“Tüm tedavileri karşılayan bir sosyal güvenlik sistemi var”
Bakan Yanık burada yaptığı konuşmasında, SMA ile alakalı ciddi duygu sömürüsünün olduğunu dile getirerek, “Ailelerin çocukları üzerinden hassasiyetlerini bir deneysel alana çekmeye çalışan yapı var. Türkiye’de en ağır ve pahalı hastalıklarda bile onaylanmış tüm tedavileri karşılayan bir sosyal güvenlik sistemi var. Ne kadar pahalı olursa olsun karşılayan bir sosyal güvenlik sistemi var. SMA ile alakalıda dünyada onaylanmış ve kabul edilmiş yöntemleri karşılayan bir sosyal güvenlik sistemi var. Ama siz insanların çocuklarını kobay kullanacak hem de dünyanın araştırma parasını üstüne alacak sistemi onaylamamızı ve bunu desteklememizi istiyorsunuz. Bunu millete lütfen yapmayın. Bunu iyileştirebilmek için her türlü umuda sarılan aileler var. Ben bunu yakından yaşadım. En ufak bir umuda koşuyorsunuz. Lütfen bunları yapmayın. Türkiye’de anne bebek sağlığı ile alakalı 2002 ile kıyasladığımızda, vekillerimiz kızıyor ama 2002 ile kıyaslamak zorundayız. Çünkü AK Partiye iktidarı devrettikleri dönem 2002. Dolayısıyla onların yaptığı ve bizim yaptığımız diye kıyaslamak en doğal yöntemdir. Canlı doğan her bin bebekten bir yaşına kadar ölüm oranı 2002’de binde 31,5 iken bu rakam bugün binde 9.1’e düşmüştür. Bu bizim için yeterli mi? Hayır. Ama bu farka da bakalım” ifadelerini kullandı.
“Ek ders ücreti karşılığı çalışmak bir istihdam biçimi değildir”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında çalışan personellerin özlük haklarının olmadığı iddialarına cevap veren Bakan Yanık, “’Gençlik ve Spor Bakanlığında, diyanette şartlar daha iyiyken sizin bakanlığınızda şartlar iyileştirilmedi’ diye bir yorum geldi. Bir defa bu iddia yanlış. Buralarda şartlar iyileştirildi doğru ama bizim bakanlığımızdaki şartlara yakınlaştırmak için yapıldı. Ben size ücretleri söyleyeyim. Milli Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığında 36 saat, Diyanet İşleri Başkanlığında 35 saat ek ders ücreti karşılığı veriliyor. Biz bunu haftada 39 saat olarak belirledik. Bu çerçevede haftada 39 saat ayda 158 saat çalışma karşılığı 6 bin 264 lira 96 kuruş net ödememiz var. Bir diğer husus düzeltmem lazım. Bakanlığımızda 5 bin değil halihazırda 2822 kişi görev yapıyor. Ek ders ücreti karşılığında çalışan arkadaşlarımızla iliği şu açıklamayı yapmam lazım; Pek çok defa arkadaşlarımız bu meseleyi gündeme getirdiler. Kendilerine açıkça söyledim. Ek ders ücreti karşılığı çalışmak bir istihdam biçimi değildir. Bunu arkadaşlarımızda gayet iyi biliyorlar. Nitekim ek ders ücreti karşılığı başlayıp eğer KPSS ile giden veya eğitim ve evlilik sebebi ile ayrılan bir sürü arkadaşımız var. Ek ders ücreti karşılığı çalışmayı bir istihdam sebebine dönüştürdüğümüzde bu sefer diğer süreçleri tamamlayarak devam eden arkadaşlarımıza haksızlık olacak. Çalışma arkadaşlarımızın başımızın üstünde yeri var. Onların şartlarını iyileştirmek, çalışma koşullarını düzenlemek, bütün altyapı çalışmalarını aralıksız devam ettiriyoruz. Meslek içi eğitimden teknik ekipman desteğine kadar. Pek çok çalışmayı 1 yıl içerisinde hayata geçirdik ama yine de aynı şeyi söylüyorum ek ders ücreti karşılığı çalışmak bir istihdam biçimi değildir” ifadelerine yer verdi.
“Bakanlığımızda doktora yapmış arkadaşlarımız kendi alanları ile ilgili mesleklerde ya da idari görevlerde çalışabiliyorlar”
Doktora yapan personellerin görevde yükselmesi ile ilgili bakanlıkta sorun yaşandığı iddialarını değerlendiren Bakan Yanık, “Bakanlığımızda öğretmen, sosyal çalışmacı, sosyolog, mimar, müfettiş, daire başkanı gibi alanlarda doktora yapmış toplam 38 arkadaşımız var. Bakanlığımızda doktora yapmış arkadaşlarımız kendi alanları ile ilgili mesleklerde ya da idari görevlerde çalışabiliyorlar. Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği yönetmeliği çerçevesinde personelden doktora öğretimini bitirmiş olanlardan talep eden ve şartlara uyanların atamaları sınavsız olarak yapılabilmektedir. Bu kapsamda da son dönemde kendi alanında doktora yapan bir şef arkadaşımız, bir fizyoterapist bir de hemşire arkadaşımızın atanmaları yapılmış. Demek ki diğer atanmayanlarla ilgili usulle ilgili bir problem var” diye konuştu.
“Üç çocuk fobisinin muhalefet milletvekili arkadaşlarımızda bu kadar travmatik bir etki oluşturduğunu bilmiyordum”
Bakan Yanık, eşi vefat etmiş kadınlara, sosyal konut projesinde neden 3 çocuk sahibi olma şartının getirildiği sorusuna ilişkin şu cevabı verdi:
“Çok temel bir şey var. Sosyal yardım mantığı şudur: En dezavantajlı gruptan başlarsınız. Sonra yavaş yavaş yavaş desteklediğiniz grupları aradan çıkarıp daha az dezavantajlı ya da nispeten daha şartları iyi olanlara doğru yürürsünüz. Bu işin temel mantığı budur. 18 yaş altı çocukları olup yani bakım ve gözetim sorumluluğu annede olan ve sosyal yardım ihtiyaçlısı bir kadın olmak demek. Türkçesi bunun, ‘çoluk çocuk ortada kalmış olmak’ demek. Önce üç ve üzerini desteklersiniz. Bir sene sonra iki çocuk ve üzerini desteklersiniz. Bir sene sonra bir çocukluyu. Bir sene sonra da çocuğu olmayan ama desteğe ihtiyacı olan veya sosyal koruma mekanizması olmayan kadınları desteklersiniz veya erkekleri desteklersiniz. İlla kadınlar olması gerekmiyor. Bizim sosyal yardım kalemlerimizin tematik başlıkları var. Tematik sosyal yardım dediğiniz grup grup o alanda ihtiyacı olanların desteklenmesi demektir. Birtakım tematik başlıklar var. 18 yaş altı en az üç çocuğu olan kadınlar, sosyal yardım faydalanıcısı olma şartını sağlayamayan kadınlar, en azından barınma desteğine çok ihtiyacı olanlar demektir. Bunu sağladığımızda yarın iki çocuğu, sonra bir çocuğu sonra hiç çocuğu olmayan gibi grupları destekleyeceğiz. Üç çocuk fobisinin muhalefet milletvekili arkadaşlarımızda bu kadar travmatik bir etki oluşturduğunu bilmiyordum. Bu açıklamaya ihtiyaç olmayacak kadar, son derece açık, şeffaf, anlaşılabilir ve makul bir çalışma. Bu vesileyle ne düşünerek ve nasıl hareket ederek yaptığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. En dezavantajlı gruptan başlayabilelim diye.”
“Sosyal yardım ihtiyacı olanlara devlet olarak destekleme gücünüz varsa bunun sosyal refahın artması ile açıklarsınız”
HDP Milletvekili Garo Paylan’ın yönelttiği “Bu kadar sosyal yardım yapmakla övünüyorsunuz, bu övünülecek bir şey değil. Bilakis utanmanız gerekir. Sosyal yardım artıyorsa yoksulluk artıyordur” sorusuna ilişkin Bakan Yanık, “Hayır. Tam tersi. Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de bu böyledir. Sosyal yardım hak temellidir. Gelişmiş ülkelerde mesela Almanya’da doğar doğmaz hesabınıza şu kadar para yatırıldı diye hep anlatılır. O zaman dünyanın en fakir ülkesi olması lazım Almanya’nın. En fakir ülke olması lazım. Neden doğar doğmaz çoluğun çocuğun hesabına para yatırıyoruz? Hak temelli olduğu için işte. Bir yerde sosyal yardımın ve sosyal hizmetin hak temelli olabilmesi için orada ortalamanın üzerinde bir refah düzeyinden bahsetmeniz lazım. Sosyal yardım ihtiyacı olanlara devlet olarak destekleme gücünüz varsa bunun sosyal refahın artması ile açıklarsınız. Dolayısıyla bizim dört başlıktan elli başlığa çıkarmamızın anlamı da budur. İnsanların devletin desteğine ihtiyacı oldukları herhangi bir noktada yanlarında olmak. O yüzden çalışmalarımızı çok ciddi ve detaylı bir biçimde yapıyoruz. Asla popülist çalışmalar değil. Şu anda ciddi anlamda bir veri ambarı oluşturuyoruz. 28 kurum ve kuruluşla doğrudan entegrasyonumuz var. Buralardaki verileri sağlıklı bir biçimde kullanarak müracaat eden kişinin gerçekten sosyal yardıma ihtiyacı var mı yok mu durumunu çok güzel tespit ediyoruz. Bu birinci adım. İkinci adım ise sosyal yardımlaşma dayanışma vakıflarımız gerekli görürseler yapıyorlar” ifadelerini kullandı.
“Sosyal yardım vakıflarının tehdit savurduğu iddiaları) Bana isim getirin, peşine beraber düşelim”
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının sosyal yardım alanları zorladığını, sosyal yardımın kesilmesi ile tehdit ediyor iddialarına ilişkin, "Bu çok talihsiz bir itham. Geçen sene de bu itham geldi. Açıkça şu çağrıyı yaptım, yine yapıyorum. Çok açık bir şekilde dedim ki ‘Bana isim getirin.’ Peşine düşelim beraber. Çok net bir şekilde yapılan sistematik bir işlem var. Bütünleşik sosyal yardım sistemimiz bu anlamda çok şeffaf ve çok açıklanabilir bir sistem. Bunun altını çiziyorum özellikle. Bu anlamda da sosyal yardım desteklerimizi artırarak devam ettireceğiz. Çünkü bizim temel hareket noktamız şu: Biz bu milletin ürettiği refahı, bu milletin daha az refaha ulaşan kesimlerine dağıtacağız. Bundan daha doğal, bundan daha sosyal bundan daha adil bir tutum olabilir mi?” diye konuştu.
“25 yıl önce ilacı için belediyelerin kapısında elinde reçeteyle bekleyen bir millet vardı. O zaman da vardı devlet ama o devlet yapmıyordu bu devlet şimdi yapıyor”
Sosyal yardımların yalnızca AK Parti’nin gücüyle yapılmadığı savunularak, Türk milletinin vergileri ile sosyal yardım yapıldığının ifade edilmesi üzerine Bakan Yanık, “Hayır AK Parti cebinden yapmıyor. Bunu herkes biliyor. Devlet yapıyor. Evet, devlet yapıyor. Evet, hükümet yapıyor. Nasıl yaptığını anlatayım size: Bu devlet 20 sene önce de vardı, 25 sene önce de vardı. 25 sene önce sosyal güvenlik sistemi batak, SSK hastanelerinin kapılarında günlerce sıra bekleyen, taş betonun üzerinde yatıp, tedavi olmayı bekleyen, ilacı için belediyelerin kapısında elinde reçeteyle bekleyen bir millet vardı. O zaman da vardı devlet. Ama o devlet yapmıyordu ama şimdi yapıyor. Nasıl yapıyor? İçindeki siyasi iradeyle yapıyor. O siyasi irade de AK Parti hükümetidir. Beğenseniz de böyledir, beğenmeseniz de böyledir. Bütün bu hizmetleri yapan irade AK Parti iradesidir. Hepimiz vergileri bundan 20 yıl önce de toplanıyordu. Dolayısıyla AK Parti’nin bu anlamdaki millete olan hizmet silsilesini yadırgamayacaksınız, teşekkür edeceksiniz” dedi.
“2002 yılında asgari ücret alanları bugüne göre değerlendirdiğimizde hepsi sosyal yardıma muhtaç vatandaşlardı”
Yanık, “Derin yoksulluğun giderek arttığı, yoksulluğun bitirilmek istenmediği, sadece yönetildiği” itirazlarına ilişkin, şu ifadeleri kullandı:
“Ben size somut verilerle cevap vereceğim. 2002 yılında dört farklı yardım sosyal yardımını 2022’de elliye yükselttik dedik. Bazı milletvekillerimiz, ‘2002’de bir milyondu şimdi altı milyon oldu’ gibi. Bu dört milyondu bizim açıkladığımız tabirle. 2002’den yola çıkarak söyleyeceğim. Bir milyon hane yardım alırken geriye kalan yardıma erişemeyen, devletin ulaşamadığı haneler. Asgari ücret üzerinden gidelim. 2002’de asgari ücret dolar bazında bugünkü asgari ücretin yaklaşık üçte biri. Buradan yola çıktığımızda 2002 yılında asgari ücret alanları bugüne göre değerlendirdiğimizde hepsi sosyal yardıma muhtaç vatandaşlardı. 2002’deki asgari ücretlilerin tamamı bugün bizim ölçülerimize göre sosyal yardım ihtiyaçlısıydı. Bir milyon hane diyorsunuz. Şu anda o günkü kura göre üç katı olduğu halde asgari ücret biz destekliyoruz. Şu günkü asgari ücretin üçte biri olduğunu düşünün. O zaman ne kadar sosyal yardım ihtiyaçlısı, derin yoksul olacaktı? Somut matematikten bahsediyorum. Somut ve gerçekten bahsediyorum. 2002 yılında yeşil kartlılar, işsizler, yardım alanlar, asgari ücretlilerin hepsi yani toplumun yüzde 46’sı bu ölçüme göre muhtaç insanlar. Ayrıca muhtaç ölçüsündeki faydalandığımız asgari ücretteki olumlu gelişmelerle sosyal yardım kapsamını da genişlettik. Haliyle sosyal yardım yararlanıcı sayısı artışı yoksulluğun artması değil, daha fazla vatandaşımıza daha fazla yardım çeşidi ile destek olunması anlamına gelir. Bu da sosyal devlet ifadesidir. Bu kadar net. Öbür taraftan dünya bankası verilerine göre 2002 yılında mutlak yoksulluk içinde yaşayan kişi sayısı ülkemizde nüfusa oranı 38.8 olan bu oran 2019’da 12.6’ya düştü. TÜİK tarafından yayımlanan gelir ve yaşam koşulu araştırmasına göre 2006-2021 yılları arasında eşdeğer hane halkı kullanabilir fert gelirinin yüzde 50’si ve yüzde 60’ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırlarına göre Göreli Yoksulluk oranında iyileşme hali söz konusu. Nitekim 2006 yılında yüzde 20.6 olan Göreli Yoksulluk Oranı 2021 yılında yüzde 14.4’e gerilemiştir. Dünya Bankası, Birlemiş Milletler, TÜİK verilerini dikkate almayan arkadaşlarımıza başka hangi matematiksel metotlarla, hangi verilerle ikna edeceğimizi ben gerçekten bilmiyorum.”
“20 sene önce siz gidip ‘kimsenin ihtiyacı var mı yok mu?’ diye sormuyordunuz. O yüzden kimse yoktu. 1 milyon haneyi hala konuşuyorsunuz”
AK Parti iktidarından önce yetkililerin yoksul vatandaşları bulmak için uğraşmadığını ifade eden Bakan Yanık, “2021 yılında yaşanan küresel salgınla dönemsel ihtiyaç sahibi vatandaşlara ulaşmamızla 5.9 milyon hanemize yardım sağladık. Ama bu sayıyı Geçici Yoksulluk Diski’ne sağladığımız düzenli sosyal yardımlarla karıştırıyor arkadaşlarımız veya karıştırmak istiyorlar. Bir kez daha altını çizmek istiyorum. Bizim sosyal yardım ihtiyaçlısı vatandaşlarımızın yüzde 82’si istihdama katılamayacak grup. Engelliler, yaşlılar ve çocuklar. Dolayısıyla bunların zaten mutlaka desteklenmesi lazım. Hani vekillerimiz diyor ya ‘Onları niye hane bazlı değerlendiriyorsunuz onlar bireydir birey olarak desteklememiz lazım.’ Öyle desteklediğimizde bu sayı iyice artacak. Bizim sosyal devlet olarak desteklediğimiz gruplar. Yoksulluk artması ile alakalı bir durum yok. Bizim sosyal devlet olarak arayıp bulmamızla alakalı durum var. 20 sene önce siz gidip ‘kimsenin ihtiyacı var mı yok mu?’ diye sormuyordunuz. O yüzden kimse yoktu. 1 milyon haneyi hala konuşuyorsunuz. Ama biz 20 yıldır kapı kapı dolaşıyoruz. Kimin sosyal yardıma ihtiyacı var diye tanımlıyoruz. O yüzden de akam artıyor. Tabi ki artacak çünkü biz sosyal devlet refleksi gösteriyoruz” diye konuştu.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, daha sonra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kurumlarının 2023 yılı bütçeleri kabul edildi.
Kaynak: