Son Dakika Haberler

Bilmediğimiz en batımız Fas 12

Eklenme Tarihi: 25.05.2012 - 14:54

Saat 11.00 civarında Kazablanka'ya gelmiştik. Kazablanka şahşen benim hafızamda ünlü Humphrey Bogart, Ingrid Bergman'ın oynadığı 2. Dünya Savaşı yıllarında bir kumarhanede geçen Kazablanka filmiyle özdeşleşmişti.

Bilmediğimiz en batımız Fas 12

KAZABLANKA

Başka da hiç bir bilgiye sahip değildim. Oysa Kazablanka Fas'ın başkenti olmamasına rağmen en önemli sehriymiş. 2006'daki nüfus sayımına göre 4 milyon civarında nüfusu varmış. Batılılar beyaz ev anlamında Kazablanka derlerken asıl isminin Darül Beyda olduğunu öğreniyoruz. Atlas Okyanusu'nun kıyısında bir liman şehri. Bizim İstanbul gibi ülkenin ekonomik başkenti. Bugünkü kentin yerinde 12. yüzyılda bir köyken, 15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelmiş, Portekizliler burada Casa Branca adında bir yerleşme kurdu. 1755'te büyük hasara yol açan bir depremden  sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah'ın emriyle yeniden kuruldu. Ardından, kente Casablanca adını veren İspanyol tüccarlar ve öteki Avrupalılar buraya yerleşmeye başladılar. Bu dönem nüfusun çoğunluğunu Fransızlar oluşturuyordu. 1907-1956 yılları arasında Fransız işgali altında kaldı.

Şöförümüz Aziz buradaki rehberimizle buluşmak üzere Kazablanka tarihi merkezinde durdu. Rehberimiz Kerküklü Yılmaz'la buluştuk. Merkezdeki kralın buradaki sarayının da bulunduğu çarşıda bir saat dolaştık. Çay, kahve içtikten sonra panoramik şehir turu yaptık. Geçtiğimiz mahaller hakkında rehberimiz bilgilendirmeler yaptı. Türk firmalarının burada müteahhitlik yaptıklarını bir yol inşaatının yanından geçerken öğrendik. Fransızların işgal sırasında çok güzel binalar, yollar yaptıklarını, Arap yönetiminin buraları geliştirme bir yana korumayı başaramadıklarını söylüyor rehberimiz. Ayrıca şehirde Fransızlar tarafından yapılan büyük kiliseler olduğunu, bunların süreli olduğunu, süresi bitenlerden bazılarının camiye çevrildiğini öğreniyoruz.

Öğle namazında Kazablanka'nın adeta sembolü olan Atlas Okyanusu'nun kıyısında denizin doldurulması ile yapılan dünyanın Mekke'de Kabe ve Medine'deki Ravza'dan sonra üçüncü büyük camisi olan, kapalı kısmında aynı anda 25.000 kişinin ibadet edebildiği HASAN II CAMİİ'ne gidiyoruz. 1999 yılında vefat eden mevcut  kralın babası Kral II. Hasan'ın 1980'de yapımına başlayıp, 1993'te bitirilen camii 210 metre minaresiyle dünyada birinci. Bir Fransız mimara yaptırılan bina 1 milyar Euro'ya mal olmuş. Rehberimizin söylediğine göre halktan bir şekilde parası alınmış, caminin içi nedense içime fazla sıcak gelmedi. Kiliselerde gördüğümüz loş mekan ve bezeme benzerleri, orta alanda sanki bir tek sıralar eksik hissi veren bir yapı. Namaz vakti dışında gelenlerden giriş bedeli alınıyormuş. Namaz vaktinde girmiş olmamıza rağmen, çok turist geldiğinden bizleri yabancı zannederek bize dikkatli dikkatli bakıldı. Hasip ağabeyin Elham'ı okumasıyla bizim Müslüman ve Türk olduğumuzu anlayınca bakışları ve alakaları hemen değişti.

Bir süre Atlas Okyanusu'nu seyrettik. Ocak ayı olmasına rağmen denize girenler vardı. İleride okyanusa nazır lokantalar kafeler vardı. Minübüsle bunlardan birine gittik. Deniz ürünleri ve pizza istedik. Yemekler fena değildi. İkindiye yaklaşıyordu. Panoramik bir tur daha yaptık. Suudi kraliyet ailesinden bazılarının villalarını gördük. Uçağımız 17.25'te kalkacaktı. Kazablanka için yetersizdi gezimiz. Ancak proğram böyleydi. Havaalanına intikal ve zamanında kalkan Airarabia ile ülkemize İstanbul Sabiha Gökçen Havaaalanı'na gece 24.00 civarında geldik.

Konya uçağımız sabah saat 06.30'da idi. Çorba, çay içerek sabahı yaptık. Bavullarımızı verip beklemeye başladık ancak uçak saati ertelenip durdu. 07.00, 08.00, 09.00 derken saat 11.00 de iptal edilmişti. Meğer biz yokken Konya'da yoğun kar yağışlı iyi bir kış olmuş ve havaalanında sis varmış. 11.30'da Ankara uçağına koştura koştura yer bulduk. Ankara'ya indiğimizde bavullarımızı bulabilecek miydik acaba. Ama sorun olmadan bavullarımızı alabildik. 14.30 Hızlı Treni ile Konya'ya geldiğimizde akşam olmuştu. Konya kar, buz içindeydi. Boşuna dememişler 'Yolcunun işini Allah bilir' diye ve de yorgunluğun adını gezme koymuşlar. Latife bir yana, periyodik hale getirdiğimiz ibret ve kültür seyahatlerimizden biri olan Fas (Magrib) gezisi de böyle bitti
 

 

 

GEZİ NOTLARI : Ali CAN

GÖRSELLER    : Ahmet ÖZER

EDİTÖRLER      : Hasip ŞENALP, Nuri ODACI ve Sefa COŞKUN

 

.

 

 

 

 

.