Fotoğraf karelerine bir çocuğun sünnet töreninden kamuflajlı Türk askerine, tespih satan sakallı adamdan, tavla atanlara kadar Türk insanına dair birçok anı sığdıran Şibusawa'nın "Otobüsle İstanbul", "Tekne üzerinde İstanbul", "İşte bu yüzden İstanbul enteresan - Çok etnikli tarihi bir kentin gerçek hayattan değerlendirmesi" isimli kitapları ve makaleleri de bulunuyor.
Şibusawa, “ikinci memleketi" olarak nitelendirdiği Türkiye’ye sevgisini, Türk insanıyla ilişkisini ve seyahatlerini anlattı.
Çocukluğunda "Doğu ve Batı'nın nerede başlayıp bittiğini" merak ettiğini, ailesinin Selanik'te yaşadığı bir dönemde Türkiye ile tanıştığını söyleyen Şibusawa, ziyarete gittiği 1981'de Selanik'ten trenle İstanbul'a gelme fırsatı bulduğunu, oldukça beğendiği İstanbul'la macerasının orada başladığını belirtti.
Şibusawa, "Pozitif-negatif fotoğraf döneminden dijitalleşen makinalara doğru" diye özetlediği Türkiye seyahatlerinde çok sayıda kare çektiğini vurguladı.
Sovyetler Birliği dağıldığında Türkiye'ye insan akını olduğunu, göç eden Rusların sokakta yerlere örtü açıp "bavul ticareti" yaptığını dile getiren Şibusawa, "Profesyonel satıcı değiller. Ekmeğini kazanmaya çalışan Rus vatandaşları ve geçinmeye çalışıyorlardı." diye konuştu.
Şibusawa, Türkiye'nin buna izin vermesi sonrası Türklerin yardımseverliğinin dikkatini çektiğinin altını çizdi.
Şibusawa, 1999 Marmara Depreminde arkadaşlarıyla para topladığını, o dönem kurulan depremzede çadırlarına bu yardımları dağıttıklarını aktardı.
Yıllar önce bir İstanbul seyahatinde Fener'den Fatih'e giderken eski evlerin fotoğraflarını çektiğini, bu sırada kapkaça maruz kaldığını, yerde sürüklense de kamerasını bırakmadığını anlatan Şibusawa, çığlıklarını duyan bir kadının pencereden "hırsız, hırsız" diye bağırmasıyla hırsızın kaçtığını söyledi.
Şibusawa, olayı duyan mahallelinin yardıma koştuğunu ifade ederek, şunları kaydetti: "Otele geri döndüğümde baktım ki otelin önü kalabalık. O sırada arkadaşlar aramışlar. ‘Nasıl haberiniz oldu?’ diye sorunca, meğer yaşlı bir amca çantayı bulmuş. Değerli eşyalar alınınca çantanın içinde, kartvizitlik kalmış. Yaşlı amca ‘herhalde yabancı birinin çantasını çaldılar’ düşüncesiyle kartvizitleri inceleyince, Topkapı Müzesi'nden birinin kartvizitini de bulmuş. Gezerken tevafuken tanıştığım ve kartvizitini aldığım müze çalışanının kartviziti... Yaşlı amca, bu kişiyi telefonla arayıp, ‘böyle bir çanta buldum’ demiş. Müze görevlisi de ‘Japon kadını tanıyorum, daha bugün konuştuk, şu otelde kalıyor’ diye bilgilendirmiş. Telefonla, kaldığım oteli de görevliye, ‘her şey yolunda mı diye, kadının başına bir şey mi geldi, çantayı oraya attılar, kadını da boğaza mı attılar’ diye sormuşlar. Olay böyle seyrederken, polis aracıyla otelin önüne getirildim. ‘İyiyim, bir şeyim yok’ diye anlattım. Değerli eşyalar gitti. ‘Giden, gider’ diye düşündüm, büyük bir yaralanma da olmamıştı. Japonya’ya döndüm."
Çektiği fotoğraflara yeniden baktığında hırsızların fotoğrafını da çektiğini fark ettiğini, Türk emniyet yetkililerine bu fotoğrafların da yer aldığı bir mektup gönderdiğini söyleyen Şibusawa, yaklaşık bir ay sonra Türkiye’deki arkadaşlardan "meşhur oldun, gazetelere çıktın" diye e-posta ve telefonlar geldiğine işaret etti.
Emniyete postaladığı fotoğraflar vasıtasıyla Türk polisinin "kapkaççıları yakaladığını" belirten Şibusawa, Türk dostlarından çok sayıda "özür mesajı" aldığını anlattı.
Şibusawa, "Başına bir şey geldi ancak Türkler aslında böyle değil', 'Hırsızın adına özür dileriz' 'Bir daha gelirsen misafirimiz ol' 'Yemeğimizi ye" şeklinde birçok mesaj aldığını vurgulayarak, "Seyahat sigortası vardı ve çalınanların tazminatı karşılandı. Ancak ondan değerlisi, Türk insanından gelen yüzlerce e-postadaki sıcacık duygular, benim için oldukça güzel bir tecrübe oldu." şeklinde konuştu.
"Asıl dikkati çekeni Türk insanı"
Şibusawa, "Türkiye'nin asıl dikkati çekeni Türk insanı. Çünkü Türk insanı gerek sıcaklığı gerek yakınlığıyla Türkiye'nin duyurulması gereken özelliklerinden biri." dedi.
40 yıllık gezi tecrübelerini özetleyen Şibusawa, diğer milletlerle kıyasladığında, Türk insanını "hayatı zevk alarak yaşayan, güler yüzlü, misafirperver" olarak nitelendirdi.
Şibusawa, "Yolun kenarında 3 amca oturmuş, karpuz yiyorlar, 'afiyet olsun' diyorsun. Hemen 'gel gel otur' diyorlar, ikram ediyorlar ve bu her gün oluyor." diye konuştu.
Şaşkınlığını gizleyemediğini vurgulayan Şibusawa, "Böyle bir ülke bulmak çok mümkün değil, hiç tanımadığın bir insana 'gel, otur' diyebilmek." ifadelerini kullandı.
Japon seyyah, "Tek başıma seyahat ettiğimde, canım kiraz çeker, bir manava giderdim. Poşete doldurur, kaç para diye sorduğumda 'gerek yok sen misafirsin' derlerdi." dedi.
Şibusawa, yaşamın olumsuzluklarına rağmen "misafirperver ve güler yüzlü Türk insanının hayatı dolu dolu ve müspet bakış açısıyla" yaşadığını gözlemlediğini kaydetti.
"Kıbrıs'ta da o enerji yok"
Türkiye’ye sevgisinin derinleşmesiyle, Kıbrıs'a da ilgi duyduğuna değinen Şibusawa, deniz ve hava yoluyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gittiğini söyledi.
Adadaki politik durumu daha iyi anlama fırsatı bulduğunun altını çizen Şibusawa, Kıbrıs Türkleriyle görüşmeleri sonrası kara sınırını geçerek Güney Kıbrıs'a da gittiğini kaydetti.
Yeniden KKTC'ye dönemediğini ve uçakla Yunanistan'a giderek, yeniden İstanbul'a geçtiğine dikkati çeken Şibusawa, “ Aynı Türkler Kıbrıs'ta da var, ancak Türkiye'deki o enerji yok. İstanbul’un enerjik hayatı Kıbrıs'taki insanlarda yok.” dedi.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.