Şentop, Kanal 7 canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Bazı çevrelerin, 28 Şubat konusunda "Sık sık bunu gündeme getiriyorlar. Üzerinden bu kadar zaman geçti. İstismar ediyorlar" gibi tabirler kullandığını anımsatan Şentop, "Ben, bunların bir kısmının 28 Şubat'taki hallerini, tavırlarını, duruşlarını da biliyorum. Tabiri caizse bu darbe ve darbecilik damarlarını biliyoruz. Onların, 28 Şubat sürecinde yaptıklarıyla ciğerlerini biliyoruz. Biraz da suçluluk psikolojisi içinde, kendi suçlarını da unutmalarını sağlayacak ve kalabalığa karışıp o faillik, sanıklık durumlarını belki örtebilecek bir durum, imkan arıyorlar." diye konuştu.
Kız kardeşlerinin, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını da aktaran Şentop, kız kardeşlerinden birinin, başörtüsü yasaklarının ilk ortaya çıktığı tarihlerde üniversiteye gidemediğini, diğerinin ise İstanbul Üniversitesinde okurken başörtüsünü çıkarmadan mücadele ettiğini ve okuldan atıldığını anlattı.
"Faal nedamet ortaya koysunlar"
O dönem binlerce kişinin mağdur olduğunu dile getiren Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
"28 Şubat sürecinin mağdurları, mazlumları halen hayattadır. Bunların yaşadıkları o travmaların, bizzat kendi üzerlerinde, ailelerinde, çocukları üzerinde devam ettiğini görüyoruz, müşahede ediyoruz. Her gün buna dair izleri yaşıyoruz. Dolayısıyla 'Geçmiş bir süreçti, istismar ediliyor' gibi hususlar tamamen bir suçluluk telaşı içinde, kendi suçlarını ve sorumluluklarını örtmek isteyen insanların sözleridir. 28 Şubat sürecini, bu acıları Türkiye'nin konuşması lazım. 'Yeter artık, bunu konuşmayalım' diyenlere yapabilecekleri bir iş söyleyeyim; çıkıp kendi sorumluluklarını ve o dönemde yaptıklarını itiraf etsinler, bundan pişmanlık duyduklarını söylesinler hatta sadece pişmanlık yeterli değil, eski tabirle faal nedamet denilen aktif pişmanlık yani o dönem yaptıkları bu yanlışlardan vazgeçtiklerini, bugün aldıkları tavırlarla net olarak ortaya koysunlar. Hiç böyle bir tavır görmüyoruz. Sadece o zamanki yaptıkları unutulsun istiyorlar."
28 Şubat sürecinde akademisyen olarak görev yaptığını hatırlatan Şentop, sınavlara başörtülü gelen öğrencilerle ilgili tutulan tutanaklara, "başörtüsünün yasak olmadığı, bu tutanağın hüküm ifade etmeyeceği, yapılan işin kanuna aykırı olduğu" yönünde muhalefet şerhi yazdığını söyledi.
"Kimse, 'Bu sayfayı kapatalım' diyemez"
Meclis Başkanı Şentop, 28 Şubat'tan bahsederken o acının ve yaraların halen canlı olduğunu hissettiğini vurgulayarak, "Kimse, '24 sene geçti, bunu unutalım. Artık bu sayfayı kapatalım' diyemez." ifadesini kullandı.
O dönem yaşananların artık geride kalıp kalmadığını değerlendiren Şentop, "Türkiye'de benzer şartlar oluşsa dönemin aktif failleri, öncülük yapanları, hiç gözlerini kırpmadan aynı süreçlerin içinde yer alırlar. Bundan hiçbir tereddüdüm yok. Çünkü yazdıklarından, söylediklerinden o dönemlere dair gerçek manada bir pişmanlık görmüyorsunuz. Tabiri caizse 'günah çıkarma' görmüyoruz. Onlar sadece bugünün söylemlerinin peşine takılarak, işi biraz da kuru gürültüye vererek, aynen kalabalığa karışıp o zamanki sorumluluklarının üstünü örtmek istiyorlar." diye konuştu.
Türkiye'nin, o dönemleri siyaseten de hukuken de hak ettiği şekilde yargılamadığına dikkati çeken Şentop, şöyle devam etti:
"Tam olarak bunun bir yanlış olduğunu söylemek istemiyorum. Çünkü millet olarak, Türkiye olarak bizim geçmişimizde yaşadığımız çok büyük travmalar var. Bunların gerçekten hepsinin hesabının sorulmasının, siyasette bazı başka komplikasyonları, toplumsal sonuçları olur. Bunun için yapılanların hepsinin hesabını sorma durumu olmadı. Bu, biraz da 'Yaralar kapansın, yeni problemler, sorunlar olmasın. Yeni yaralar açılmasın' düşüncesiyle yapılmış bir husustu. Bunun yanlış olmadığını düşünüyorum. Ama o zamanın failleri, öne çıkanları, gazetelere manşetler atanları, milleti düşman, hasım olarak gösterenleri, en azından utansınlar, sussunlar, biraz kenara çekilsinler. Hiçbir olmamış gibi, hiçbir şey yapmamışlar gibi davranmaktan vazgeçsinler. Hukuk ve siyaset karşısında da devleti ve milleti yeni badirelerle, sıkıntılarla karşı karşıya bırakmamak için gösterilen bir hassasiyete saygı duysunlar."
TBMM Başkanı Şentop, vesayet, darbeler ve muhtıralar dönemlerinin kapanıp kapanmadığı konusunda, "15 Temmuz, o damarın son hamlesiydi. Milletimizin, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde gösterdiği o kararlılık, silahlara, tanklara karşı duruşu çok önemliydi. Aslında bu, daha önce de arzu edilen, özlenen bir şeydi." değerlendirmesinde bulundu.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun, 28 Şubat sürecinde dile getirdiği "Namlusunu millete çevirmiş bir tanka selam durmam" sözünü anımsatan Şentop, "O süreçte bu tam gerçekleşmedi ama 15 Temmuz'da bu tam gerçekleşti. Darbe yapanlar, kendilerine göre birtakım tecrübeler kazandılar ama millet de darbeler karşısında bir tecrübe kazandı. 28 Şubat'ta tanklara karşı duramamıştı ama durmayı arzu etmişti. O dönem bunu dile getiren çok insan vardı. Ama 15 Temmuz'da millet, tanklara karşı durmayı bu kez fiilen de başardı. Milletin bu tavrı, tutumu, kararlılığı karşısında bundan sonra Türkiye'de kimsenin bir askeri darbeye teşebbüs edemeyeceğini düşünüyorum." dedi.
"Türkiye'de demokrasinin teminatı bizatihi milletimizin kendisidir"
Türkiye'nin, 2017'deki hükümet sistemi değişikliğiyle hukuken de anayasal sistem olarak da darbeye müsaade etmeyecek bir zemini oluşturduğunu vurgulayan Şentop, "Türkiye'de 15 Temmuz'da fiilen, 16 Nisan 2017'de de hukuken, darbelere zemin hazırlayan bir yapı ortadan kalkmıştır. Türkiye'de demokrasinin teminatı bizatihi milletimizin kendisidir." ifadesini kullandı.
"28 Şubat sürecinin yalnızca başörtüsünden ibaret olmadığını" belirten Şentop, şunları kaydetti:
"Esnaftan köftecisine kadar kimlerden alışveriş yapılacak, kimlerden alışveriş yapılmayacak gibi aslında toplumsal boyutları da olan, 'bin yıl devam edeceği' iddia edilen süreç yönetilmek istenmişti. Başörtüsü çok önemli bir sembol olması hasebiyle bir hedefti ama esas hedef; milletimizin temel değerleri, dini inancı ve onunla beraber oluşturduğu dini kültürüydü. Tabiri caizse esas hedef milletimizin sosyolojisiydi. Türkiye'nin o günleri hatırlaması, bir daha yaşanmamasını sağlayacak bir teyakkuz, uyanıklık, intibah içinde olunma bakımından önemlidir. Bunun için de siyasi ve hukuki olarak yapılacaklar bellidir.
Mesele şudur; Türkiye'yi yönetmek istiyorsanız, bunun yolu bellidir; parti kuracaksınız, seçime gireceksiniz. Millet size bu yetkiyi verirse yapacaksınız, vermezse artık kime verdiyse ülkeyi o yönetecektir. Herkes bunu kabul etmek zorundadır. Çünkü hiç kimsenin, şahsen kendilerinin de görüşlerinin de mutlak manada bir üstünlüğü söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da eşittir, vatandaşların fikirleri de eşittir."
"Sistem değişikliği, vesayetçi düzene karşı bir teminat"
Eski hükümet sisteminin, darbe dinamiğine müsaade eden bir yapı olduğunu dile getiren Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu sistem, darbecilerin iştahını kabartan, sağ taraftaki adamın müdahalesine imkan veren bir sistemdi. Halbuki yeni sistemde milletimiz doğrudan cumhurbaşkanını ve hükümeti seçmiş oluyor. Artık parlamento içi dengelerle oynayarak hükümet kurdurtma, hükümet düşürtme imkanı yok. Parlamento için dengeleri tamamen değiştirseniz, her milletvekili partisinden istifa etse, 600'ü de parti değiştirse hükümet düşmez. Çünkü hükümeti millet seçiyor. Seçim zamanı değiştirecek olan da yine millettir. Sistem değişikliğinin, bu vesayetçi düzene karşı bir teminat olduğunu düşünüyorum. Ama hiçbir şeyin yüzde 100 garantisi yoktur. Bunun için kötülük her zaman alestadır, ayaktadır, fırsat kollamaktadır. Buna karşı da uyanık olmak mecburiyetindeyiz."
Dokunulmazlık dosyaları
Dokunulmazlık tartışmalarına da değinen Şentop, "TBMM Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonda 1284 dokunulmazlık dosyası var. Bu dosyaların bir kısmı savcılık aşamasında; soruşturma başlamış, milletvekili olduğu için hemen Meclis'e gönderilmiş. Bir kısmı ilerlemiş aşamalarda, bir kısmı mahkeme sürecinde dosyalar." dedi.
Şentop, Meclis Başkanlığına sunulan dokunulmazlık dosyaları konusunda usul bakımından bir inceleme yaptıklarını aktararak, "Usulüne göre gelmişse o zaman biz bunları Karma Komisyona havale ediyoruz. Bu konuda Meclis Başkanlığının başka bir yetkisi yok. Karma Komisyon, bu dosyalarla ilgili karar veriyor, verecek." diye konuştu.
TBMM Başkanlığına sunulan dokunulmazlık dosyalarını Karma Komisyona havale ettiklerini aktaran Şentop, bu konuda Meclis Başkanlığının başka bir görevinin olmadığını söyledi.
Eskiye göre, dosyalarda suçların mahiyeti ve sayısı itibarıyla bir farklılığın söz konusu olduğunu anımsatan Şentop "Eskiden suçlar çoğunlukla 'adi' suçlar diyebileceğimiz suçlardı ve sayısı azdı. Bunun irdelenmesi gerekir. Terör irtibatlı suçların artmış olmasının, toplamda dosya sayısının da artmış olmasının üzücü olduğu kanaatindeyim. Milletvekillerinin eski dönemlere kıyasla bu kadar fazla dosyasının olması, parlamento açısından da iyi bir görüntü değil." diye konuştu.
Dokunulmazlıkların kaldırılması ve sonrasındaki süreçlerin, Türkiye'nin görüntüsünü nasıl etkileyeceğine ilişkin soru üzerine Şentop, bunun hukuki bir süreç olduğunu ve hukuki süreçlerde bu tür kaygıların öne çıkmasının doğru olmadığını ifade etti.
Dokunulmazlığın "Milletvekilinin şahsını değil parlamentonun işleyişini korumak için getirildiğini" vurgulayan Şentop, diğer taraftan dokunulmazlık konusunun, "suç işleme özgürlüğü" olarak anlaşılmaması gerektiğini dile getirdi.
Şentop, "Parlamentonun işleyişini sekteye uğratmayacak bir sonuç arzu edilmelidir; öbür taraftan da dokunulmazlığın suiistimaline, suç işlemiş kişilerin milletvekili adayı yapılarak dokunulmazlık altına alınarak kurtarılmasına yönelik bir mekanizmaya dönüştürülmemelidir. Bu ikisi arasındaki dengeyi komisyon kuracaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"Ara seçim senaryoları var, böyle bir öngörünüz var mı?" sorusuna ise Şentop, "Hayır" yanıtını verdi.
"Yeni Anayasayla ilgili süreç başlayacak mı? Devreye girecek misiniz?" sorusu üzerine, TBMM Başkanı Şentop, şunları kaydetti:
"Bana görev düştüğünde devreye gireceğim ama bunun olabilmesi için, harekete geçebilmek için, yürünebilecek bir ortamın olup olmadığına bakmak lazım.
Türkiye zaten uzun zamandır bir anayasa tartışması içinde. Hükümet sistemi tartışması yapanlar aslında bir anayasa tartışması yapıyor. Sistem değişikliği, ancak anayasa değişikliği ile olabilir. Dolayısıyla 'o sistem olmasın bu sistem olsun' tartışması yapıldığı sürece, Türkiye, adı konulmamış bir anayasa tartışması yaşıyor aslında.
'Sistem değişikliği yapalım, eskiye dönelim' demek geriye doğru bir tartışmadır, ama bunun, yeni anayasa tartışması içerisinde konuşulması ileriye dönük bir tartışma olacaktır.
Türkiye'nin bütünlükçü bir bakış açısıyla, baştan sona yeni hazırlanmış bir anayasaya ihtiyacı var. Bunu tartışmak lazım. Hükümet sistemi tartışmasını da bunun içinde yapabilirsiniz, zaten o da bir anayasa tartışmasıdır."
Şentop, yeni anayasa tartışmalarında "hükümet sistemi" üzerinde tıkanıklık yaşanması durumunda, bunu millete götürecek formüllerin geliştirilebileceğini belirtti.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.