İSTANBUL (AA) - ZEYNEP RAKİPOĞLU - Türkiye'de barajlardaki su seviyesinin azalması, alternatif su kaynaklarına yönelmeyi zorunlu hale getirirken, uzmanlar kanalizasyon atığı haricinde evsel atık suyun arıtılmasından elde edilen gri suyun kullanımı ve yağmur hasadı yöntemiyle şebeke suyundan yüzde 40 tasarruf edilebileceğini belirtiyor.
Türkiye ve dünya, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle meydana gelen ve 100 yılda bir görülen kuraklık tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Beklenen mevsimsel yağışların düşük seviyede olması nedeniyle Türkiye'ye su sağlayan barajlar son zamanlarda adeta "alarm" vermeye başladı.
İstanbul'daki barajların doluluk oranı 8 Ocak'ta yüzde 19,16'ya düşerek son 15 yılın en düşük seviyesini gördü. Kentte geçen haftadan bu yana etkili olan yağmur ve kar yağışıyla barajlardaki su seviyesi yüzde 11,61 artarak 20 Ocak itibarıyla yüzde 30,77'ye ulaştı. Yağışlara karşın son 10 yılın en düşük seviyesinde seyreden barajlardaki su seviyesindeki artış bir nebze olsa yüzleri güldürse de uzun süreli çözüm üretmiyor.
Gündemdeki kuraklık tehlikesi, yağmur suyu hasadı, arıtılmış suların geri kazanımı ile gri su arıtımı ve geri kullanımı gibi bazı alternatif su kaynaklarına yönelmeyi zorunlu hale getiriyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), bu kapsamda 2015'ten beri Ayazağa Yerleşkesinde uyguladığı yağmur hasadı yöntemiyle örnek teşkil ediyor. Üniversitenin belirli yerlerine kurulan yağmur suyu bahçeleri ile zemine uygulanan geçirimli betondan süzülerek doğal yöntemlerle arıtılan ve gölette toplanan yağmur suyu, çevre sulamasında ve kampüsün temizliğinde kullanılıyor.
İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Gül Tanık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İstanbul'da bulunan barajlardaki suyun yüzde 20'nin altına düşmesinin vatandaşlarda farkındalık oluşturduğunu söyledi.
Tanık, özellikle kalabalık nüfusun bir arada olduğu büyükşehirlerde iklim değişikliğinin etkilerinin görüldüğünü, kısa dönemli aşırı yağışların veya çok uzun dönemli kuraklığın gündemde olduğunu belirtti.
Barajlardaki su seviyesinin, son birkaç gündür yağışların etkisiyle arttığını kaydeden Tanık, "Çok şükür, bu da çok umut verici ama çok kısa vadeli olacaktır. Su yönetimi ve suyu verimli kullanma, hepimizin hayatında var olmalıdır. Suyumuz çok bol dahi olsa ki bu çok zor artık, bunun bilincinde olup ona göre suyu harcamamız önemli." dedi.
Büyükşehirlerde yerel yönetimlerin barajlardan veya yer altından sağladığı suların, şebeke sisteminden evlere ve diğer mekanlara ulaştığını kaydeden Tanık, şebekelerden gelen içme suyu kalitesindeki suyun hoyrat kullanıldığına dikkati çekti.
- Alternatif su kaynaklarının kullanımı barajlardaki yükü azaltabilir
Prof. Dr. Tanık, şebeke suyuna alternatif su kaynaklarından birincisinin çok gündemde olan yağmur suyu hasadı olduğunu bildirerek, şöyle devam etti:
"İkincisi, suyu arıttıktan sonra alıcı ortama deşarj etmek yerine bazı kullanım alanlarında değerlendirerek, mevcut rezervuarlarımızdan tasarruf edebiliriz. Üçüncü olarak, çok ihtiyaç olduğunda kıyı kentlerimizde deniz suyunu günümüz teknolojisiyle tuzsuzlaştırma ünitelerinden geçirerek içme suyu elde edilebilmesi mümkün. Bu tabii bütün şehre hizmet edemez ama yerele bir nebze katkıda bulunur. Dördüncüsü, 'gri su' diye adlandırdığımız evsel kullanımlarımızda tuvalet harici diğer yerlerden kaynaklanan atık suyumuzu daha basit bir arıtmadan geçirdikten sonra sifon suyu olarak kullanabiliriz. Bunu çok önemsiyorum. Çünkü tuvaletlerimizde kullandığımız sifon suyu, şebekeden gelen içme suyu kalitesindeki sudur. Özellikle kentsel dönüşümün hızlandığı bugünlerde buna ilişkin yönetmeliğin çıkmasını çok bekledik, çabalarımız da oldu ama henüz çıkmadı."
Türkiye'deki yağış ortalamasının son yıllarda 600 milimetrenin altına düştüğüne dikkati çeken Tanık, "Rakamlarla konuşmak gerekirse, gri suyun yeniden kullanımıyla yüzde 30, yağmur suyu hasadıyla elde edilen suyun çeşitli alanlarda kullanımıyla da en az yüzde 10 olmak üzere toplamda şebeke suyundan yüzde 40 tasarruf sağlayabiliriz. Bu hem barajlarımızın üzerindeki yükü azaltır hem de suyu ciddi oranda verimli ve etkin kullanmış oluruz." diye konuştu.
- "Yağmur suyundan yaklaşık yüzde 75 verim alabiliyoruz"
Yağmur suyu hasadının hem açık hem kapalı alanlarda yapılabileceğini belirten Tanık, kapalı mekanlarda çatıdan yağmur suyu toplamanın en olasılıklı yöntem olduğunu belirtti.
Tanık, mevcut çatı sistemlerinde bunu yaptıklarını ifade ederek, "Yeni yapılacak binalarda ise çatı malzemesinin seçimi ve çatıya verilecek eğimle daha iyi tasarım yapılarak daha fazla yağmur suyu hasat edebiliriz. Buna el elverişli yerler; havalimanları, alışveriş merkezleri, iş yerleri, hastaneler, okullar gibi çatıları metrekare olarak daha büyük alanlardır. Bireysel olarak da binalardan toplanabiliyor. Kayıplarla birlikte yaklaşık yüzde 75 oranında verim alabiliyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Yağmur suyunu hasat ederek, depoladıktan sonra toplanan yere en yakın alanda, yeraltında veya tarihte örneklerine rastlanan sarnıç sistemiyle depolarda toplayıp geri basıldığını kaydeden Tanık, "Yağmur suyunu, bina içi temizlikte, borulama sistemini yapabilirsek sifon suyu olarak, yağmursuz olan mevsimlerde bahçe ve yeşil alan sulaması ile araba yıkamada kullanabiliriz. Bunlardan çok ciddi tasarruf edebiliriz. Kış döneminde yağmur suyu hasadı çok önemli, yağmurun bir damlasına bile muhtacız." dedi.
Prof. Dr. Tanık, yağmur suyu hasadı uygulamasının 2 yılda kendini amorti etmesi gibi birçok avantajının olduğunu kaydetti. Bu yöntemin dezavantajlarının da olduğunu anlatan Tanık, sadece uygulayana fayda sağladığını ve maddi gelir elde edilemediği için yerel yönetimlerin buna sıcak bakmadığını bildirdi.
- "Yağmur bahçesi sistemi, kentlere uygulanabilir bir model"
İTÜ Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tuncay da iklim değişikliğinin yansıması olarak bu yıl yaşanan kuralık ve düzensiz yağış paterninin, kentlerde doğa tabanlı çözümlere daha çok yer verilmesi gerektirdiğini belirtti.
Kentin yağmur suyunu doğaya geçirebilen, doğal bir sistemle bunu içinde çevirip tekrar atmosfere gönderebilen bir hale gelmesi gerektiğini belirten Tuncay, şöyle konuştu:
"Peyzaj mimarlığı uygulamalarında yeşilin de devreye sokularak yapılması gereken yöntemler kapsamında bir takım alternatiflerimiz var. Bunlardan biri, İTÜ kampüsünden uyguladığımız yağmur bahçesi. Bu sistem, kente de uygulanabilir bir model. Buradaki ana felsefe yağmur suyu hasadı. Çünkü yağmurlar çok düzensiz, bazen çok aşırı gelecek bazen de bu yıl yaşadığımız gibi uzun kuraklıklarımız olacak. Uzun devreli iklim değerlerine baktığımızda da kuraklık süresinin gittikçe arttığını görüyoruz. Bu açıdan yeryüzüne düşen her zerre yağmuru daha bilinçli kullanmamız gerekiyor. Yağmur suyunu yapılardan toplayabileceğimiz gibi meydanlar, sokaklar, caddeler, yollar ve asfalt yüzeyler gibi açık alanlardan toplamamız ve bulunan en yakın yeşil alana göndermeliyiz. Bu yeşil alanların da suyu tutacak bir topoğrafyaya sahip olması ve suyun filtrelenecek şekilde buradan içeri girmesi gerekiyor."
Prof. Dr. Tuncay, şehirlerdeki peyzaj çalışmalarında yeşil alanla asfalt yüzeyleri ayıran bordür nedeniyle yağmur suyunun yeşile ulaşamayıp kentin bütün kirliliğini mazgal ve rögarlar aracılığıyla doğaya ve denize taşıdığını, yağmur bahçeleri sisteminin bunu engelleyebileceğinin altını çizdi.
- Yağmur suyu doğal yöntemlerle arınıyor
Yağmur suyunu arındırmak için büyük bir arıtma tesisine gerek olmadığına ifade eden Tuncay, "Yağmur bahçeleri, yağmur suyunu çekiyor ve üzerindeki bitkiler kökleriyle gövdeleriyle yapraklarıyla kirliliği filtreliyor. Sonra yatağın içerisine giriyor. Bunun tabanında yine çakıl taşından filtreler var, tamamen doğal malzemeler. Su buradan geçip arınıyor." diye konuştu.
Prof. Dr. Tuncay, yağmur hasadının ev veya ticari alanda uygulandığında suyun bir depoda tutulabileceğini, kent, ilçe ve mahalle bazlı uygulanması durumunda ise suyun toplanma havzasında biriktirilerek, çok daha geniş bir alanın ve fazla sayıdaki nüfusun ihtiyacının sağlanabileceğini belirtti.
İTÜ'deki yağmur hasadı uygulaması kapsamında suyun gölette toplandığını dile getiren Tuncay, "İTÜ'deki bütün yüzeyler, öncelikle yeşil sistemle buluşturuluyor. Bu yeşil sistemin tabanında bulunan perfore bir boru sistemiyle yağmur suları filtrelenerek toplanıyor ve hepsi İTÜ göletinde birleşiyor. Bunları kampüsün açık alan çevre düzenlemesinin hem temizliği hem bakımı hem de kendini sürdürebilmesi için gerekli su ihtiyacı için kullanıyoruz. Yağmur suyunu, binalarımızda sifonlarda, tuvalette, sebze, meyve ve çiçek sulamasında, içmeyeceğimiz ama suya ihtiyacımız olduğu her alanda kullanabiliriz." diye konuştu.
Yağmur hasadı sisteminin kente uygulanmasında yerel yönetimlere önemli bir görev düştüğünü ifade eden Tuncay, yağmur suyunun yeşil alanlara ulaşması için refüjlerdeki bordürlerin kaldırılması, sert zeminlerde geçirimliliğe izin veren malzeme kullanılması ve yeşil alanlarda kendi kendine yeten bitkilerin kullanılması gerektiğini sözlerine ekledi.