Bazı değerlerimiz ve eserleri zaman zaman asli unsurlarından koparılıp İslam adına bir çok yanlışlıklar yapılmaktadır. Hz. Pîr Celâleddin-i Rûmi’yi de zaman zaman yanlışlarına alet etmek isteyenler çıkmaktadır. Esasında Hz. Pîr’i doğru anlayıp, bu anladığımız doğrular çerçevesinde hayatımızı İslâm’a uygun yaşamalı ve örnek olmalıyız. İslam’ı ana kaynaklarından Kur’an ve Sünnet’ten öğrenerek yaşamak Müslüman'ın asli görevidir. Hz. Pîr Celaleddin-i Rûmi’nin dediği gibi İslâm’ı “sözde değil özde”, “sadece tende değil ruhta da” yaşayan ve yaşanmasını öğütleyen bir değerimiz varken; bu “Vahdet yolu”nu âyet-hadislerin tefsiri ile hikâye ederek bizlere en kolay ve en anlaşılır hale getirirken biz hâlâ “yol” da tereddütle ilerliyor, yanlış yollara sapıyor, hatta yanlış yorumlar yapıyorsak kabahati kendimizde aramamız gerekir. Hz. Pîr’in de dediği gibi; “Mûsâ da sensin, Firavun da, her ne arıyorsan kendinde ara!” başka yerde değil. İyiliği de, kötülüğü de tercih eden mutlaka karşılığını mükâfat veya mücazat olarak görecektir. Bize dayatılan bir şey yok, irademizle yapacağımızı biz belirliyoruz ve onun için de sorumlu tutuluyoruz.
Mesneviyi masal gibi görenlere Hz. Pîr şu öğütlerde bulunur: Sanırmısın ki, Mesnevinin sözlerini okuyasın da ucuza, bedavaca, duyasın, anlayasın yahut hikmetli sözler ve gizli sırlar kolayca kulağına girsin. Duyarsın, duyarsın; ama sana masal gibi gelir; dış yüzünü duyarsın, iç yüzünü anlayamazsın! Mesnevinin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, âyetlerin, hadislerin ve hikâyelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimi bir aşk, tam bir doğruluk, selim bir kalp, kıvrak bir zekâ ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki, insan onun sırrının sırrına ulaşabilsin.
Mesnevî, Nil ırmağının suyu gibidir. Kıpti’ye kan görünür; ama Musa kavmine kan değil, sudur. (IV/33) Sözümüzü kabul edecek yahut etmeyeceksiniz, biz buna aldırış etmeyiz. Aldırış ettiğimiz şey Yüce Allah’a teslim olmak, O’nun fermanını yerine getirmek…(III/2927) Celâleddin-i Rûmi, hayatını; hamdım, piştim ve yandım diyerek, kısaca, öz olarak mükemmel özetlemiştir. Bir bütün olarak eserlerine baktığımız zaman, her bir beytinin, ifadesinin âyet ve hadisleri açıklayan veciz sözler olduğunu çok net olarak söyleyebiliriz. Hayatının merkezine de, Kur’an ve Sünneti almıştır. Bu hususta şu veciz sözlerini söylemiştir:
Men Bende-i Kuran em Eger Can Darem (Canım var oldukça Kur'anın kölesiyim)
Men Hâk-i Reh-i Muhammed Muhtarem (Muhammed Mustafa’nın yolundaki toprağım)
Eğer Nakl Kuned Cüz in Kes ez Güftarem (Benden başkaca bir söz nakledenler olursa)
Bizarem Ez u Vez An Suhen Bizarem (Hem onu söyleyenden, hem de o sözden uzağım, şikâyetçiyim)
Celaleddin-i Rûmi, ölümü; kişinin aslına dönüşü olarak tanımlamış, İnsanın kaynağının ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah'a dönüş" olarak telâkki etmiştir. Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan kalkması değil, Allah'a doğru uçmasıdır." "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan" der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur'an-ı Kerim'in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür: "Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz" (Ankebût Sûresi âyet:57). Ölüm gecesini düğün gecesi olarak değerlendirmesini derinlemesine düşündüğümüz zaman ne kadar anlamlı olduğunu anlarız. Kişi çok sevdiği baba, anne, eş, çocuklarından, mevki, makam, para, şan şöhret, dünya ve içinde ne varsa her birinden, Allah (c.c.)’ı en çok sevmek zorundadır. Gerçek sevgiliye de ölümle kavuşulmaktadır. Onun içindir ki, Celaleddin-i Rûmi, Ölüm gecesini, düğün gecesine benzetmiştir. Geçici, dünyevi sevgiliye evlilikle, zifafla, gerçek sevgiliye de Ölümle kavuşulmaktadır. Bu vuslat, kavuşma da mutlulukların en güzelidir. Vuslat; özün özüne gerçek anlamda kavuşması, gurbette oluşumuzu fark edip, ayrılık ateşini söndüren, vatan-ı aslimize dönüş demektir. Onun içindir ki ölüm gecesi olan Şeb-i Arûs, güzel düşüncelerle düğün gecesine, gerçek sevgiliye kavuşmaya, Vuslat’a dönüşmektedir. Bu anlamda düşündüğümüzde yaşamak diyet, ölmek ve gerçek sevgiliye kavuşup ebedi kurtuluşa ermek ise hürriyettir. Nitekim bir gazelinde;
Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır…
Hz. Pîr Celaleddinin çağrısı; Kuran-ı Kerîm’e ve Sünneti saniyeyedir. İslâm’ı anlayıp gerçek manada yaşayanlar, eserlerindeki sırlara da muttali olurlar. Allah (c.c.) cümlemize, özümüze yolculuk yaparak, rızasına uygun işler yapmamızı nasip eylesin. Sıhhat ve âfiyetler dilerim. omerlutfiersoz@gmail.com