“Zamanın göreceliliği” diye bir şey var .Hastanede makinalara bağlı iseniz; geçmek bilmeyen dakikalar, uzadıkça uzarken sevdiğiniz biri ile sohbet ederken ya da sayılı günler geçirecekseniz hızla tükeniverir. Bugün kuzey yarım küredekiler için en uzun gün, en kısa gece .Aynı anda güney yarım kürede ise en kısa gün, en uzun gece. Güneş ışıkları kuzey yarım küreye en dik açıyla gelirken güney yarım küreye en eğik açı ile gelmekte. Kuzeye yöneldikçe gün uzamakta. O yüzden ülkemiz sınırları içerisinde en uzun gün Sinop’ta, en kısa gün Hatay’da.
Yaşamın da buna benzer bir tadı ve göreceliliği var. Bazen aynı mahallede, aynı apartmanda hatta aynı evin içinde bir doğum ve bir ölüm tek bir zaman dilimini paylaşan iki zıt kutup gibi gerçekleşiyor. İkisini de aynı anda yaşıyor, şahit oluyor, duygularınla karşılık veriyorsun . Hayata ve olaylara bakış tarzın yüreğini ve zamanını kıymetlendiriyor.
Doktor Ruskin; öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken, onlara şu detayları okur: Hasta ne konuşuyor ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. Son altı aydır onun yanındayım. Ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor, ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor . Gömleği salyalarından dolayı sürekli ıslak ve leke içinde. Yürüyemiyor, uykusu düzensiz, gece yarısı çığlıklar attığı oluyor.Tam mutlu,sevecen derken; ortada bir sebep yokken sinirleniyor, yatıştırana kadar bağırıyor.
Ruskin; öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenip, üstlenmeyeceklerini sorar. Öğrenciler ise bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını söyler. Daha sonra hastanın fotoğrafını öğrencilerinin ellerinde dolaştırmaya başlar. Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır.
Hepimiz için zamanın göreceliliği; paylaştığımız insanlarla, olayla ve ona bakış tarzımızla değişiyor. Bu anlatılan olayları; yavrunuzla paylaştığınızda zaman akıp giderken, hasta bir büyüğümüzle, yakınımızla paylaştığımızda uzuyor. Demek ki; zaman ekinoksu için, yani eşitleyebilmek için hem bakış açımızın hem de yürek tasımızın büyümesi lazım.
Bugün en uzun günü yaşarken hayata ne katıyoruz, etrafımıza nasıl bir renk getiriyoruz bakalım.Öğrenmenin, öğretmenin, iyiliğin, güzelliğin, vermenin, sevindirmenin, gülümsemenin, gülümsetmenin tadına yeterince varabildik mi? Kaç kez zamana nakış vurabildik? En uzun gün sadece doğanın değil, bizim de yazımızın başlangıcı olsun.