Prof. Dr. Ali Temizel açılış konuşmasında “Hepinizi bu anlamlı günde, Mevlâna Celaleddin Rumi'nin vefatının 751. yıldönümünde bir araya gelmiş olmaktan büyük bir mutluluk duyarım. Bugün, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü ve Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından düzenlenen bu özel programda, Uzluk ailesi ve Mevlâna ile ilgili çalışmalar üzerinde duracağız. Bildiğiniz gibi, toplumların ve şehirlerin kimliklerini şekillendiren, kültürel ve edebi gelişimlerine katkı sağlayan aileler vardır. Konya'da da bu ailelerin başında gelen Uzluk ailesi, şehrimizin kültürel mirasına önemli katkılar sağlamıştır. Bu nedenle, bugünkü programımızda Uzluk ailesinin Mevlevîlik üzerine yaptığı çalışmalara özel bir yer ayırıyoruz.” dedi.
İlk konuşmacı olan Prof. Dr. Haşim Karpuz “2000 yılında Nimet Uzluk Hanım'ın vefatıyla, Selçuklu zamanından gelen bu aile, Uzluk Ailesi son bulmuş oldu. İşte babaları vatan müdafaasına koştu, kendileri şehrin tarihine, kültürüne ve sanatına, Hazreti Mevlâna'ya büyük hizmetler verdiler. Özellikle Şahabettin Uzluk Bey Konya Milli Eğitimine, mimari eserlerin bakım ve onarımına, kültür ve sanata eşsiz hizmetler vermiştir. Bu vesileyle kendisini saygıyla ve rahmetle anıyorum.” dedi.
İkinci konuşmacı Prof. Dr. Ahmet Çaycı “Feridun Nafiz Uzluk Almanya’da bulunduğu yıllarda oryantalistlerle irtibat kuruyor. Burası da çok önemli. Sonrasında çok sayıda klasik kitap neşreder. Aslında bence muhtemelen onlarda gördü dedi ki bunlar bizi inceliyorsa biz ne yapıyoruz diye kendi kendine herhalde sorguladı. Ben buradan böyle bir çıkarımda bulunuyorum, bu çıkarım bana ait. Dolayısıyla döndükten sonra zaten Ankara’da bir matbaa kuruyor. Sonra soyadı kanunuyla Uzluk soyadını alıyorlar. Süheyl Ünver hocanın İstanbul Tıp Tarihi Enstitüsü’nün kurmasıyla onunla yakın çalışmalarda bulunuyor ki zaten onunla karşılıklı mektupları var, mektubatlar var. Dolayısıyla bizdeki ki ta Mevlâna döneminden başlayan ki Mevlâna’nın da mektubatı malumunuzdur. Dolayısıyla o geleneği de Nafiz Uzluk hocanın da devam ettirdiğini buradan anlıyoruz. Tabii ki Süheyl Ünver’i de burada belki biraz daha ifade etmek gerekir. Çünkü Süheyl Ünver de hakikaten Tıp tarihi alanında verdiklerinin de ötesinde özellikle Türk İslam Sanatları alanında yazdıkları, çizdikleri, kayıt altına aldıkları Türkiye’nin zor günlerinde, bakın burası çok önemli ki Güzel Sanatlar Fakültesi'nden olanlar var aramızda, Türkiye'nin son zor günlerinde bizim geleneksel veya gelenekli sanatlarımızı kendi çabalarıyla diriltmeye çalışan bir insan. Onun yanında işte Feridun Nafiz Uzluk Bey’i de bu kategori içerisinde değerlendirmemiz gerekir.” dedi.
Üçüncü konuşmacı olan Prof. Dr. Yakup Şafak “Mesnevi insanlara yol gösterecektir, o öğretmenleri o olacaktır sözünü duyurmuş. Biz onu okuyan birisi bunu bir temenni gibi düşünüyor ama başta Sultan Veled olmak üzere bazı Mevlevîler buna gerçekten inanmışlar. Yani hani o inanma şöyle bir inanma: Derler ki bir meczup birisi varmış, yoldan geçeni çevirip “Biliyor musun Allah var?” dermiş. O kişi de “Biliyoruz, Allah var tabii.” diye cevap verince “Yok öyle değil, gerçekten Allah var.” dermiş. Şimdi o inananlar öyle inandı. Özellikle Sultan Veled'i önemle anmak istiyorum. Sultan Veled'in emeği çok büyük. Hazreti Mevlâna yine Hazreti Mevlâna olurdu ama bu şekilde olmazdı. Mesnevi ortaya çıkamazdı. Mesnevi böyle dağınık parçalar halinde bir araya gelmiş bir kitap değil. Bu en az 10 senelik bir iştir ve ondan sonra da Sultan Veled'in 50 yıl boyunca devam ettirdiği bir çalışmadır.” dedi.
Son konuşmacı Prof. Dr. Nuri Şimşekler “1949’da Nafiz Uzluk bir Mevlâna Muhipleri Cemiyeti kuruyor ve bu cemiyetin amacı da Mevlâna'nın eserlerini Türkçeye aktararak ya da yeni yapılan çalışmaları vesile olarak yayın hayatına kazandırmak ve Türkiye'ye, insanlara tanıtmak ve yardım kampanyası başlatıyor ve belli bir zaman sonra sadece dostların yapmış olduğu yardımlar neticesinde herhangi bir enstitüyü, daha doğrusu cemiyeti fiili hayata geçiremiyor. Daha sonra yıllarca bu Mevlâna ile ilgili bir kurumsal yapının oluşması birçok makalelere konu oluyor ve nihayetinde 1968 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem’in bir Şebi arus münasebetiyle yapılan toplantıda müjdesiyle Konya'da bir Mevlâna Tetkikleri Enstitüsü açılıyor, eski yıkılan Mevlana meydanında İl Halk Kütüphanesi vardı, Konya'daki eski dostlar bilir, Mevlâna Müzesi’nin karşısında, orası idi Mevlevîhane binası, o şekilde yapıldı bu Mevlâna Tetkikleri Enstitüsü. Maalesef 1968 yılından 1978 yılına kadar hiçbir işlem gerçekleştiremeden, hiçbir şey yapamadan durdu ve o dönemde de bizim çocukluğumuzda biz gider gelirdik ilkokul, ortaokul ve lisedeyken kütüphane olarak, İl Halk Kütüphanesi olarak açıldı ve orada bir bölümü de Feridun Nafiz Uzluk kitaplarının yer aldığı giriş katında bölüm olmak üzere bir şekilde orası kullanıldı ve ilginçtir 1979 yılında ise bu sefer Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde bir Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü açılıyor ama ardından hemen 1980 askeri ihtilali ve ardından kurulan Yükseköğretim Kurulu çerçevesinde bu enstitüde o yapılanma içerisinde yeri almıyor ve kapatılmış oluyor.” dedi.
Program sonunda konuşmacılara Katılım beratı, TYB Konya Şube Yayınları ve Mevlâna araştırmaları enstitüsü yayınları takdim edildi.(Yunus Köroğlu)