Nüfusun arttığı yerlerde karbondioksitin daha fazla kullanıldığını belirten Özdemir, "Bundan dolayı da atmosferdeki karbondioksit atmosfer tarafından tutuluyor. Bu durumda güneşten gelen ultraviyole ışınlar karbondioksit tarafından absorbe ediliyor. Atmosfer ısınıyor. Hava sıcaklığındaki kalıcı artış o bölgelerde küresel ısınmaya neden oluyor." diye konuştu.
Özdemir, iklim değişikliğinin meydana gelmesiyle bölgelerdeki doğal yapının değiştiğini ve küresel ısınmanın ortaya çıktığını anlatarak, şöyle devam etti:
"Günümüzde bu küresel ısınma hızla devam etmekte. Sıcaklıklar dünya genelinde 1,5 derece civarında. 2025-2030 yıllarında 1,5 dereceyi geçeceği tahmin ediliyor. İklim değişikliğinin toprak, hava, su üzerinde de etkisi var. Küresel ısınma nedeniyle toprakta büyük değişiklikler oluyor. Sel olayları, erozyon, orman yangınları, toprakta tuzlanma ve hava sıcaklığının çok hızlı bir şekilde değişmesi toprağın da fakirleşmesine neden oluyor. Toprak organik maddeleri içeriyor. Toprak suyu tuttuğu kadar organik maddeler de toprağın tuttuğu suyun 3 katı kadar su tutuyor. Yani eğer organik madde toprakta zayıf olursa toprağın pek bir önemi kalmıyor.
Toprak bizim her şeyimiz. Gıdamızı, her şeyimizi tüm canlılar buradan alıyor. Toprak bir yerde filtre vazifesi görüyor. Aldığı suyu süzüyor, temizliyor ve içme suyumuzu bile buradan karşılıyoruz. Ama işte toprağın yozlaşması veya kalitesinin düşmesi, tuzlanması iklim değişikliğinden dolayı o bölgedeki toprağın suyunu kaybetmesi, nemini kaybetmesi, toprağın çöl haline gelmesine neden olmaktadır. Küresel ısınma her şeyi olumsuz etkilediği gibi toprağı da olumsuz yönde etkiliyor. Çünkü kuvvetli yağışlar, ani sel felaketleri toprağın özündeki organik maddeleri de alıp götürüyor, bir yerde çamur haline getiriyor. Bu da toprağın özelliğini bozuyor. O yüzden de toprağın ekosistemini bozmamak lazım. Bitki çeşitliliği yok edilmemelidir."
Küresel ısınmadan dolayı toprağın sürekli zarar gördüğünü ifade eden Özdemir "Sanayi Devrimi'nden bugüne kadar topraktaki yüzde 5'e yakın organik madde yok oldu. Dünyadaki canlıların yüzde 25’i toprakta yaşıyor. Her yıl büyük oranda verimli toprak ya yok ediliyor ya da verimsiz hale getiriliyor" diye konuştu.
"Toprağın da küresel ısınmaya etkisi büyük"
Traktör, biçer döver gibi zirai aletlerin, Sanayi Devrimi'nden sonra yoğun olarak kullanıldığını aktaran Özdemir, bu durumun topraktaki organik maddelerin kaybolmasına, zarar görmesine, toprağın besin bakımından fakirleşmesine neden olduğunu dile getirdi.
Özdemir, küresel ısınma nedeniyle toprağın verimliliğinin sürekli azaldığını vurgulayarak, "Toprak küresel iklim krizinden en olumsuz etkilenen ögemiz. Toprak karbondioksit içerisinde tutan, her şeyi içine alan, temizleyen bir nesne. Toprağı tahrip ederseniz, toprak nefes almaya çalışacak tersine döngü verecek, karbonu dışarıya aktaracak ve karbondioksit olarak geriye dönecektir. " ifadelerini kullandı
Küresel ısınmadan dolayı donmuş toprağın da olumsuz etkilendiğini aktaran Özdemir, "Özellikle kuzey kutup bölgelerinde bulunan donmuş toprak, ısınmadan dolayı buzullardan kurtuluyor. Bu durumda donmuş toprak erirken sular akıp gidiyor. Toprağın içerisindeki organik maddelerini kaybetmesine neden oluyor. Toprak çevreye karbon ve diğer minerallerini salıyor. Toprağın verimsizliği artıyor. Verimliliği artırmak için çalışmalar yapılması lazım." dedi.
"Toprağın korunması için fosil yakıtların daha az kullanılması gerekiyor"
Özdemir, toprağın korunmasının önemli olduğunu, tüm ülkelerin ve insanların bu konu üzerinde çalışması gerektiğini belirtti.
Toprağın korunması için bol miktarda ağaç dikilmesi gerektiğinin altını çizen Özdemir, sözlerini şöyle tamamladı:
"Toprağın korunması için fosil yakıtların daha az kullanılması gerekiyor. Ekvator kuşağı 100 kilometrenin üzerinde yukarıya doğru kaymaya başladı. Bu da ülkemizin yavaş yavaş çölleşmeye yüz tutacak şekilde bir gidişatı bize gösteriyor. İklim değişikliği bizim güney bölgelerimizin daha az yağış almasına neden olacak. Çünkü ısınmayla birlikte iklimde büyük değişiklikler meydana geliyor. Yağışlar yavaş yavaş kuzeye doğru kaymaya başlıyor. Güney tarafımız daha az yağış alıyor ve kurak hale geliyor. Ülkemiz su stresi yaşayan bir ülke. Yani su bakımından bol bir ülke değil. Bununla ilgili olarak HES'ler, barajlar yapılıyor. Fakat bunun, o bölgenin ekosistemine zarar vermeyecek şekilde yapılması lazım. Gıda bakımından toprağın verimliliğinin artırılması ve toprağın üzerindeki bitkilerin en üst düzeyde verim alacak şekilde yetiştirilmesi gerekiyor."
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.