Bakan Soylu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
"Farklarımızı, tehdit ve avantajlarımızı doğru olarak çözümlemek durumundayız"
Kurumların ve kişilerin değişimi ıskalama lüksü yok. Hem değişimi hem de dünyanın evrildiği noktayı hem de bu dünya içinde kendimizi doğru tanımlamalıyız. Farklarımızı, tehdit ve avantajlarımızı doğru olarak çözümlemek durumundayız. Mesela sizlerin konusu olan sivil toplumla alakalı olarak Batı ile aramızda şöyle bir fark var, Batıda sivil toplumun yükselişindeki temel motivasyon bilhassa İkinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle devletlere bağlanan umutların boş çıkması ve o alanın doldurulmasına yönelikti.
Bizde ise sivil toplum motivasyonunun kaynağı, güçlü devlet geleneği içinde sivil topluma dayanan ve sivil toplum için belki de bırakılan özgürlükçü ve demokratik bir alanın varlığıdır. Bu yüzden Osmanlı'daki loncalar, ayan ve vakıf gibi yapılardan oluşan sivil toplum-devlet ilişkisi, modern dünyada görülen sivil toplum ve devlet ilişkisine oldukça benzer. Hatta Osmanlı'daki vakıf sistemi halihazırda ülkemizdeki sistemle neredeyse tamamen aynı işleyişe sahiptir.
"Buraya sızmak isteyen yapılara karşı uyanık olunmalı"
Bu alanın gücü, buranın bir özgürlükler alanı olması kendine ait bir etki alanı olmasıdır. Bilhassa yoğun terör ve vesayet faaliyetlerinin olduğu ülkede bu alanın korunması meselesi elbette ki çok daha önemli hale gelir. Bu alanı istismar etmek isteyen yapılara, buraya sızmak isteyen ve burası üzerinde vesayete destek olmak isteyen yapılara karşı uyanık olunmalı. Bir şekilde sivil toplum alanının güvenliğini, buradaki demokrasi ve özgürlüğün güvenliğini sağlamak durumundayız.
Terör örgütleri PKK ile FETÖ, aşırı radikal gruplar, marjinal yapılar hep sivil toplum alanını istismar etmeye çalışıyor.
Bugün PKK'nın, Türkiye içinde finans kaynağı bulmakta zorlanmasının temel sebeplerinden biri belediyelerle ilgili aldıkları görevlendirme kararları. Buna da çok itiraz ediyorlar ama bir taraftan da sivil toplum örgütleri üzerinden hem parayı hem insan kaynağının devşirmesinin, özellikle buradaki arkadaşlarımızın ortaya koyduğu iradeyle engellenmesidir.
Bir taraftan belediyelerdeki insan kaynağı ve para kaynağının, lojistik kaynağının transferinin engellenmesi, diğer taraftan da sivil toplum marifetiyle onu istismar ederek, aslında demokrasi ve özgürlük alanını istismar ederek, aslında insanın kendine ait bir alan olarak bulduğu, girişimci olarak gördüğü o alanı istismar ederek bir terör örgütünü beslemek.
Aynısı FETÖ... Hakkari'de veya Şırnak'ta kurulmuş henüz bir yıllık olan sözde çocuk ya da kadın derneklerine Norveç, Danimarka, bilmem ne krallığı veya Türkiye içinde bulunan büyükelçiliklerin, bizimle hiç ilgisi olmayan İskandinav ülkelerinden 1 milyon euro ya da 900 bin dolar gibi blok bağışların gitmesi, üstelik sadece bir yıl gitmesini, öncesinin ve sonrasının olmamasını… Oysa biz sivil toplumla da uğraşıyoruz. Siz sivil toplum konusunda üstatsınız.
Bir yıl olan bir bağış, öncesi olmayan, sonrası olmayan faaliyetleri izlenmeyen, faaliyetleri görülmeyen, desteklenen veya desteklenmeyen, bunun kesintili bir şekilde veya hiç olmadığı noktada bir kereliğine oluşabilir şekilde gündeme gelmesi elbette ki hem de binlerce kilometre öteden başka bir eylemin işareti fişeğidir. Tam da PKK'nın yığınak yaptığı başka bir zaman diliminde gitmesini kim acaba hangi normal gerekçeyle izah eder?
"Çok mu yardımseverler"
ABD'deki Chrest adlı vakıftan, Türkiye'deki 18 medya kuruluşu ve araştırma merkezine toplam 1,3 milyon dolar yardım geldi. Dernek ve vakıfları anladık diyelim, bir medya kuruluşuna niye Amerika'dan yardım gelir? Onun gelişmesini istiyor olabilirler. Çok mu yardımseverler. PKK'nın 6-8 Ekim olaylarında yakıp yıktığı mahalleleri onarırken niye kimse bize 5 kuruş para göndermedi? İnsanların evlerini yapıyoruz orada. Altyapılarını, mahallelerini yapıyoruz. Neden göndermedi?
Görevlendirme yaptığımız belediyeler yol yaparken, park yaparken, kültür merkezi yaparken, köprü yaparken, çocukları oyun alanı yaparken neden Amerika'dan, Avrupa'dan, İskandinav ülkelerinden 5 kuruş para gelmedi. Biz İdlib'de yardım kampanyası düzenlerken, Afrika'da su kuyuları açarken ne hikmetse bu ülkelerden hiç kimse bizi arayıp, '5 euro da biz gönderiyoruz' demedi.
"İnsan olsalar utanırlar ama onlar insan değiller"
Bu Chrest Vakfının yazar çizer takımı var ya Türkiye'deki eşek yüküyle para alıp da bu ülkenin yöneticilerine küfreden, istiskal etmeye çalışan, aşağılamaya çalışan kişiler var ya ben onların böyle neler yazdıklarını son 4 yılda tamamen çıkartırdım. İnsan olsalar utanırlar ama onlar insan değiller. Buna emin olunuz. Elin oğlu seni parasıyla kullanacak.
Seni ülkene ve ülkenin bütün attığı adımlara karşı istediği gibi söz söylettirecek, bu ülkenin bayrağına bu ülkenin değerlerine değil başka ülkenin bayraklarına ve değerlerine tabi olacaksın sonra da adın aydın gazeteci yazar olacak. Ciğerleri 5 kuruş etmez. Karakterleri 5 kuruş etmez insanlar. Onun için işimiz çok zor.
"Türkiye'nin bir eksiği bu muydu?"
Avrupa'dan Amerika'ya kadar tüm Batı eurolarını, dolarlarını siz denetlediniz, LGBTİ derneklerine akıttılar. Türkiye'nin bir eksiği bu muydu? Neden? Aile yapımızı tarumar etmek için. Değerlerimizi ortadan kaldırmak için en demokratik, en özgürlükçü ve en katılımcı alanımızı kullanmaya çalıştılar. Keza FETÖ aynı yöntemleri bu sefer ters bir akışla kullandı. Buradan kadınların bileziklerine varıncaya kadar toplayıp, yurt dışındaki kasalarını gönderdiler. ByLock yazışmalarının deşifresinden hatırlayalım. Milyon dolarlar havada uçuşuyordu. Kurdukları veya sızdıkları farklı yapılarla öğrenci yurtlarından derneklere kadar her yerden, teşbihte hata olmaz, her yerden bunu yapmışlar, hortum gibi çekmişler.
"Taahhüdümüzün de sonuna kadar arkasındayız ve gerçekleştireceğiz"
Siyasetin içinde olan aktörlerin bu yapılarla yan yana durup durmadıklarının, onlara cesaret verip vermediklerinin de iyi tahlil edilmesi gerekiyor.
Mesela bugün Sayın Kılıçdaroğlu birtakım ifadeler kullanmış. Polisimizin 3600 meselesi üzerinden güya eleştiri yapacak. Doğrudur. 3600 ek gösterge bizim taahhüdümüzdür. Taahhüdümüzün de sonuna kadar arkasındayız ve gerçekleştireceğiz.
Bundan herhangi bir şekilde sarfınazar etmemiz mümkün değildir. Bu sözümüzü de yerine getirmek için Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla arkadaşlarımız çalışıyorlar. Ancak lafa burada girip, son yıllardaki başarılarıyla huzurumuzu, güvenimizi en üst seviyeye çıkartan Türk polis teşkilatını siyasetin içine çekmek, onu siyasetin bir aracı gibi göstermek Kılıçdaroğlu'na yakışmamıştır.
"Şehit aileleri, gazilerimiz ve gazi ailelerimiz için biz her şeyimizi feda etmeye hazırız"
Doğru bir yaklaşım değildir. Yıllarca bu tahrikleri orduya yaptılar. Türk Silahlı Kuvvetlerine, kahraman ordumuza. Artık bu alışkanlıkları bıraksınlar. Fitne siyasetini bıraksınlar. Bunun üzerinde de yine İstanbul'daki eski İnönü Stadyumu'ndaki saldırıdan dolayı, PKK'nın katliamından dolayı şehit olan polislerimiz, oradaki diğer şehitlerimizle alakalı da çok abes bir cümle kullandı. Dedi ki beni de itham ederek 'Bu paranın üstüne çöktüler' dedi. Böyle bir şey söz konusu değil.
Bizim çok nazik yerimizdir burası. Şehit aileleri, gazilerimiz ve gazi ailelerimiz için biz her şeyimizi feda etmeye hazırız. Onların evlatları ve kendileri bu ülke için her şeyi feda ettiler. Onu böyle ucuz bir siyaset malzemesi haline getirmenin edepten yoksunluk olduğunu düşünüyorum.
"Biz senin nereye çöktüğünü biliyoruz"
Sayın Kılıçdaroğlu, biz bu dünyanın da öteki dünyanın da hesabını yaparız. Şehitlerimizin bize emaneti olan şehit ailelerimizin, gazilerimizin ve gazi ailelerimizin her zaman emrine amadeyiz. Ne ihtiyaçları varsa da Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla tüm devlet emirlerine amadedir. Biz bir yere çökmüş değiliz ama biz senin nereye çöktüğünü biliyoruz. Sen FETÖ'nün kasetiyle bir partiye çöktün, hala devam ediyorsun. Bunlar yanlış işlerdir. Bu alanlara girmek doğru bir yaklaşım değil. Ucuz siyaset manevralarıdır.
"Ne demek istediğimi sizin mahalle anlayamaz"
Kahraman polisimize 'katil polis' diyenlerle iş birliği tutan ben değilim, sen ve senin arkadaşların. 'Polis devleti' deyip polisimizi tahrik etmeye çalışan anlayış da tam senin zihniyetinin anlayışıdır, bizim anlayışımız değildir. Demişim ki 'Polisimiz kendi görevini para için yapmaz.' Çünkü polislik şerefli bir meslektir, karakterli bir meslektir, vatansever bir meslektir. Hiçbir anne ve baba oğlunun kaç lira maaş aldığına bakmaz. Onun giydiği kıyafetin ve üniformanın namusuna, şerefine ve onuruna bakar. Ne demek istediğimi sizin mahalle anlayamaz. Sayın Kılıçdaroğlu senin konuştuğun adamlar da anlayamaz.
Doğru, Türk polisi PKK'yı, DHKP-C'yi uyuşturucu tacirlerini sevmez. Çünkü yıllarca bu yapılarla mücadele etmiştir, şehitler vermiştir. Dolayısıyla PKK ve PYD'nin siyasi sözcüsü olan yapıları meşrulaştıranları da meşrulaştırmaya çalışanları da DHKP-C'lileri hapishanede bir kahraman gibi ziyaret edenleri de sevmez. Polisin hakkını savunacaksa önce onun sevmediklerinden kendini sıyırsın oradan bağımsızlığını kazansın ondan sonra da söyleyeceği sözü varsa söylesin. Hem bu yapılarla dirsek temasında olacaksın hem PKK'nın siyasi koluna 'meşrudur' diyerek arka çıkacaksın hem de dönüp bu alanı istismar etmeye çalışacaksın.
Kaynak: