



Ailede, çocukların oyuncak oynama yaşı geldiğinde eline yün verildiğini aktaran Girgiç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Atölyede zaten belli bir üretim devam ediyor. Çocuklara küçük görevler veriliyor. Mesela bir diziye sipariş yapılıyor, şapkalarda çocuklara görev veriliyor. Bu sefer çocuk yaptığı işin böyle bir yerde değerleneceğini düşünerek çok daha özenli davranıyor. Hep bu şekilde yetiştiğimiz için temelden özverili bir şekilde hassas çalışarak yetiştik. Biz 9 kardeşiz. 6 erkek, 3 kız var. Hepsi de bu işle uğraşıyor. Babam evin tek çocuğuymuş ama biz geniş bir aileyiz. Beşinci kuşaklar geliyor."

Girgiç, keçenin asırlardır yelek, başlık gibi ürünlerde kullanıldığını hatırlatarak, keçeyi bugüne daha uygun eşyalarda kullandıklarını anlattı.


"Suf" kelimesinin yün, "Sufi"nin de yün giyen anlamına geldiğini söyleyen Girgiç, Konya ve Mevlana'nın keçeyle özdeşleştiğini dile getirdi. Girgiç, şunları kaydetti: "Keçe için 'Mevleviliğin kalbi' diyebiliriz. Mevlevilerin kullandığı sikkeler, arakiyeler, üzerlerine yelek olarak giydikleri haydariyeler, ayaklarına giydikleri mestin içi hep keçedir. Onlar çilehaneye çekileceği zaman yumuşak yatak değil, keçeden malzemeler kullanmışlardır. Bunun sebebi de sağlık açısından vücudun enerjisini alan, dinlendiren bir malzemedir ama Mevleviler açısından bakarsak, sikke de kullanmışlar. Sikkeyi çok yumuşak bir malzemeden de yapabiliriz ama sikke, içinde tiftik olan bir malzemeden yapılmıştır. Vücuda hafif kıl batar, giydikleri yeleklerde de böyledir. Bunun maksadı da dünya hayatına kendilerini kaptırmamak için her ne kadar sağlıklı ve rahat bir ürün kullanmış olsalar da ara ara batan kılların dünya hayatının geçici, asıl önemli olanın ahiret hayatına yatırım yapmak olduğunu belirtsin diye sürekli keçe kullanmışlardır."

Kaynak:

Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.