Allah (c.c.)’ın ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zamanını, yerini, özellik ve niteliklerini ilmiyle önceden bilip takdir etmesine (ölçüp, biçip belirli kılmasına) KADER denir. Allah (c.c.)’ın ezelde takdir ettiği şeylerin yeri ve zamanı gelince, O’nun tarafından yaratılıp ortaya çıkmasına ise KAZA denir. İman esaslarından biri olan Kader ve Kaza’ya İman, Allah-u Teala’nın ilim, irade, kudret ve yoktan yaratma (tekvin) sıfatlarına inanmak demektir. Kader ve Kazaya inanmak demek; hayır-şer, iyi-kötü, acı-tatlı, canlı-cansız, faydalı - faydasız her ne varsa hepsini Allah (c.c.)’ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah (c.c.)’tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.
Kaza ve kadere inanmak iman esaslarının sonuncusudur. Alemdeki canlı, cansız, zerreden kür reye her varlığın, güneşin, ay’ın ve yıldızların yoktan yaratıldığı bildiğimiz bir hakikattir. Her şeyi yaratan ve yaşatan Rabbimizin koyduğu yasalarda bir değişiklik yoktur. Güneş her gün doğmakta ısı ve ışığından bütün varlıkların faydalanması sağlanmaktadır. Tabiî ki güneşin, yıldızların, gökyüzünün, dağların v.b. bütün yaratılmış olanların belli bir düzen ve ölçüler içerisinde olduğunu, zamanı gelince de yok olacağını Rabbimiz bildirilmiştir. Bu mükemmel düzen, bu sürekli oluş ve yaratılış bir tesadüfün eseri olamaz. Olamaz diyorum çünkü en basit şeylerin bile kendiliğinden meydana gelmediğini biliriz. Kısacası tesadüfler bile asla tesadüf edemezler. Mesela; yazılmış bir yazı bize onu yazanı, yapılmış bir bina o binayı yapan ustayı hatırlatır. Hiç birimiz demeyiz ki, bu yazı veya bina tesadüfen kendiliğinden var olmuştur. Kısacası onların tesadüfen olmadığını biliriz. Böyle basit şeylerin bile tesadüfen olmadığını kabul ettiğimize göre, Kainattaki mükemmellikleri, mili metrik hata kabul etmeyen intizamın bir tesadüf eseri olarak değil, sonsuz güç, kuvvet, kudret sahibi olan Allah-u Teala (c.c.) tarafından yaratılmış olduğunu bilir ve öyle inanırız. Çünkü Allah (c.c.)’ın iradesi, bilgisi dışında hiçbir şey olmaz. Başlangıçtan sonsuza kadar ne olacaksa O, hepsini bilir. “Kün fe yekûn” (Bir şeye ol derse o hemen oluverir.) Allah (c.c.) tarafından her şey insan için yaratılmıştır.
Bir çok kimse kaza ve kaderi yanlış anlamakta ve yanlış yorumlamaktadır. Halbuki Cenab-ı Allah’ın takdir etmesi ilim sıfatıyladır. Levh-i Mahfuzda her şeyin yazılı olması, Allah’ın her şeyi bilmesinin sonucunda yazılmıştır. Yani Allah (c.c.) için geçmiş, gelecek zaman yoktur. Zaman bizler içindir. Allah (c.c.) olacakların her birini bildiği için bunları Levh-i Mahfuzda kayıt altına almıştır. Kelam ilmindeki en temel kural şudur: ‘İlim maluma tabidir.’ Mesela; Takvim yapraklarında bazen ay veya güneşin tutulacağının aylar öncesinden yazılı olduğunu görürüz. Pekala, ay ve güneşin tutulması takvimde yazıldığı için midir? Yoksa; ay veya güneşin tutulacağı bilindiği için mi takvime yazılmıştır. İşte Allah(c.c.)’ın yazması da aynen takvimdeki yazma gibidir. Çünkü insanın cüz-i iradesi vardır. Kul ister Allah (c.c.) yaratır. Kul hayrı ve şerri yapmakta serbesttir. Ama bu dünya imtihanının sonucunda kötülükleri yapıp günaha girenler cezasını, iyilikleri yapıp sevaba nail olanlar da mükafatını göreceklerdir. Her şeyi yaratan Allah (c.c.) dır. Hayrı isteyerek, şerri de istemediği halde, kul neyi isterse O’nu yaratır. Çünkü yaratmak Allah’ın sıfatıdır. Onun içindir ki, irademizi iyilikleri yapmak ve kötülüklerden kaçınma yönünde kullanmalıyız. Teşbihte hata olmaz. Mesela her Öğretmen öğrencilerinin her birinin 100 yüz puan üzerinden en üst notu 100 yüz puanı alıp çok başarılı olmalarını ister. Ancak yapılan sınav sonucu adalet’in tahakkuk etmesi için başarılı olanlara 100 yüz verip yazan, boş kağıt verip başarısız olana -0- sıfırı yazanda öğretmendir. Öğretmen yazmıştır ama gerçekte o notları öğrenci kendisi hak etmiştir. Aynen bu örnekte olduğu gibi Allah (c.c.) önceden her şeyi, kullarının her birinin neleri yapacağını bildiği için kayıt altına almıştır. İnsan iradei cüziyyesiyle iyilik veya kötülük neyi yapmayı tercih edip istemişse bu hakikat kayıt altına alınmıştır. Aksi halde Allah (c.c.) içkiyi, kumarı, adam öldürmeyi v.b. yasak, haram kılarken kuluna bunları zorunlu yazmış olsaydı o zaman haşa kul değil Allah sorumlu olurdu. Hal bu ki Allah ilim sıfatıyla önceden kulun kendi iradesiyle ne yapacaklarını bildiği için yazmış ve herkesin yaptığından sorumlu olacağını, emirleri yapıp yasaklardan kaçınanların sevaplara nail olup cennetine, bu duruma uygun yaşamayanlarında günahlara girip cehenneme gideceklerini çok net haber vermiştir. İnsan kaderini bahane ederek kendisini sorumluluktan kurtaramaz. Bir insan, Allah(c.c.) böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım? diyerek günah işleyemez ve günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez. Aslında alın yazım buymuş derken kişi kendisi için Levh-i Mahfuzda neyin yazılı olduğunu da bilmemektedir. Kişi kendi hür iradesiyle tercih edip yaptığı bir olumsuz davranış sonucu kader’i mazeret olarak ileri süremez. Ayrıca, nasıl olsa kaderde her şey belirlenmiştir diyerek, insanın azmi, gayreti, çalışıp çabalamayı terk etmesi İslâm’ın kader anlayışı ile kesinlikle bağdaşmaz.
Kulun iradesinin etkili olduğu konular olduğu gibi hiçbir etkisinin olmadığı hususlar da tabi ki vardır. Allah (c.c.) her insan için bir ölüm saati belirlemiştir. Her canlı mutlaka ölecektir. İnsan’ın iradesiyle ölümden kurtulması, rızkını istediği gibi bulması mümkün değildir. Allah (c.c.) güç ve kuvvet sahibidir. Herkes mutlaka ölümü tadacak, sıla-i rahim yapmak, sadaka vermek v.b. bazı güzel özellikler ömrün uzamasına vesile olmasına rağmen ölümden kurtulmayı hiçbir şey sağlamayacaktır. Allah (c.c.) bu dünyaya ne zaman, nerede, hangi cinsiyette gelip gelmeyeceğimizi bize sormadan yarattığı gibi bize sormadan da bu imtihan dünyadan ölümle ebedi aleme doğru gidişimizi yaratacaktır. Allah(c.c.); kulun iradesi ile tercih ettiği ve yaptığı her şeyden sorumlu tutulacağını bildirmiştir. Aslında bu öyle bir imtihan ki soruları da belli, cevapları da bellidir. Yapmamız gerekenler ve kaçınmamız gerekenler çok net bildirilmiştir. Zerre miktarı, hardal tanesi kadar da olsa yapılan iyilik ve kötülüklerin hesabı sorulacaktır. Allah (c.c.) bizleri, iman esaslarına gereği gibi inanıp kurtuluşa eren amel-i salih Mü’minlerden eylesin.Âmin. Sıhhat ve afiyetler dilerim.