Hayat satranç oyunu gibidir.
İyi oyuncular “gambit” gerçeğini bilir ve hayat oyunun da uygular ve mutlaka kazanırlar.
Gambit, daha büyük hedefler için (satrançta rakibi mat etme) gerektiğinde en büyük değeri (taşı/veziri) dahi feda edebilmektir.
Çünkü gambiti planlayan ve fedaya başlayan oyuncu mutlaka kazanır, çünkü rakip hamlelerinde mecbur kalacaktır.
Satrançta “şah”a karşılık gelen ruhumuz dışında her değerimizi ruhumuzu korumak, temiz tutmak, geliştirmek ve hepsinden önemlisi; yaratılışına uygun çerçevede kendini gerçekleştirmesi, yaratıcısına hakiki ayna olması için feda edebilmemiz insan/halife olmamızın gereğidir. “Gambit” in Kur’an-ı Kerim’de yeri açıktır:
“Sevdiğiniz (kıymet verdiğiniz ve önemsediğiniz) şeylerden infak etmedikçe gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Hayır olarak her ne infak ederseniz Allah onu hakkıyla bilendir.” Al-i İmran, 3/92.
“Gambit”i bilen hayat yolcuları tercihlerini hep haklı olmaktan değil, mutlu olmaktan yana yaparlar ve bu hususta en değerli taşlarını dahi feda etmekten asla kaçınmazlar.
Çünkü kar etmenin yolu feda etmekten geçer.
Bu fedakarlığın Allah için yapıldığını ve Allah katında en değerli makam olan “rıza” makamına bu yolla ulaşılacağına iman ederler.
İmanın gereği hasenatın üstü Salih amelde en büyük adım olan salihatin direk fedakarlıktan geçtiğini yayarak gösterirler:
“Onlar (Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayan kimseler), bollukta ve darlıkta (Allah için) harcarlar, (kızdıklarında) öfkelerine hâkim olurlar ve kendilerine karşı kusurlu davranan insanları bağışlarlar. Hiç kuşkusuz Allah iyilik yapanları sever.” Al-i İmran, 3/134.
Şimdi haykırma zamanı!
“Ben haklı değil dünya/ahrette mutlu olmak istiyorum!”
Bu mutluluğun yolu haklı olduğumuz durumlarda dahi fedakarlık yaparak büyük oyunu kazanmaktan geçtiğini Allah Resulü (s.a.v.)’de müjdeliyor:
“Kim haksız olduğu bir münakaşayı terk ederse, kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terk edene de cennetin ortasında bir ev kurulur. Kim de ahlakını güzelleştirirse, ona da cennetin en yüksek yerinde bir ev kurulur.” (Tirmizi, Birr, 58)
“Gambit”i/Fedakarlığı hayat tarzı haline getirenler için asla mutsuzluk söz konusu değildir.
Bakın Tolstoy bu hayat düsturunun altını nasıl kalın harflerle çiziyor:
“Sevgili Maşa’cığım! İnsan benim kadar mutluyken nasıl olur da bu tür işlerde hoşnutsuzluk gösterebilir? Başkalarına HAK vermek, onları hakkından vazgeçirmekten çok daha kolaydır. Ben buna çoktan beri inanıyorum. Hiçbir hal ve vaziyet yoktur ki, onda bir SAADET korkusu bulunmasın, biz o kadar iyiyiz ki artık KIZMAK elimden gelmiyor? Benim için artık fenalık yoktur. Artık kızmak elimden gelmiyor. Ama daha iyiyi arayanın iyiyi elinden kaçıracağını; daha iyinin iyinin düşmanı olduğunu düşünüyorum.” Tolstoy, Kadının Ruhu, 183.
Kızmak ve haklı olma peşinde koşmak İblis’in kendi mantığı ile kurduğu “üstünlük” teorisinde körü körüne inat edip helak olmanın yolunu açar sadece.
Şems-i Tebriz-i; “Eğer hala KIZIYORSAN kendinle olan KAVGAN bitmemiş demektir.” der.
Sad-i Şirazi’de; “Dünya öyle bir meta(mal) değil ki, niza’a değsin.” der.
Koca dünya niza’a değmiyorsa ufacık işlerini siz düşünün.
Ebedi hayat yolculuğunda kısa ama o kadar da değerli şu dünya hayatını kızmadan, öfkelenmeden, ufak işlere takılmadan; hamd ederek, şükrederek, severek, sevilerek tamamlayalım.
Baş müfettiş Ramazan ayının bizi fabrika ayarlarımıza döndürmemize müsaade edelim, ona yardımcı olalım ve mümkün olduğu kadar bu ayarlar üzerine devam edelim.
Dünya ve ahretin bahtiyar kulları hayatlarını karşılıksız iyiliklerde donatarak cenneti yaşayanlardır.
Unutmayın! “İyiler (dünyada da) cennettedir.” Mutaffifin, 83/22.