"Müjde ! Pandeminin olmadığı bir mekan buldum” diyerek aradım arkadaşımı.
-Nasıl yani?
-Şu an bir dolmuştan indim, sanırım virus dolmuşları sevmiyor. Tutunmaya gerek kalmayacak ölçüde sıkışık bir yolculuk yaptık .Elden ele geçen paralar, nefes nefese, göz göze konuşmalar da yolculuğun enfes paylaşımlarıydı dedim.Son zamanlarda dolmuş seferi yapan tüm vatandaşlarımızın yaşadığı durum, şu anlattığımdan farklı değildir herhalde. Arada en az 3 metre mesafelerle masalarda oturulan restoranların bile kapatılmışken bu kadar fazla alımla dolmuş seferilerinin olması insana” acaba virus de bizim gibi yemek yemeyi mi seviyor?” diye düşündürüyor.Otobüslere hes kodu ile binerken ; neredeyse aynı sayıda yolcuyu alarak sefer yapan dolmuşların bu koda da ihtiyaç duymaması” hım …demek ki doğal bir koruma yöntemleri var” dedirtiyor.Neyse inşallah normal hayatlarımıza dönüşümüze az kaldı ve tüm bu yaşananlar gülümseyerek hatırlayacağımız, kaybedilenler içinde imanımıza dayanarak dualar edeceğimiz günler olarak kalsın. Ama benim dolmuştan sunacağım görüntü aslında bambaşka bir incelik. Ben minibüse adım atınca kalabalıktan dolayı elimi tutacağım bir yer arıyordum ki; orta yaşlı bir amca yerinden kalkıp” kızım buraya gel” dedi.
-Olmaz amca, lütfen sizin oturmanız daha münasip, ben ayakta iyiyim , hiç rahatsız olmayın” diye itiraz ettim ama amca gayet kararlı babacan bir tavırla
-Gel kızım ,senin oturman daha iyi olur.Minibüsün orta yerinde tartışmayı büyütmemek için hemen gösterilen yere oturdum. Amca tam bir baba edasıylabaşımda durup, iç rahatlığıyla yolculuğuna ayakta devam etti. Eğer çok yaşlı olsaydı; ne o yerini verebilirdi kalabalıkta, ne de ben böyle bir yer vermeyi kabul ederdim ama orta yaşlı bir beyin bir hanımı kalabalık bir erkek topluluğunda nezaketle davranarak rahat ettirmesi müthiş bir incelikti… Hiç "ya kadınlar korumaya mı muhtaç” pozlarına girmeyeceğim. Hani o aradığımız İstanbul beyefendisi, Osmanlı nezaketi denilen incelikte bir davranıştı ve çok hoştu. İçimden dualar ederek minnetle indim minibüsten..
Yolda tam önümde yürüyen bir baba -kızın konuşmaları kulaklarıma çok tanıdık cümleler olarak geldi.
-Baba! Hafta sonu köye gidecek miyiz?
- Bakarız kızım.
- Ya baba; geçen haftada bakmıştık. Hani bu hafta gidecektik ?
-Bakarız dedim ya...
Ah! Bu” bakarız "Ne muallak kelimedir. Çocukların sabırlarını tüketen, babaların ise; yapma heveslisi görünürken, aslında geniş bir mazeret merdiveni olan.Allah; hayat rehberimizde , söz verdiğimiz zaman sözümüzde durmayı ve ileriye ait yapılacak( Bir dakika sonrası için bile) her iş için de” inşallah” dememizi istiyor, emrediyor. Mutlak bir İstek…"
Bakarız”; babalar için politik bir cevap olarak, söz vermiyorum ama hayır diyerekte seni kırmıyorum gibi bir şey ama evlatlar için babadaki kahramanlık ışıklarını körelten bir kaçış.En iyisi söz verirken yapabilme kapasitemizi çok iyi değerlendirip, Hakk'ın emrine uyarak” inşallah” demek. Eminim” bakarız”dan daha bereketli olacaktır...