Yarım asır…Elli yıl …Yarım asırdır gazetecilik yapıyorsunuz, yazıyorsunuz ve size verilen onlarca ünvanın, ödülün çok ilerisinde bir amacınız var. Aslında siz; yazarak kendinizi aktarıyorsunuz.Aynı gök kubbenin altında yaşasak da , milyonlarca insanın birbirine hiç benzemeyen hikayeleri ve bakış açıları var. Aynı güneşi aynı coğrafyada alsan da, tek bir tarihin şanlı kökünden gelsen de, o geldiğin tarihteki atalarına sövenle-öven ,gurur duyan olmak arasındaki fark beslendiğin kaynakla ilgilidir.İnsan evladı okuduğu, dinlediği, konuştuğu ve baktığı şeyden beslenir. Hem kulaktan, hem gözden, hem dilden gönül havuzuna giden ırmakları vardır .
Daha ilkokulda iken okumuştum onun Erzurum'da Ermenilerin yaptığı zulmü anlatan romanını. Aslıhan , Burhan; çocukluk hafızama kazınan, karakterleriyle gönlüme girip yerleşen isimlerdi. Kendimle, soy isim benzerliğinden dolayı onun romanlarını elimde gezdirirken daha bir gururlanırdım. Yavuz Bahadıroğlu; benim çocukluk kahramanımdı. Bana atalarımı sevdiren, öğretilenin çok çok ötesinde her biri ciltler dolusu esere konu olacak hasrette kahramanlarla dolu, araştırılması gereken gerçek bir tarihim olduğu şuurunu veren güzel adam…
Dedem; istiklal harbinde Erzurum' da savaşmış, bacağından aldığı kurşun yarasını tıbbi malzeme olmadığından; kurtlanmaması için gaz yağına batırılmış bezle temizleyip, vatan mücadelesine devam etmiş .Küçüklüğümde Erzurum'da bulundum. Palandöken dağının eteklerinde efendimizin sancaktarlığını yapmış ,sahabe olduğuna inanılan Abdurrahman gazi türbesi bulunmaktadır. Anlatılır ki ; Erzurum kuşatmasında bu Yiğit'in düşman kılıcıyla başı gövdesinden ayrılır ama elindeki sancağı düşürmemek için başını koltuğunun altına alır ve sancak elinde koşar. Ta ki ; görenlerin hayretten gözleri açılıp;” adam elinde başı, koşuyor” Deyinceye kadar. Kabri; büyüklüğünü anlatmak istercesine 4.85 metredir. Ben; Yavuz Bahadıroğlu mahlaslı Niyazi Birinci'nin kitaplarını okuyuncaya kadar, çocukluğumun bu hikayesini ,türbeyi ve dedemin gücünü kavrayamıyordum . Ancak; tarihi, vatani, milleti, dini ,ahlakı doğru kitaplardan öğrendikçe, yani doğru ırmaklardan beslendikçe Allah aşkının, vatan sevgisinin insanı nasıl kuvvetlendirdiğini, azim ve hizmetle doldurduğunu gördüm.
Güzel insanlar birden bire yetişmezler. Onlar; birikimlerle oluşurlar. Bu hafta nesilleri doğru besleyen ırmaklarımızdan birini daha; Yavuz Bahadıroğlu' nu kaybettik. Ama eserleriyle çocuktan yaşlıya kadar hitap edeceği geniş bir yelpaze bırakarak dünya yolculuğunu noktaladığı için hiç ölmeyecek ve unutulmayacak.
Ne mutlu arkada güzel eserler bırakanlara.. Hoş bir seda ile gidenlere…