Gerekçede, Kavala'nın "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme" suçundan tutuklandığı belirtilerek, Anayasa Mahkemesince incelemenin, soruşturma mercilerince ortaya konulan ve tutuklamaya esas alınan olguların başvurucu yönünden kuvvetli suç belirtisi niteliğini taşıyıp taşımadığının belirlenmesi yönünden yapıldığı kaydedildi.
İddianamede, Kavala'nın, "Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantısı olduğu belirtilen yabancı uyruklu akademisyen H.J.B ile bağlantısına dair bulguların yer aldığı aktarılan gerekçede, bunun, suçlama bakımından göz ardı edilemeyeceğine dikkat çekildi.
Gerekçede, başvurucunun, H.J.B'yi tanıdığını, bazı konferanslarda bir araya geldiğini, darbe girişiminden iki gün sonra da karşılaştığını söylediği hatırlatılarak, şöyle devam edildi:
"Somut olay değerlendirildiğinde başvurucu yönünden soruşturma mercilerince dayanılan ve sulh ceza hakimliği tarafından tutuklamaya esas alınan, 'Türkiye aleyhine casusluk yaptığı, 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ ile irtibatı olduğu ileri sürülen H.J.B. ile bağlantısına dair teşebbüsten hemen sonra bir lokantada görüşme, birçok farklı tarihte aynı mahalde bulunmaya işaret eden telefon sinyal bilgilerinin kesişmesi, bazı konferanslarda yüz yüze görüşme, aynı gün içinde birkaç kez telefonla konuşma gibi olguların ve bunların yanı sıra casusluk suçuyla bağlantılı olarak PKK terör örgütünün ideolojisiyle ve iddialarıyla özdeşleştirilebilecek bazı projelere destek verdiği ve finansman sağladığı iddiasıyla ilgili olarak başvurucudan ele geçirilen bir flash bellekteki ve cep telefonundaki tespitler'in isnat konusu suçun niteliği ve özellikleri dikkate alındığında bütünüyle kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilebileceği değerlendirilmiştir."
Gerekçede, tutuklamaya konu "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme suçu" bakımından tutuklama dışındaki diğer koruma tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceği ifade edildi.
Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin ölçülü olduğu sonucuna varıldığı aktarılan gerekçede, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği tespitinde bulunuldu.
Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası
Gerekçede, bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulduğu toplam sürenin yaklaşık 2 yıl 10 ay olduğuna işaret edildi.
Başvurucu hakkında, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve ayrıca devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme suçlarından tutuklama tedbirinin uygulanması yoluna gidildiği hatırlatılan gerekçede, "15 Temmuz darbe teşebbüsü ve bunla bağlantılı olarak casusluk suçlaması, soruşturma veya kovuşturma süreçlerinin tutuklu olarak sürdürülmesi ihtiyacını büyütmüştür." tespiti yapıldı.
Gerekçede, başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin, hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olduğu anlatıldı.
İsnat konusu suçlara yönelik soruşturma veya kovuşturma sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin de tespit edilmediği vurgulanan gerekçede, "Bunlar dikkate alındığında yaklaşık 2 yıl 10 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır." denildi.
Karşı oy gerekçeleri
Anayasa Mahkemesi'nin 8 üyesinin oy çokluğuyla aldığı karara, Başkan Zühtü Arslan'ın da arasında bulunduğu 7 üye karşı oy kullandı.
Başkan Zühtü Arslan, karşı oy gerekçesinde, tutuklama tedbirinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik ağır bir sınırlama olduğunu, tutuklamaya ancak zorunlu durumlarda ve kanuni şartlar bulunduğunda başvurulabileceğini belirtti.
Tutuklama kararında suçlamanın temel dayanağının, başvurucunun H.J.B. ile irtibatı olarak gösterildiğine dikkati çeken Arslan, "gerek tutuklama kararında gerekse iddianamede birtakım varsayımlardan hareketle bazı çıkarımlar yapılarak yöneltilen soyut iddiaların atılı suçun işlendiğine dair olgular olarak ifade edildiğini" kaydetti.
Osman Kavala'nın, H.J.B. ile telefonla veya yüz yüze yaptığı belirtilen görüşmelerin içeriğine ilişkin somut hiçbir bilgiye yer verilmediğini ifade eden Arslan, başvurucunun ısrarla, "görüşme ve buluşma olmadığını, H.J.B. ile lokantada karşılaştığını, başka bir grupla ayrı masaya oturduğunu" söylediğini, bunun Büyükada'daki toplantıya katılan bir akademisyenin ifadesinde de yer aldığını anlattı. Başkan Arslan, karşı oy gerekçesinde, "Somut başvuruyla ilgili en önemli mesele başvurucunun tutuklandığı siyasal veya askeri casusluk suçunun varlığına dair kuvvetli belirti bir yana basit şüphenin dahi ortaya konulamamış olmasıdır." ifadelerine yer verdi.
Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan da "devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek" suçunda, öncelikle devlet sırrı kabul edilen ve fail tarafından elde edilmeye çalışılan somut bir sırrın var olması gerektiğine işaret etti. Gökcan, karşı oyunda, "Şu halde tutuklama kararında hangi gizli bilgilerin suçun konusunu oluşturduğu gösterilmemişse, bu takdirde ortada suçun maddi konusunun bulunmadığı sonucuna varılmalıdır." görüşüne yer verdi.
Diğer üyeler Engin Yıldırım, Yusuf Şevki Hakyemez, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı ve Emin Kuz da çoğunluk görüşüne katılmadı.
Osman Kavala ile ilgili yargısal süreç
Gezi Parkı odaklı olaylara ilişkin davada, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklu yargılanan Osman Kavala, somut ve kesin delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat etmiş ve tahliyesine karar verilmişti.
Aynı gün 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında gözaltına alınan Kavala, bir gün sonra sevk edildiği hakimlikçe "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan tutuklanmıştı.
Kavala hakkında ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında sevk edildiği mahkeme tarafından "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme" suçundan tutuklama kararı verilmişti.
"Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan 2 yıllık tutukluluk süresinin dolduğu gerekçesiyle 20 Mart'ta tahliyesine karar verilen Kavala, casusluk suçundan tutuklu bulunduğu için cezaevinden çıkamamıştı.
Daha önce yaptığı başvuru da reddedilmişti
Osman Kavala'nın avukatlarının, "tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve tutukluluk incelemelerinin hakim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği" iddialarıyla ilgili daha önce yaptığı bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca 22 Mayıs 2019'da reddedilmişti. Genel Kurul, kararı 5'e karşı 10 üyenin oy çokluğuyla almıştı.
Kavala, ikinci kez Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 29 Aralık 2020'de Osman Kavala'nın bireysel başvurusunu 7 üyeye karşı 8 üyenin oy çokluğuyla reddetmişti.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.