Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;
Antalya Diplomasi Forumu'nun bu ilk buluşmasında sizlerle bir araya gelmekten memnuniyet duyuyorum. Türk turizminin başkenti, Akdeniz'in incisi bu güzel şehrimize, Antalya'ya hoş geldiniz. Forumu teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Tarihi, kültürel zenginlikleri ile dünyaca ünlü Antalya'mızda sizleri geleneksel Türk misafirperverliği ile ağırlamanın bahtiyarlığı içindeydim.
Dünyanın ve bölgemizin sorunlarını konuşmak ve bunlara çözüm üretmek için buradayız. Foruma Antalya'nın ev sahipliği yapması tesadüf değildir. Antalya tarih boyunca medeniyetlere beşiklik yapmış, insanlık tarihine yön vermiş, kıtaların kavşak noktası Akdeniz'in en güzel şehirlerinden biridir. Tıpkı Akdeniz gibi Antalya da farklı kültürlerin ortak yurdudur. Asırlardır her kökenden, her inançtan insanı barış içinde bir arada yaşatan Antalya'mız, diplomasinin de merkezinde yer almıştır.
"Buradan vereceğimiz mesajlar tüm dünyaya dalga dalga yayılacaktır"
Antalya Diploması Forumu'nun inşallah zamanla küresel diplomasinin kalbinin attığı bir zemine dönüşeceğine inanıyorum. Buradan vereceğimiz dostluk, diyalog ve iş birliği mesajları, bölgemizle birlikte tüm dünyaya dalga dalga yayılacaktır. Forum vesilesiyle ayrıca hem Antalya'nın güzelliklerini görme hem de Güvenli Turizm Sertifikası programının uygulamalarına bizzat şahitlik etme imkanı bulacaksınız. Geçen sene başlattığımız bu program sayesinde 2020 yılında 16 milyon turisti sorunsuz, sıkıntısız bir şekilde ülkemizde ağırladık. 2021 senesinde sistemin kapsamını daha da genişleterek misafirlerimizin, ülkemizin her köşesinde huzuru kalp ile tatil yapabilmelerini mümkün kıldık. Hepinizden, her zaman aileniz ve sevdiklerinizle birlikte sizi ağırlamaktan şeref duyacak Antalya'nın keyfini çıkarmanızı özellikle istiyorum.
Diplomasi insanlığın toplu halde yaşamaya başladığı tarihlerden beri var olan, kullanılan, üzerinde kafa yorulan bir alan olmuştur. Daha yakın bir tarihteki tanımıyla savaş ve barış güçleri arasındaki dengeyi oluşturan diplomasi, önleyicilik vasfıyla önemini sürekli artırmıştır.
"Diplomasi sanatının önümüze açtığı yeni kulvarlara olan ihtiyacımız artıyor"
Artık siyasetçiler ve diplomatlarla birlikte sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, medya ve üniversiteler arasındaki temaslar da dış politikayı şekillendiriyor. Giderek daha fazla gündeme gelen dijital diplomasi de yine bu dönemin kazanımlarından biridir. Diplomasinin alanının bu kadar genişlemesi, gerilimlerin azaltılmasında insanlığa şüphesiz büyük fırsatlar sunuyor. Sıcak çatışmaların yıllarca devam ettiği günümüzde diplomasi sanatının önümüze açtığı yeni kulvarlara olan ihtiyacımız da artıyor. Dönem sorunların suhuletle çözümünde diplomasinin inceliklerini dışlama değil, daha fazla devreye alma dönemidir. Hep söylediğimiz gibi sıkılı yumruklarla müsafaha olmaz. İşte bu sıkılı yumrukları gevşetecek en etkili yol hala diplomasidir.
"BM Güvenlik Konseyi tarihin en büyük sağlık krizini 100 gün sonra gündemine alabildi"
Dünyadaki değişimi doğru okuyan, gelecek nesilleri için çözümler üreten, maziden süzülüp gelen birikimi yeniden yoğurarak istikbale taşıyan, vizyoner bir diplomasi pratiğini hakim kılmamız gerekiyor. Karşı karşıya olduğumuz tehditlerin büyüklüğü uluslararası alanda iş birliğini zaruri kılıyor. Salgın sürecinde hepimiz bu ihtiyacı bir kez daha hissettik. Uluslararası toplum salgının yıkıcı etkilerini yönetmede iyi bir imtihan veremedi. BM Güvenlik Konseyi tarihin en büyük sağlık krizini 100 gün sonra gündemine alabildi.
Tropik adalardan Sibirya'ya kadar dünyanın en ücra yerlerini dahi etkileyen salgın karşısında iş birliği, yerini korumacı ve rekabetçi politikalara bıraktı. Milyarlarca insanın yükü sadece dayanışmayla hafifleyecekken, Afrikalı kardeşlerimiz, Asyalı, Latin Amerikalı dostlarımız, kaderlerine terk edildi. Salgının dünya ölçeğinde adaletsizlikleri keskinleştirdiğini, zenginle fakir arasındaki uçurumu daha da derinleştirdiğini görüyoruz. Birçok ülkede toplumsal huzursuzlukların nüksetmesi, düzensiz göç yollarının tekrar hareketlenmesi, Akdeniz'de ölümlerin artması bunun en çarpıcı örneklerindendir. Bu süreçte Türkiye olarak 'dost kötü günde çağrılmadan gidendir' inancıyla dünyanın dört bir yanındaki dostlarımızın imdadına koşmaya çalıştık.
Salgın sürecinde Türkiye olarak dost kötü günde çağırılmadan gidendir inancıyla dünyanın dört bir yanındaki dostlarımızın imdadına koşmaya çalıştık. 158 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa sağlık malzemesi gönderdik.
"Aşı milliyetçiliğine fırsat verilmemesi önemlidir"
Salgın döneminde yapılan hataların tekrar etmemesi için aşı milliyetçiliğine fırsat verilmemesi önemlidir. Aşı şantaj, baskı veya politika dikte aracı olarak kullanılmamalıdır. Yıl sonundan önce bitirmeyi planladığımız yerli aşı çalışmalarımızı insan odaklı evrensel bir yaklaşımla sürdürüyoruz. Kullanıma hazır hale gelince yerli aşımızı inşallah tüm insanlıkla paylaşacağız.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Sadece siyasetçiler, diplomatlar olarak değil akademisyenler, öğrenciler, iş adamları, sivil toplum kuruluşları olarak topyekun yeni şeyler söylememiz gereken bir dönemdeyiz. Eskinin alışkanlıklarıyla, geçmişin dar kalıplarıyla günümüzün sorunlarına çözüm bulamayacağımız açıktır.
"Yaklaşık 8 milyar insanın kaderi BMGK daimi üyesi 5 ülkenin insafına bırakılamaz"
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere küresel sistemin üzerine inşa edildiği ana yapılar mevcut halleriyle çözümün değil sorunun bir parçası. İki kutuplu dünya tasavvurunun bize dayattığı bu kurumsal yapılarla 21. yüzyıldaki yolculuğumuzu devam ettiremeyiz. Türkiye olarak 'Dünya beşten büyüktür' sancağı altında yürüttüğümüz mücadelenin gayesi eskinin yüklerinden kurtularak yeniyi kucaklamaktır. Yaklaşık 8 milyar insanın kaderinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin insafına bırakılamaz. 190 ülkeye bir süreliğine masada oturma hakkı veren ancak kendi kaderleriyle ilgili söz hakkı tanımayan bir sistem adalet üretemez. Adaletin bulunmadığı yerde çatışma ve gerilim eksik olmayacaktır.
Yeni dönemde diplomasimizi yoğunlaştırmamız gereken alanların başında Güvenlik Konseyi'nin daha kapsayıcı bir yapıya kavuşturulması geliyor. Statükodan çıkar sağlayanlar elbette kendilerine asimetrik güç veren bu imkanı paylaşmak istemeyeceklerdir. Hatta reform taleplerini dile getiren ülkeleri dışlamaya, susturmaya yönelik gizli-açık baskılar da olur. Türkiye ile ilgili son dönemde sık sık tedavüle konulan eksen tartışmaları, bu hazımsızlığın işaretidir. Bu art niyetli suni, hakikatlerle bağdaşmayan tartışmaların bizim cesaretimizin kırmasına müsaade etmiyoruz. Hem vatandaşlarımızın hem evlatlarımızın hem de tüm insanlığın geleceği adına hakkı ve adaleti savunmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz. Bunun uzun, yorucu ve çetin bir süreç olduğunun şüphesiz bilincindeyiz. Sabrın acı, meyvesinin ise tatlı olduğunu gayet iyi biliyoruz. Siz dostlarımızın bu konuda bizimle aynı hissiyatı taşıdığınıza inanıyor, desteğinize güveniyoruz.
"Türk diplomasisi gücünü değişen şartlara ayak uydurmak kabiliyetinden alıyor"
Mevlana'dan ilhamla Antalya Diplomasi Forumu'nun temasını "Yenilikçi Diplomasi, Yeni Dönem, Yeni Yaklaşımlar" olarak belirledik. Dünya hızla değişirken devletler arası ilişkilere bakışımızı ve diplomasimizi de buna uyarlamak mecburiyetindeyiz. Girişimci ve insani dış politika anlayışımızın gerisinde de bu yenileşme ve dönüşüm ihtiyacı bulunuyor. Asırlara sari tecrübe ve engin birikimi yansıtan Türk diplomasisi gücünü değişen şartlara ayak uydurma kabiliyetinden alıyor.
Bugünün dünyasında etkin diplomasi, olaylara geniş açı ile bakmaktan ve sahadaki gelişmeleri yakından takip etmekten geçiyor.
Diplomatik başarı ise gelişmeleri hızlı ve ön alıcı müdahalelerde bulunabildiğiniz takdirde yakalanıyor. Türkiye 252 dış temsilciliği ile dünyanın en geniş 5. diplomatik ağına sahip ülkesi konumundadır. Sadece genişleyen diplomatik ağımızla değil TİKA, AFAD, YTB, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Maarif Vakfı, Kızılay ve Türk Hava Yolları gibi kurumlarımızla da dünyanın dört bir köşesinde varlık gösteriyoruz. Nitelikli, alanında yetkin diplomatlarımızla ülkemizin çıkarlarını savunurken dünyanın neresinde olursa olsun barışa, istikrara, kalkınmaya ve refaha katkı sağlamak için çaba harcıyoruz. Bu anlayışla attığımız adımların meyvelerini birçok bölgede aldık, alıyoruz. Komşumuz Suriye'de halkın iradesini yansıtacak bir siyasi çözümün bulunması için var gücümüzle çalıştık. Yaklaşık 10 yıldır 4 milyona yakın Suriyeli kardeşimizi ülkemizde misafir ediyoruz. Sınırımızın hemen ötesinde, zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan 5 milyonu aşkın mazluma da yardım elini uzatıyoruz. Suriye'de faaliyet gösteren PKK, PYD, YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı sahada varlık gösteren ilk ülke biz olduk. Suriye'nin yabancı terörist savaşçılar için bir eğitim ve barınma kampına dönüşmesine müsaade etmedik. DEAŞ'ın Suriye'deki varlığına büyük ölçüde son vererek ülkemizde birlikte Avrupa ve dünyanın güvenliğine de katkı sağladık. Şu an itibarıyla DEAŞ'ın 4 bin 500 mensubunu etkisiz hale getirdik.
"Uluslararası toplumdan beklediğimiz desteği alamadık"
Türkiye'nin bugüne kadar 430 bin Suriyelinin güvenli ve gönüllü şekilde topraklarına dönüşünü temin etti. İdlib'deki yerlerinden edilmiş kişilere de briket ev inşası gibi projelerimizle destek veriyoruz. Onları çadırlardan kurtarıyoruz, fedakarca ve samimiyetle yürüttüğümüz tüm çalışmalarda karşılaştığımız sıkıntıları, buradaki pek çok dostumuz yakinen biliyor. Gerek terör örgütleriyle mücadelede gerekse Suriye'yi istikrarlılaştırma çabalarında uluslararası toplumdan beklediğimiz desteği alamadık.
Türkiye'de sivilleri katleden caniler, siyasi sığınmacı statüsü verilerek yıllarca korunup kollandı, himaye edildi. DEAŞ ile mücadele kılıfı altında güney sınırımız boyunca bir terör devleti kurulmaya çalışıldı. PKK'nın her yıl on milyonlarca avro haraç toplamasını engelleyecek birkaç göstermelik operasyon dışında hiçbir kararlı adım ne yazık ki atılmadı. Oysa terörün her türlüsüyle mücadele, dünyaya demokrasi ve hukuk dersi verenler başta olmak üzere herkesin görevidir. Suriye'de barış ve istikrarın sağlanması sadece Türkiye'nin değil hepimizin sorumluluğudur.
"Yunanistan'la yakaladığımız ivmeden memnuniyet duyuyoruz"
Libya halkı da benzer şekilde yıllar süren acılı bir dönemden geçiyor. Birleşmiş Milletlerce tanınan meşru Libya hükümeti ile dayanışmamız, ülkede ateşkese, birliğe ve yeni bir başlangıca giden yolu açtı. Libya'da yaraların sarılmasına, yeniden imara, kalkınmaya yönelik desteğin bilhassa bu kritik süreçte artırılması önem arz ediyor. Çözümsüzlüğün yaşattığı sıkıntıları bugün aramızda bulunan Azerbaycan, Gürcistan ve Ukraynalı dostlarımız da tecrübe ettiler, halen de ediyorlar. Bu yükü Kıbrıs meselesi bağlamında biz zaten yıllardır taşıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Cenevre'de sunduğu egemen eşitliğe dayalı, iki devletli çözüm önerisini destekliyoruz. Akdeniz'in bir barış, refah ve iş birliği alanı olmasını arzu ediyoruz. Tüm paydaşların katılacağı Doğu Akdeniz Konferansı önerimiz halen masadadır. Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarının cepheleşme yerine iş birliğine vesile olması bizlerin elindedir. Komşumuz Yunanistan'la son dönemde yakaladığımız ivmeden memnuniyet duyuyoruz. Müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ile de olumlu çerçevesinde iş birliğimizi güçlendirmek istiyoruz.
Eski devlet geleneğinin aynı zamanda "eski diplomasi kültürü" demektir. Coğrafi bakımdan Afro Avrasya ülkesi olan Türkiye'nin diplomasisi de bu üç kıtayı kuşatan geniş bir vizyonla yürütülmektedir. Avrupa ile ilişkilerimizi geliştirirken, Latin Amerika'yı Türk Dünyası ile iş birliğimizi güçlendirirken Balkanlar'ı asla ihmal etmiyoruz.
Müslümanlarla birlikte Musevi ve Hristiyanların da kutsal mekanlarına ev sahipliği yapan Kudüs'ün asli kimliğinin korunması gerekiyor. Tarihte olduğu gibi bugün de selam yurdu olması için gayret gösteriyoruz.
Türkiye salgınla beraber vahim bir hal alan İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadelede en ön saflarda yer almıştır.
Yeniden Asya Girişimi'mizle Türk diplomasisinin ufkunu genişletirken kadim bağlarımızın olduğu Afrika ile iş birliğimizi her alanda ileriye taşıyoruz. Bu çerçevede, önce 2008 yılında İstanbul'da, ardından 2014 yılında Malabo'da olmak üzere, iki kez Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi düzenledik. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığım döneminde, bazılarını birkaç kez olmak üzere 28 Afrika ülkesini ziyaret ettim. Tarihinin en büyük devlet krizini yaşayan Somali'yi bundan tam 10 yıl önce, 2011 yılında eşimle beraber ziyaret eden ilk dünya lideri oldum.
Geçmişinde sömürgecilik utancı bulunmayan Türkiye, Afrika'nın zengin kültüründen ve birikimden istifade etmek istiyor. Salgın sebebiyle ertelemek zorunda kaldığımız 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'ne inşallah eylül ayında Türkiye'de ev sahipliği yapmayı arzu ediyoruz. Önümüzdeki dönemde, pergelin bir ayağını Türkiye'ye sabitleyip diğeri ile Afrika'dan Latin Amerika'ya Pasifik'ten Asya'ya kadar tüm coğrafyalara uzanarak iş birliğimizi her alanda daha da artırmayı ümit ediyoruz.
Geniş bir katılımla düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu, Türkiye'nin bu ufkunu, amacını ve samimiyetini ortaya koyan en önemli girişimlerden biridir. Forumda siyasetçiler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra geleceğin liderleri olacak gençlerimizin de yer alması ayrıca anlamlıdır.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.