Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi 30. yıl etkinlikleri devam ediyor. Karatay Belediyesi iş birliği ile yapılan TYB Konya Şubesi Kültür Evinde Prof. Dr. Ahmet Koyuncu’nun düzenlediği, “Hollanda’ya Göçün 60. Yılı” başlıklı fotoğraf sergisi ve konferansında 60. Yıla özel 60 fotoğraf sergilendi, konu üzerine Ali Yağcı ve Hollanda Türkevi Başkanı Veyis Güngör konferans gerçekleştirdi. Konferansa Konya’nın yanısıra Hollanda, İstanbul, Ankara ve Karaman’dan da dinleyiciler katıldı.
Göçü tüm süreçleriyle ele alarak sunumunu gerçekleştiren Ali Yağcı “Bugün, fotoğraflar üzerinden Hollanda özelinde göçü anlatmaya çalışacağım. Konumuz, 1964 yılında Türkiye ve Hollanda arasında imzalanan İş Göçü Anlaşması’nın 60. yılına dair siyah-beyaz fotoğrafların yorumlanması olarak özetlenebilir. Ancak bu vesileyle Karaman özelinden de biraz bahsetmek istiyorum. Zira ben de Karamanlıyım.
Eylül 1964 tarihinde Karaman'da büyük bir yangın çıktı. Karamanlılar bu olayı "Çarşı Yangını" olarak adlandırır. O dönemde Karaman, Konya'ya bağlı bir ilçe olarak kısmen afet bölgesi ilan edildi. Aynı dönemde yurtdışına işçi talepleri de vardı ve bu durum Karamanlılar için bir fırsat doğurdu. Yangından etkilenen, işyerleri zarar gören, çalışanlar, kalfalar gibi kişiler öncelikli olarak Hollanda’ya gönderildi. Bu süreçte Karamanlılara pozitif bir ayrımcılık yapıldı. Bugün Hollanda’da yaklaşık 30 bin Karamanlı ikamet etmekte. Ben de onlardan biriyim.
Karaman dışından Hollanda’ya işçi olarak giden insanların yurtdışına resmi yollardan gidebilmesi için İş ve İşçi Bulma Kurumu’na kayıt yaptırmaları gerekiyordu. Şu an gördüğünüz fotoğraf, İstanbul İş ve İşçi Bulma Kurumu önünde çekilmiş bir kare. Görüldüğü gibi, kurum önünde büyük bir izdiham var; insanlar yurtdışına gitmek istiyorlar ve polisler, kalabalığı sıraya sokmaya çalışıyor. Tabii ki, kuruma kayıt yaptırmak, yurtdışına gideceğiniz anlamına gelmiyordu. İstihdam edileceğiniz iş yerinin doktorları tarafından bir sağlık muayenesinden geçmeniz gerekiyordu. Bu süreçle ilgili birçok fotoğraf var; sanki bir köle pazarında insanlar incelenir gibi dişlerine, kaslarına bakılırdı, ama hiç kimse eğitim durumlarına bakmazdı. Okuma yazma bilip bilmediğiniz bile önemsenmezdi. Sağlık kontrolünden geçtikten sonra, kısmen uçakla, kısmen de trenlerle yurtdışına doğru yola çıkılırdı.” DediHollanda Türkevi Başkanı Veyis Güngör “Türklerle Avrupalıların karşılaşması aslında bugünden çok daha öncesine dayanıyor. Elbette, tarihçilerimiz bu konuyu daha iyi bilirler, ama ben de birkaç noktaya değinmek istiyorum. Hunlar olarak Avrupa'da, özellikle Attila’nın Macaristan’ı kurduğu dönemde Avrupa ile büyük bir karşılaşma yaşadık. Daha sonra, Haçlı Seferleri sırasında Kılıçaslan'ın Kudüs’ü hedef alan Haçlıları geri püskürtmesiyle, bu topraklarda, yani şu anda üzerinde durduğumuz topraklarda, Avrupa ile bir kez daha karşılaştık. Bu tarihi arka planın ardından, günümüze daha yakın bir dönemde, 1961 yılında Almanya ile başlayan iş gücü anlaşması süreci, 1964 yılında Hollanda, Belçika ve Avusturya ile devam etti. Bu anlaşmalar sonucunda bugün, Avrupa’da 6 milyon Türk diasporası oluştu. Bu diaspora, sadece Türkiye ile Avrupa arasında değil, aynı zamanda Balkanlar, Türkistan ve Ortadoğu gibi geniş coğrafyalara da aidiyet hisseden, küresel bir vizyon geliştiren bir topluluk haline geldi.” Dedi.
Hollanda ile Türkiye’nin diplomatik ilişkilerini anlatan Güngör “Hollanda ile ilişkilerimiz 1612 yılında Sultan I. Ahmet döneminde başlamıştı. Ancak, cumhuriyet döneminde, özellikle 1924 yılında kültürel alanda ilk resmi anlaşmamızı imzaladık. Bu yıl aynı zamanda, kültürel antlaşmanın 100. Türklerin Hollanda’ya göçünün 60. yılıdır. O dönemden bu yana Türkler, Hollanda’da güçlü bir diaspora oluşturdular ve bu diaspora, bugün yaklaşık 500 bin kişiden oluşuyor. Hollanda’daki Türk toplumu, özellikle sivil toplum kuruluşlarıyla dikkat çekiyor. Yanılmıyorsam, bugün Hollanda’da 2000'e yakın dernek, vakıf ve federasyon bulunmakta. Bu dernekler, Türkiye'deki tüm siyasi ve dini akımların bir yansımasını oluşturuyor ve toplumsal örgütlenme konusunda oldukça başarılılar. Ayrıca, son yıllarda, nitelikli iş gücü göçü ile gelen Türk mühendisler, mimarlar ve diğer profesyoneller de bu topluluğa katıldı.
Hollanda’daki siyasi katılım da oldukça önemlidir. 1980'lerin sonunda, Türk kökenli ilk meclis üyeleri belediyelerde görev almaya başladılar ve ardından milletvekili ve müsteşar düzeyine kadar yükseldiler. Son yıllarda ise siyasi katılımda bazı iniş çıkışlar yaşandı, ancak 2014 yılında kurulan Denk Partisi gibi yeni oluşumlarla bu süreç devam etti.” dedi.
Göçün kültürel etkilerine de değinen Güngör “Dil konusu ise Hollanda'daki Türk toplumunun en önemli meselelerinden biri olmayı sürdürüyor. 1980 yılında ana dil ve kültür eğitimi kaldırıldıktan sonra, Türkçenin eğitimi için çeşitli girişimler oldu, ancak yeterli başarı sağlanamadı. Bugün, camiler ve dernekler gibi yerlerde haftada birkaç saat Türkçe kursları verilmektedir, fakat bu konuda daha organize ve kurumsal bir yapı kurulması gerekmektedir. Türk toplumu, sadece kültür ve sanatta değil, aynı zamanda bilim ve girişimcilik alanında da büyük ilerlemeler kaydetti. Hollanda’da yaklaşık 10 bin Türk işveren bulunuyor ve bunların arasında, yüzlerce kişiyi istihdam edenler de var. Avrupa’da tüketilen Türk peynirinin %70’i Hollanda’da bir Erzurumlu arkadaşımız tarafından üretiliyor; aynı şekilde, Türk sucuklarının %30’u da yine Hollanda’da üretiliyor.
Elbette, sorunlarımız da var. En büyük sorunlarımızdan biri kutuplaşma. Bir araya geldiğimizde maalesef ayrışım başlıyor ve bu hastalık Hollanda’daki Türk toplumunda da devam ediyor. Bunun yanı sıra, ayrımcılık ve İslamofobi de ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Aile birleşimi ve Avrupa’daki sağ eğilimlerin yükselmesi, göçmenler ve Müslümanlar için yeni zorluklar yaratıyor.” Dedi.
Program sonunda dinleyicilerin arasında bulunup Hollanda’ya göç eden ilk nesilden olan Psikolog Hasan Topal “Ben o dönemin çocuğuyum ve o dönem çocukları olarak kendimi hala Anadolu’dan kopmuş bir misafir gibi hissediyorum.Önümüzde yürümemiz gereken çok yol var, öğrenmemiz gereken çok şey var. Ancak en acı tarafı şu ki, Hollanda'da bu kadar çok Türk hanımı varken, oranın sunduğu imkanlardan faydalananların sayısı ne yazık ki çok az. Anadolu’nun köylerinde terk edilmiş, belli korkularla yaşamak zorunda kalan kadınlarla karşılaştırdığımda, burada da tanıdığım birçok kişinin benzer zorluklar yaşadığını görüyorum. Onlarca yıl geçti ama öğrenme konusunda hala gerideyiz. Kendimizi eleştirmemiz, öğrenmeye açık olmamız gerekiyor. Doğru olanı kabul etmek, eleştiriye açık olmak önemli. Herkesin doğruyu söyleyebilmesi, farklı bakış açılarını dinlemesi gerekiyor.” dedi
Ayrıca Hollanda’da gazetecilik yapan Ahmet Azdural “Yaklaşık 60 yıldır Hollanda’da yaşıyorum. Karaman yangını sırasında amcam Karaman’dan ayrıldı ve hemen ardından babam da Hollanda’ya geldi. O zamandan beri ben de buradayım. Biz, birinci kuşaktan sonra gelen ikinci ve üçüncü kuşak Türkleriz. Göçün 60. yıl dönümünde, neler başardığımızı ve neleri başaramadığımızı değerlendirmemiz gerekiyor. Hollanda’da yaşayan Türkler olarak, Türk olmaktan kaynaklanan avantajları sonuna kadar kullandık. Girişimcilikte, siyasette, birçok alanda temsilcilerimizin başarılarını gördük. Ancak eğitim konusunda yeterince faydalanamadığımızı düşünüyorum. Hollanda’da mevcut olan eğitim fırsatlarını yeterince değerlendiremedik. İranlı ve Iraklı göçmenlerin çocuklarının eğitimdeki başarılarının bizden daha yüksek olduğunu görmek üzücü. Önümüzdeki yıllarda en büyük mücadelemiz bu alanda olmalı. Çünkü Hollanda, eğitimde büyük fırsatlar sunan bir ülke ve biz bundan çok daha iyi yararlanabiliriz. Geçmişte çok şey başardık, ama önümüzdeki süreçte daha çok çalışmamız gerekiyor.” dedi
Program sonunda TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, Eski Karaman Belediye Başkanı Kâmil Uğurlu ve Prof. Dr. Bilal Kuşpınar tarafından konuşmacılara katılım beratı ve TYB Konya Şubesi yayınlarından takdim edildi.
Kaynak: Haber Merkezi