Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Dün Irak'tan, Suriye'den, Afganistan'dan gelmişlerdi. Bugün Ukrayna'dan geliyorlar, bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecek" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Uluslararası İyilik Ödülleri" programında konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;
Yurt dışından programımıza teşrif eden misafirlerimize özellikle hoşgeldiniz diyor kendilerini Türkiye'de ağırlamaktan duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek istiyorum. 2 yıllık bir aranın ardından küresel iyilik neferleri olarak gördüğüm siz kardeşlerimle tekrar buluşmanın tekrar hasret gidermenin bahtiyarlığını duyuyorum.
İyilik ödülleri töreni münasebetiyle bu güzel atmosferde kalplerimizi bir araya getiren Türkiye Diyanet Vakfı'na ve diyanet teşkilatının saygıdeğer yöneticilerine şahsım milletim adına teşekkür ediyorum. Türkiye Diyanet Vakfımız yarım asra yakın süredir yürüttüğü çalışmalarla ülkemizde ve mazlum coğrafyalarda umudu, kardeşliği ve sevgiyi büyütmeyi sürdürüyor. Dünyayı iyilikle kuşatıp 7 kıtaya bahar iklimini yaşatma arzusuyla yola çıkan vakfımız Türkiye'nin ve Türk milletinin iyilik sancağını yer yüzünün dört bir yanında iftiharla dalgalandırıyor.
Hem Türkiye'deki müesseselerin hem de toplam 12 kardeş ülkedeki 27 eğitim kurumu ile geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin yetişmesine katkı sağlayan vakfımızı tebrik ediyorum. Halka hizmet Hakka hizmet düsturu ile hizmet eden Türkiye Diyanet Vakfımızın en prestijli faaliyetlerinden birisi de hiç şüphesiz bu sene 6. tevzi ettiğimiz uluslararası iyilik ödülleridir. İyiliği yaymayı iyiye ve iyiliğe olan farkındalığı artırmayı hedefleyen bu özel ödüllerin ülkemizde özel bir ihtiyacı giderdiğini düşünüyorum. Dünyayı iyilik değiştirecek şiarı ile çıktığımız iyilik seferberliği hamdolsun yoluna güçlenerek devam ediyor.
Bu ödüller vesilesiyle yeryüzünün dört bir yanındaki iyi yürekler ve müşfik gönüller arasında her gün yeni köprüler kuruluyor. Mutmain bir kalp, gülen bir yüz, müteşekkir bir göz şöyle kalpten kopup gelen bir Allah razı olsun haricinde hiç bir karşılık beklemeden yapılan iyilikler geleceğe dair ümitlerimizi de yeşertiyor. İyilik ödüllerine yönelik teveccühün yurt içinde ve yurt dışında artmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Nitekim az önce hem ülkemizden hem de dünyanın farklı köşelerinden içimizi ısıtan iyilik hikayelerini izledik. Her biri ayrı bir takdiri hak eden bu güzel örnekler hepsi yaşanmış toplam 500 hikaye arasından seçilmiştir. Biraz sonra ödüllerini bizzat kendilerine takdim edeceğimiz Sıraj ve Haj kardeşimizi, Gamze Özçelik hanımefendiyi, Mimberci Ali Önder hocamızı, Ahmet Aydemir kardeşimizi emekleri, gayretleri, fedakarlıkları ve samimiyetleri için tebrik ediyorum. Rabbim sizlerin yokluğunu ve eksikliğini bizlere hissettirmesin diyorum. Aynı şekilde kendisi aramızda bulunamasada gönlünün bizimle olduğunu bildiğimiz Yusuf İslam'ı tebrik ediyoruz.
"Salgın döneminde yaşadıklarımız bizimle birlikte tüm insanlığa iyiliğin ve paylaşmanın önemini göstermiştir"
Türkçemizin anıt şahsiyetlerinden Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig, kötülere haşmet iyilere ise daima hürmet lazımdır diyor. Bin yıl önce dillendirilen bu hikmet dolu sözlerin ne kadar doğru ve isabetli olduğunu bugün çok daha net şekilde anlıyoruz. Özellikle koronavirüs salgını döneminde yaşadıklarımız bizimle birlikte tüm insanlığa iyiliğin ve paylaşmanın önemini göstermiştir. Dünya genelinde şimdiye kadar 6 milyondan fazla kişinin hayatına mal olan salgın insanlığın kaderinin ortak olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Yine bu salgın döneminde küresel sistemdeki tıkanıklıkları, adaletsizlikleri ve çarpıklıkları görme fırsatı bulduk. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin dahi maske savaşına tutuştuğu, solunum cihazı kıtlığı çekildiği, yaşlı bakımevlerinin adeta morglara dönüştüğü durumlara şahit olduk. Temel sağlık hizmetlerine ulaşamadığı veya aşıya erişemediği için hayatını kaybeden hastalanan acı çeken insanların dramlarına şahitlik ettik.
"160 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi ekipman ve kritik malzeme desteği sağladık"
Afrika, Asya veya Latin Amerika'da yaşayan milyarlarca insanın sıkıntısı, dayanışma sergilenmesi halinde çözülebilecekken malesef dertlere derman olacak hiç bir somut adım atılmadı. Başta dezavantajlı toplum kesimleri olmak üzere ihtiyaç sahibi insanlar adeta kaderlerine terk edildi. Bu vahim tablo karşısında devlet olarak vatandaşlarımızın testten ilaca ve yataklı tedaviye kadar tüm gereksimlerini karşılarken batılı ülkelerin yaptığı gibi dünyanın geri kalanına sırtımızı dönmedik. Türkiye'den talepte bulunan 160 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi ekipman ve kritik malzeme desteği sağladık. Salgının en çok vurduğu bölgelere yönelik yurt dışından temin ettiğimiz aşılarla beraber yerli aşımız TURKOVAC'ın da dağıtımına başladık. 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesinde taahhüt ettiğimiz toplam 15 milyon doz aşışı Afrikalı kardeşlerimize peyder pey ulaştırıyoruz. Ülkemizde misafir ettiğimiz sığınmacıları kendi vatandaşlarımızdan ayrı tutmadan istisnasız herkesin sağlık hizmetlerine erişimini temin ettik.
"Vefa Sosyal Destek grupları bu süreçte çok kritik rol oynadılar"
Sınırımızın hemen ötesinde çok zor şartlarda hayata tutunma savaşı veren 5 milyon Suriyeli mazluma da yardım elimizi uzattık. Milletçe omuz omuza vererek insanların ilgisizlikten öldüğü, sağlık çalışanlarının maske dahi bulamadığı yaşlı insanların huzurevlerinde çaresiz bırakıldığı sahnelerin hiç birini ülkemizde yaşatmadık. Bilhassa Vefa Sosyal Destek grupları bu süreçte milletimizin dayanışma sembolü olarak gerçekten çok kritik rol oynadılar. Polisimizden askerimize, sağlıkçılarımızdan din görevlilerimize, eğitimcilerimizden sosyal hizmetler personeline, AFAD görevlilerinden bütün resmi ve sivil toplum kuruluşlarımıza kadar yüzbinlerce insanımız vefa sosyal destek gruplarında 2 yıl boyunca gece gündüz demeden canla başla çalıştılar. Ailelerinden, boş vakitlerinden hatta kendi sağlıklarından fedakarlıklarda bulunarak toplumumuzun en kırılgan kesimlerine yardım ettiler.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın buyuran büyüklerimizin izinden giderek devletimizin kerim vasfını tüm dünyaya bir kez daha gösterdiler. Biz de şükran borcumuzun bir nişanesi olarak bu seneki vefa ödüllerinin ilkini kendilerine takdim ediyoruz. Salgın boyunca insanı insan yapan hasetleri diri tutan vefa sosyal destek grubundaki tüm kardeşlerime ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum.
"Bölücü örgüt mensupları yaklaşık 40 yıldır tam bir gözü dönmüşlükle sadece yaktılar, yıktılar"
İyilere hürmet ve vefa nasıl önemliyse kötülere ve zalimlere karşı haşmetli olmak da o derece hayati öneme sahiptir. Bizler 40 yıla yakın süredir bölücü terörle mücadele eden terörizmin acısını çok iyi bilen bir milletiz. Farklı isimler altında faaliyet gösteren fakat hepsinin de amacı ülkemizin birliği, beraberliği, huzuru, refahı olan terör örgütlerinin saldırısı altındayız. Uzun terörle mücadele döneminde güvenlik güçlerimizden ve masum vatandaşlarımızdan binlerce şehit verdik. Çocukları, kundakdaki bebekleri, okula giden öğrencileri, daha ömrünün baharındaki öğretmenleri, kurban eti dağıtan 15 yaşındaki körpe delikanlıları, rızkının peşindeki garsonu, müşteri bekleyen esnafı, namaz kıldıran imamı katleden Allah'ın adının anıldığı ibadethaneleri Kur'an kurslarını kütüphaneleri ateşe veren bir barbarlığa defalarca şahit olduk. Bölücü örgüt mensupları yaklaşık 40 yıldır tam bir gözü dönmüşlükle sadece yaktılar, sadece yıktılar, baskı, şiddet ile Kürt kardeşlerimizin hayatını zindana çevirdiler.
"Diyarbakır anneleri terör örgütüne karşı çıktıkları isyan bayrağı ile işte bu iki yüzlülüğe edi bese dediler"
Halkımızın kanından ve gözyaşından beslenen bu nebbaşlar ilk günden itibaren en büyük yarayı Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abazasıyla ile evet anaların yüreklerinde açtılar. Analarından zorla kopardıkları gencecik çocukları ölüme gönderirken kendi çocuklarını Avrupa'nın başkentlerine tatile yolladılar. Kütüphanelerini yaktıkları, öğretmenlerini şehit ettikleri, okullarını ateşe verdikleri mazlum Kürt çocuklarını cehalete mahkum ederken kendi çocuklarına Avrupa'nın en lüks, en pahalı okullarını layık gördüler. Diyarbakır anneleri 925 gün önce terör örgütüne karşı çıktıkları isyan bayrağı ile işte bu iki yüzlülüğe edi bese dediler.
Bir avuç cesur ana on yıllardır benim Kürt kardeşlerimin sırtına kene gibi yapışan kanını sülük gibi emen zalimlere artık yeter diyerek ihtar verdiler. Başlattıkları evlat nöbeti ile Diyarbakır anneleri sadece korku duvarlarını parçalamakla kalmadılar aynı zamanda siyasetçi görünümlü insan kaçakçılarının maskelerini de aşağı indirdiler. Diyarbakır annelerinin evlatlarımızı geri istiyoruz haykırışı teröre ve bölücü örgütün uzantılarına vurulmuş en ağır darbelerden biridir.
"Bu süreçte Türkiye, kimin nerede durduğunu da görme fırsatı bulmuştur"
Terör örgütünün kirli, karanlık, korkak yüzü bir avuç kadının direnişi ile tarihte ilk defa bu derece ayan beyan ortaya çıkmıştır. Yine bu süreçte Türkiye muhalefetiyle, medyasıyla, yazarı, sanatçısı, siyasetçisiyle kimin nerede durduğunu da görme fırsatı bulmuştur. Kandil'deki kan tüccarlarının gönüllü avukatlığını yapanlar üç günlük siyasi çıkarları için bölücü örgütün uzantılarıyla iş tutanlar daha ilk günden itibaren Diyarbakır annelerini itibarsızlaştırmak için çok gayret sarfettiler.
Ağızlarını her açtıklarında bize kadın haklarından, insan yaşam hakkından, demokrasiden, özgürlüklerden dem vuranlar Diyarbakır'daki o yüreği yanık annelerin masum eylemlerine bir kez olsun destek çıkmadılar. Bunu Batı'nın Corcuna, Helgasına söylüyorum hani sizin insan haklarınız? Niye sesiniz çıkmıyor. Onlardan o terör örgütünün mensuplarından biri olsaydı Diyarbakır'dan ayrılmazdınız. Fakat ne yazık ki o terör örgütü mensuplarından olmayınca gelip kapılarını bile çalmadınız. Terör örgütüne ve siyasi uzantılarına tepki göstermek yerine ahlaksızcaı devleti suçlayanlar oldu.
"Bu seneki 2. Vefa Ödülünü yiğit Diyarbakır annelerine veriyoruz"
Diyarbakır'a gidip de ittifak ortaklarından ürktükleri için anaların kapısını çalmaktan korkan, acılarını paylaşmaktan çekinen hatta bu cesur anneleri tehdit eden siyasetçi müsvettelerini de gördük. Kaldıkları otele davet ettiler ayaklarına gitmediler gidemediler. Yasin Börü'nün katillerini aklamak için seferber olanlar ciğerpareleri zorla dağa kaçırılan anneler için kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Diyarbakır anneleri dünya hak mücadelesi tarihine altın harflerle yazılan onurlu duruşlarıyla işte tüm bu riyakarlıkları da ortaya koydular. Bu seneki 2. vefa ödülünü başlattıkları nöbetle evlatlarını terörün pençesinden kurtarmaya çalışan yiğit Diyarbakır annelerine veriyoruz.
Cesaretleriyle, fedakarlıklarıyla, karşılıksız sevgileriyle yolumuzu aydınlatan Diyarbakır annelerini bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Anaların sabrı, dirayeti ve duasıyla inşallah bu ülkeyi terör belasından muhakkak kurtaracağız.
Modern dünyada insan giderek daha fazla yalnızlaşıyor, daha fazla içene kapanıyor. Fıtratına daha fazla yabancılaşıyor. Hayatımızı kolaylaştırması gereken teknolojik araçlar sundukları sahte ve sanal mutluluklarla insanı gerçek hayattan daha çok kopartıyor. Büyüklere saygının geri plana itildiği, bireyin sadece kendi refahı, ikbali, çıkarı için çalıştığı bir girdaba sürükleniyoruz. Salgın bize hem kul olarak acizliğimizi hem de hayatta maddiyat dışında peşinde koşulması gereken daha yüce gayeler olduğunu hatırlatmıştır. Mesele kulluğunun bilincine vararak insanı insan yapan kadim değerleri yeniden ihya edebilmektir.
İçinde sürüklendiğimiz bu girdaptan ancak iyiliği büyüterek merhameti yücelterek, yardımlaşmayı artırarak, iyiliğin kanatlarına daha sıkı tutunarak çıkabiliriz. İyilik ve ihsanı sadece vicdan barometremiz yükselince başvurduğumuz bir davranıştan ziyade hayatımızın merkezine oturtmak sürekli kılmık sürdürülebilir kılmak mecburiyetindeyiz. Bunu başardığımızda hem vicdanımızın, hem hayatın, hem de dünyanın daha huzurlu bir yer haline geldiğini göreceğimize inanıyorum.
"Bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecektir bundan hiç endişeniz olmasın"
Çevremizde yaşanan trajediler istiklalimiz, istikbalimiz, vatanımız, devletimiz başta olmak üzere elimizdekilerin kıymetini çok daha iyi bilmemiz gerektiğine işaret ediyor. Veren elin alan elden üstün olduğunu asla aklımızdan çıkarmadan tüm mazlumlara, mağdurlara, gariplere kapımızı gönlümüzü açık tutmayı sürdüreceğiz. Dün Irak'tan, Suriye'den, Afganistan'dan gelmişlerdi. Bugün Ukrayna'dan geliyorlar. Yarın nereden geleceklerini bilemeyiz. Ama bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecektir bundan hiç endişeniz olmasın.
"Biz ev sahipliğine devam edeceğiz"
Bu güzel ülkemizde Ana Muhalefetin başındaki ve yanındakiler ne diyorlar biz seçimi kazandığımızda bu ülkedeki mültecileri ülkelerine göndereceğiz diyorlar. Biz göndermeyeceğiz. Çünkü biz ensarın ne olduğunu muhacirin ne olduğunu peygamberi bir metod olarak çok iyi biliriz. Sevgililer sevgilisi unutmuyoruz bir muhacirdi. Ama ensarla el ele kol kolaydı. Yeri geldi onlar ensar oldular. Muhacirlikten ensara gidiş ondan sonra da kendilerinin ensar olması. İşte bu kültürden bu medeniyetten gelenler hatta nasibini alanlar kalkıp da bu ülkedeki 5 milyon mülteciyi bu ülkede eğer iktidar olurlarsa tekrar bunları Suriye'ye göndereceklermiş, Afganistan'a göndereceklermiş, biz göndermeyeceğiz biz ev sahipliğine devam edeceğiz.
Ben sevgili milletime sesleniyorum sıkıntılarınız olabilir. Zaman zaman yük de olabilir. Unutmayın bunun ecri çok büyüktür. Bu ecri hiç bir zaman bir kenara koymayın. Biz her zaman düşmüşün yanında olduk. Bunlar nereden geliyor? Kendilerini öldürmek isteyen katillerden kaçarak geliyorlar sığınılacak tek yer var diyorlar Türkiye ve bize geliyorlar. Onun için de biz gönlümüzü açacağız ve şunu da unutmayacağız Allah'ın yardımı her zaman bize yakın olmuştur ve o yardımla da biz her zaman güçlü olduk. Fetih, Rabbimin lütfu ile gelmiştir ve onunla da Türkiye bir çok badireyi atlatmıştır. Bizler Türkiye olarak işte bunca dünyanın dört bir köşesinden gelen gençlerimizle ülkemizde beraberiz. Burada eğitim öğretimlerini alıyorlar. Türkiye Diyanet Vakfımızın bu noktadaki el uzatışıyla da Türkiye gibi bir ülkede hem Türkçeyi öğreniyorlar hem tahsil ettikleri ilmin sahibi oluyorlar. Bundan daha güzel bir şey olur mu? Adam ne diyor göndereceğim diyor. İşte farkımız bu.
"Dünyanın sayılı bir köprüsünü Çanakkale'de açacağız"
Kendi insanlarımız içinde de hiç kimseyi mahsun, boynu bükük, kalbi kırık bırakmayacağız. Çünkü bizim medeniyetimiz tarihimiz, kültürümüz, değerlerimiz bunu gerektiriyor. Başımıza gelen onca musibete rağmen hala dimdik ayakta duruyor hala hedeflerimize doğru yürüyor oluşumuzu işte bu hassasiyetimize borçlu olduğumuza inanıyorum. Allah nasip ederse cuma günü öğleden sonra dünyanın sayılı bir köprüsünü ilk 3 içindeki köprüsünü Çanakkale'de açacağız. O Çanakkale'de tarih bize Çanakkale Zaferini biz orada yaşadık. Kime karşı tüm Haçlı dünyasına karşı. Kimler bu mücadeleyi verdi unutmayın kuzular kuzucuklar onlar o mücadeleyi verdi. Üniversiteli kuzucuklar o zaman Çanakkale'de tüm Haçlı dünyasına karşı bu mücadeleyi verdi. O zaman zaferi öyle kazandılar. İşte şimdi biz orada dünyanın bir numaralı köprüsünü inşa ettik 2,5 milyar euro ve bu köprüyü inşallah cuma günü 18 Mart açılışını yapıyoruz ve tüm insanlığa bu köprümüzü inşallah hediye ediyoruz.
"Artık üniversitemizin olmadığı il yok"
Asya ile Avrupa'yı bağlıyoruz ve daha önceleri gün geliyordu ki deniz dalgalı olunca feribotlar çalışmıyordu. Asya'dan Avrupa'ya geçiş adeta mümkün olmuyordu. Şimdi 6 dakikada bir taraftan bir tarafa geçme imkanını buluyoruz. Bununla dünyaya bir örnek teşkil ediyoruz. Yavuz Selim Köprüsü ile bunu yaptık. Avrasya denizin altından bunu yaptık. Hepsinden öte Marmaray ile bunu yaptık. Osmangazi Köprüsü ile bunu yaptık. Şanlıurfa Adıyaman arasında Nissibi Köprüsü ile bunu yaptık. Dağları deldik ve tüm bu dağları delerek yürünemez, araçla gidelemez yerleri hallettik bunları aştık. 26 havalimanımız varken şimdi 56 havalimanımız var. Hepsinden öte 76 üniversitemiz varken 81 vilayetin tamamında 207 üniversiteye sahibiz. Artık üniversitemizin olmadığı il yok. Yani Hakkari'deki, Iğdır'daki, Muş'taki gencimiz üniversite tahsili için Ankara'ya veya İstanbul'a gelmeyecek biz üniversiteyi onun ayağına götürdük. Artık hocalarımız, profesörlerimiz, doçentlerimiz oraya gidip gençlerimizin yavrularımızın ilim tahsil imkanı veriyorlar.
İşte siyaset anlayışımız bizim bu. Hemen hemen Türkiye'nin dört bir yanında dünyanın dört bir yanından gelen gençlerimiz oralarda ilim tahsil ediyorlar. Hamdolsun bugülere azimle, kararlılıkla geldik. Yeterli değil daha çok şeyleri de inşallah başaracağız. Sizleri de biz dünyanın dört bir yanında adeta bizim misyon şeflerimiz olarak görüyorum. Büyükelçilerimiz olarak görüyorum. Sizin ülkelerinize biz gittiğimizde inşallıh sizler bize yardımcı olacaksınız. Bunu da beraber sizlerle başaracağız.