kardeşimizin okuduğu aşır-ı şerifle son buldu. Emeği geçenlere tekrar teşekkürlerimi sunar, sıhhat ve âfiyetler dilerim.
Yorumlar