Türk Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi tarafından düzenlenen "Türk Edebiyatında Hâtırat" başlıklı konferansta, Dr. İbrahim Demirci, hatıra kelimesinin kökeni ve Türkçedeki kullanımına dair önemli bilgiler paylaşıp hatırat türünün Türk edebiyatındaki serencamını anlattı.
Dr. Demirci “Hatıra, bir yazı türü olarak dünyada da 18. yüzyıldan sonra görülmeye başlamıştır. Bu gecikmenin sebebi, belki de insanlık tarihinde bireyin öne çıkışı, yani kurumlar yerine (prenslik, krallık, kilise gibi) kişinin, insan tekinin öne çıktığı bir zaman ve zeminde oluştuğunu söyleyebiliriz. Hatıra, hatırlanan şey, yadigar, bergüzar, andaç gibi özellikle mutlu günlerin yad edilmesine vesile olan nesneleri de kapsar, fakat hatırat denince öncelikle bir yazı çeşidini anlıyoruz. Devlet adamlarının, büyük askerlerin, bilim adamlarının, sanatçıların hatıraları daha ziyade ilgi çekmekle beraber, daha alt düzeyde toplumda daha küçük roller oynamış sıradan insanların da hatıra yazdıkları olur. Çocukluğumuzda ya da okul yıllarımızda, özellikle yıl sonlarında veya mezuniyete yakın günlerde, hatıra defteri diye bir defter tutulur ve buraya bizi tanıyan, seven öğretmenlerimizin, sınıf arkadaşlarımızın izlenimlerini yazmalarını isterdik.” Dedi.
Hatıra kelimesinin bugünkü anlamıyla Türkçeye girişinin 19. yüzyılın başlarında olduğunu vurgulayan Dr. Demir, Şemseddin Sami Bey'in Kamus-ı Türki adlı sözlüğünde hatıra kelimesinin yer almadığını, ancak "hatar" ve "hatar-ı nâk" (tehlike, tehlikeli) kelimelerinin bulunduğunu belirtti. Muallim Naci'nin, Lügat-ı Naci adlı sözlüğünde hatıraya yer verdiğini ve bugünkü anlamını ortaya koyduğunu dile getirdi. Naci'nin, "havatır" kelimesine de atıfta bulunarak, havatırın daha ziyade insanın iradesi dışında zihnine gelen iyi veya kötü düşünceleri ifade ederek kullanıldığını belirttiğini ekledi.
Dr, İbrahim Demirci “Prof. Dr. Ahmet Kuyaş, tarihçi ve inkılap tarihi uzmanı olarak, Nutuk'un eleştirilebilirliği ve eleştiri yöntemleri üzerine çeşitli programlar yapmaktadır. Nutuk ile ilgili eleştirilerini ve Mustafa Kemal Atatürk'ün bazı gerçekleri hangi sebeplerle değiştirmiş olabileceğini internet ortamında detaylı bir şekilde açıklayan Prof. Dr. Kuyaş'ın yorumları ve değerlendirmeleri oldukça anlamlıdır. Bazen inanılmaz görünebilecek hususlara değinen Prof. Dr. Kuyaş, tarihe dair önemli bilgiler sunmaktadır. Bir diğer önemli isim olan Ziya Nur Aksun, Sultan II. Abdülhamid ile ilgili kapsamlı biyografisini yazarken hatıralara niçin ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini vurgulamıştır. Osmanlı-Rus Harbi dönemine ilişkin olarak Sultan II. Abdülhamid Han zamanında yaşanmış bazı hadiseler hakkında dönemin şeyhülislamı, sadrazamı ve hariciye nazırının hatıralarını yazdığını belirten Aksun, bu metinlerin farklı açılardan değerlendirildiğini ve aynı olayların farklı şekillerde anlatıldığını gözler önüne sermiştir. Sultan II. Abdülhamid Han'a izafe edilen çeşitli hatıra metinlerinin aslında sultanın kaleminden çıkmadığı, başka kimseler tarafından yazıldığı bilinmektedir. Bu kişiler, olayları kendi bakış açılarından anlatmışlar ve Abdülhamid düşmanlarının anlatımlarının aksine durumun farklı olduğunu göstermek istemişlerdir. Bu nedenle, hatıraların başka tanıkların tanıklıklarıyla denetlenmesi gerektiği unutulmamalıdır" dedi.
Dr. Demirci sözlerine şu şekilde devam etti: Türk edebiyatında hatıra türünde pek çok eser yazılmıştır. 16. yüzyılda yaşamış olan şair Zaîfî'nin "Sergüzeşt-i Zaîfî" adlı eseri, nazım-nesir karışık bir hatıra kitabıdır. Ayrıca, Barbaros Hayrettin Paşa'nın hatıralarını da kaleme aldırdığı bilinmektedir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın hatıraları, tarihimiz bakımından ve onun kişiliğini, mücadelelerini, savaşlarını öğrenmek açısından kayda değer bir metindir.
Edebiyatımızda önemli bir yer tutan bir diğer eser de, Ahmet Muhtar Büyükçınar'ın kendi hayat hikayesini anlattığı "Hayatım İbret Aynası" adlı kitaptır. Bu eser, dört cilt halinde yayınlanmış ve sonra tek ciltte toplanarak Ensar Yayınları tarafından basılmıştır. Kitap, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde din eğitiminin durumu, Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi'nin durumu ve genel olarak İslam dünyasında eğitimin durumu hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Türk edebiyatında hatıra denince, Halide Edib Adıvar'ın "Mor Salkımlı Ev" adlı kitabı da anılmaya değerdir. Bu eserde, Halide Edib kendi hatıralarını yazmış ve okuyuculara samimi ve öğretici bir anlatım sunmuştur.
Sonuç olarak, hatıra kitaplarında anlatılanların ihtiyatla karşılanması gerektiği ve başka tanıkların tanıklıklarıyla doğrulanması gerektiği unutulmamalıdır. İnsan belleğinin yanıltıcı olabileceği ve hatıraların bazen kurgulanmış olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle, hatıra eserleri değerlendirirken dikkatli olmak gerekmektedir.