Son Dakika Haberler
Geçtiğimiz hafta, TEYAD Tüm Eğitim Yardımlaşma Araştırma Derneğinin Cuma sohbetlerinde Hacı Veyis zade Mustafa Hoca Efendi'nin torunu İlahiyatçı Mustafa Koruyucu "İslam'ın Bilgi Kaynakları ve Değerlendirmeleri ” üzerine çok özlü ve muhteşem bir konferans verdi. Selçuklu Belediyesi Meclis Üyesi Tahir Özer kardeşimizin Kur'an-ı Kerim tilavetinden sonra, Kur'an ve Sünnet'e bağlı olarak bir hayat yaşamamızı ifade edip akabinde Cengiz Numanoğlu'nun "Kur'an-ı Kerim'e Sor da söylesin” isimli şiirini okudum.
İlâhiyatçı Mustafa Koruyucu kardeşimiz özet olarak şu hakikatleri aktardı: ‘Vahyin iki kaynağı Kur'an ve Sünnet'tir.' Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat, parti veya topluluk değildir. Kur'an-ı Kerim'i Peygamberimizin anladığı gibi anlarım. İlham, rüya ve zuhurat ile din algılanmaz. Allah(c.c.)'ın razı olduğu kul olabilmenin önemini vurguladıktan sonra bunun dışındakilerin lâf-ı güzâf olduğunu, dünyaya nasıl geldilerse öylece gittiklerini, Cennet'e vesile olmayan amellerden geri durmamız gerektiğini çok veciz olarak anlattılar. Evlâtlarımızın elimizden kayıp gitmemesi için dini bilgilerini çok güzel olarak öğretmeliyiz. Kendi çocukluğu döneminde dinî bilgi verilirken çeşitli sorular sorulduğunu söyleyip bunları örnekleri ile açıkladı. Üç yaşındayken ‘Rabb'in kim, İslâm'ın ve İmanın şartları, Edille-i Şeriyye kaç, guslün, abdestin farzları v.b.' soruların cevaplarını öğrendiklerini ifade etti. İslâm âlimlerinin bu konular üzerinde hassasiyetle durduğunu, İslâm düşmanlarının da sürekli olarak bu konularınn tahribi üzerinde çalıştığını belirttiler. Bazı ihanet içinde olan sözde cemaat ve grupların çocuklarımızı ellerimizden isteyerek aldıklarını, İslâm'ın öğretilmemesi için ellerinden gelenleri yaptıklarını ve sonucunda başarı putuna esir edilişi anlattı.
Evlâtlarımızı esir alan başarı putu, hayatın temel gayesinin başarmaktan başka çare yok olarak algılandığı üzerinde durup başarı putunun esiri insanlar ortaya çıktığını, çocuklarımız başarılı olacak diye dershaneye gönderildiğinde bedel olarak bize başarıyı gösterdiklerini vurguladı. Başarı putuna mahkûm olanlara soruları verip askerî ve polis okullarına yerleştirdiklerini en son gelinen nokta dada tanklarla, helikopterlerle ve uçaklarla Müslümanları bombaladıklarını, başarıyı elde edebilmek için hırsızlık v.b. haramların bile meşrulaştırıldığını anlattı. Edille-i Şeriyye'nin şartları değiştirilerek yerini hevâ ve heves'in aldığını, uzun yıllar ezilmiş insanlardan başarı putuna tapınanların çıktığını belirtti. Bir kişinin sözlerini ağlayarak söylemesi söylediklerinin doğru olduğu anlamına gelmeyeceğini, başarı için dini kuralların terk edildiğini belirterek, hakikatte ise; Edille-i Şeriyye'nin yani Kur'an, sünnet, icma ve kıyas ile belirlenmiş İslâmi kurallara bağlı olarak yaşamamız gerektiğini çok net ifade etmiştir.
Bilgi kaynaklarına epistemoloji denildiğini, vahye muhatap olan Hz. Muhammed (s.a.s.) aracılığıyla bilgi kaynaklarına ulaşabileceğimizi söyledikten sonra Peygamberimiz dışında kimse mâsum değildir. Halifeler de mâsumiyet iddiasında değillerdir. Sahabe Kur'an-ı Kerim'de ‘Allah'a ve Resulüne itaat edin.' diye sürekli uyarılıyor. Peygamberimizin vefat ânı yaklaşınca ‘Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim…' Mâide Sûresi 3. âyeti nazil olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) vefat ettiği gün din kemâl'e ermiştir. Bu hakikatten hareketle sonradan dini hüküm konulamaz. Hakkın da nas olmayan hususlarda içtihat kapısının her daim açık olduğu da bir hakikattir. Kur'an'ı Kerîm-i Sünnet (Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in anladığı gibi), Sünnet'i de Sahabe gibi anlamalıyız diyerek çok net olarak açıklamıştır.
Kesinlikle Kur'an ve sünnet çizgisinden ayrılmamamız gerektiğini çok net bir şekilde vurgulamıştır. Haricîler, Sünnet'e karşı çıkarken, Şîa'nın da Kur'an-ı Kerim'i muharref olarak nitelediğini ifade ederek, Peygambere dayanmayan rivayetler devlet desteğiyle zaman zaman zalim yönetime dönüştürülmüş olduğunu belirtmiştir. Esasında Kur'an ve Sünnet'le din tamamlanmıştır. Dinin içine bir hurafe sokarken Allah'a iftira ederiz. Dinden bazı konuları çıkarırsak Allah'ı inkâr etmiş oluruz. Peygamberimizin vefat ettiği gün İslâmiyet tamamlandı. İslamiyet'in kural ve kaideleri oturmuştur. İslâm dünyasında fikrî ve zihnî bozulma, Mutezîle akımının Sünnet'in yerine aklı koymakla ortaya çıktığını bu sapkın akım'ın daha sonra Allah'ın âyetlerini yok saymaya başladığını belirtmiştir. Üzerinde durulması gereken tehlikelerin; Mutezîle (Akılcılık), Batınîlik (Sezgicilik) ve Sekülerizm ( Dünyevîlik) olduğunu anlatmıştır. Şia'nın on iki imamı masum olarak görmeye başlaması, Batınîliğin tasavvufî grupların içerisine yerleşerek sezgiyi esas aldığını savrulmaların böylece başladığını aktarmıştır.
Bilgi kaynaklarımızın Edille-i Şeriyye olduğunu, keramet'in hak olmakla beraber gerçek Evliyanın kerametlerini gizlemelerinin esas olduğunu vurgulamıştır. Âyetleri Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in anlayıp uyguladığı gibi anlamalı ve uygulamalıyız. Meselâ: Mâide Sûresinin 6. Âyetinde " Ey İman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı mesh edip, ayaklarınızı yıkayın…” buyurulmuştur. Peygamberimizin uygulamasına bakılmasaydı, en yakına atıf yapılacağından başınızı mesh edin ve ayaklarınızı da denilerek uygulanırdı. Hâlbuki Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) hiçbir zaman çıplak ayağını mesh etmemiştir. Bizlerde abdest alırken peygamberimiz gibi ayaklarımızı yıkamaktayız. Şartlarını taşıyan mest varsa onun üzerini mesh etmekteyiz. Bilginin kaynağı önce Allah (c.c.), sonra Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Sahabedir. Firavun kendisini Rab ilan ederek kendince helal ve haramlar ihdas etmiş, Me'mun döneminde dine müdahale başlamış, Ahmet Bin Hanbel hapishaneye atılmış, Batınîlik hareketiyle Fatımîler ve Büveyhîler ortaya çıkmıştır. Bâtıni hareketler dinin esaslarını değiştirerek Kur'an reddedilmiş ve sapıklığa düşmüşlerdir. Bizim bilgi kaynaklarımız; Kur'an-ı Kerim, Sünnet, İcmâ ve Kıyas'tır.” diyerek sözlerini tamamlamıştır.
Rabbimiz, İslâm'a uygun hayat yaşayan hakiki Mü'minlerden olmamızı nasip eylesin. Değerli Kardeşim Mustafa Koruyucu 'ya çok özlü ve güzel konferansları vesilesiyle kalb-i şükranlarımı sunarım. Rabbimiz, değerli hocamızdan, katılımcı kardeşlerimizden ebeden razı olsun. Sıhhat ve âfiyetler dilerim.
Yorumlar