Doç. Dr. Esra Keloğlu, "Türkiye'deki özel televizyonlar, hem içerik hem de teknolojik açıdan Avrupa hatta Amerika ile aynı tür içeriklerle, kaliteli yayın yapıyor." dedi.
Türkiye'de özel televizyonların kurulma serüveninin üzerinden 30 yıl geçti.
1 Mart 1990'da kurulan ilk özel televizyon kanalı Magic Box'ın ardından peş peşe özel kanallar kurularak, yayına başladı.
RTÜK'ten alınan verilere göre, bugün Türkiye'de karasal ortamdan yayın yapan 16 ulusal televizyon, 8 bölgesel televizyon, 151 yerel televizyon olmak üzere toplam 175, uydudan 350 televizyon, kablolu ortamda ise 172 televizyon kanalı yayın yapıyor.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra İlkay Keloğlu, Türkiye'nin ilk özel televizyon kanalı Magic Box ve ardından peş peşe kurulan özel kanalların tarihsel gelişimi ile televizyonculuğun gelişen parametrelerine ilişkin AA muhabirine açıklamada bulundu.
Televizyonun sadece cihaz değil, teknolojik bir sürecin ve hatta ekonomik sistemin bir parçası olduğunu belirten Keloğlu, 1920'lerde görüntülü bir radyo gibi algılanan televizyonun 1950'lerden itibaren dünyanın gelişmiş ülkelerinde yaygınlık kazanmaya başladığını söyledi.
Türkiye'de televizyonun 1968'de düzenli yayın yapmaya başladığını hatırlatan Keloğlu, "Dünyadaki gelişmelere paralel olsa bile televizyonun ülkemizde yaygınlaşması ve örgütlenmesi geç bir dönemde oldu." dedi.
Televizyon yayıncılığının gelişimini üç döneme ayıran Keloğlu, birinci dönemde kamusal yayıncılık, ikinci dönemde özel televizyonların kurulması ve üçüncü dönemin ise bugün yaşanılan dijital süreç olduğunu belirtti.
1 Mart 1990'da Magic Box'ın kurulmasının, dünyada 1980'lerde var olan toplumsal ekonomik gelişmenin devamı ve yansıması olduğunun altını çizen Keloğlu, 1987-1991 yıllarında Anavatan Partisi'nin iktidara geldiğini, bu dönemde kurulan özel televizyonların TRT'nin yayıncılık tekelinin kırılmasına yol açtığını ifade etti.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın 1989'daki Amerika gezisi sırasında Türkiye'de özel televizyon yayıncılığının yapılabileceğini belirttiğini, oğlu Ahmet Özal'ın 1 Mart 1990'da Almanya'dan kiralanan bir televizyon kanalıyla Magic Box ismiyle yayın yapmaya başladığını anımsatan Keloğlu, şunları kaydetti:
"O dönemde bu yayın 'korsan' olarak niteleniyor. Bu yayının yasallık kazanması ancak 1994'teki yeni Radyo ve Televizyon Yasası ile mümkün oluyor. Bu kısım biraz ilginç. Günümüzdekine bağlanan ilginç bir yanı var. Bu yasanın çıkmasını hızlandıran olay, TGRT ve İnter Star gibi kanallarda Saraybosna'da yaşanan olaylar üzerine yapılan dezenformasyon. Halkı tahrik eden haberler nedeniyle yasa 20 Nisan'da kabul ediliyor. Yayıncılık faaliyetinin doğru düzgün yapılması için bir çaba olarak görmek gerekiyor bu yasalaşmayı. Günümüze gelindiğinde dijitalleşmeyle, her şeyin dijital olarak yayınlanabildiği bir mecra olarak televizyonu görmek de mümkün. 1990'larda özel kanallar kurulmasaydı bugün dijitalleşme olur muydu, bilmiyoruz ama bugün televizyonun YouTube'laştığı bir dönemin içindeyiz."
"Özel kanallar, ekonomik politikaların yansıması ve göstergesi"
Özel televizyonların hızlı şekilde arttığını belirten Keloğlu, Magic Box kurulduktan sonra özel kanallarda sansasyonel ve magazinel yayıncılığın ortaya çıktığını, izleyicinin de bundan hoşlandığını ifade etti.
"1990'ların ortasından itibaren liberal ekonomik politikalar uygulanmaya başladı. Özel kanallar, ekonomik politikaların yansıması ve göstergesi. Herkesin istediğini yaptığı, kuralların az olduğu ve daha özgürlükçü bir yapı özel kanalların kurulmasını teşvik etti ve herkes kendi kanalını kurmak istedi." değerlendirmesinde bulunan Keloğlu, kamu yayıncılığında öğretme ve toplumu bilinçlendirme sorumluluğu varken, özel kanalların eğlence içerikli programları ve farklı haberleri bir arada sunma yeniliğini getirdiğini söyledi.
Doç. Dr. Keloğlu, şunları kaydetti:
"Özel kanallar, kimliklerimizi oluşturduğumuz materyalleri sağlıyor. Kadın ya da erkek olmanın toplumsal temelli bir şekilde ne anlama geldiğini, dünya bakışımızı ve değerlerimizi şekillendiriyor. Ortak bir kültür oluşturmaya çalışıyor. Türkiye'de özel kanallar Avrupa'dan daha geç kuruldu. Ama hızlı gelişti ve kısa sürede çok kanal kuruldu. Avrupa ülkelerindeki özel televizyonculuk ile Türkiye'dekini kıyasladığımda çok büyük bir fark da görmüyorum. Türkiye'deki özel televizyonlar, hem içerik hem de teknolojik açıdan Avrupa, hatta Amerika ile aynı tür içeriklerle, kaliteli yayın yapıyor. Özel kanalların pek çoğunda yabancı ortaklıklar da var. Türkiye'nin kaliteli bir teknoloji satın alması dolayısıyla özel kanallarda her geçen gün pek çok farklı içerik izleyici ile buluşuyor. Bu başarı hikayesi 30 yıl gibi bir sürede gerçekleşti, bunu da görmek gerekir."
Keoğlu, her haber yayını ya da program yapan kuruluşun televizyon olmadığını, artık dijital mecradan yayınlar yapıldığını ama isminde "TV" kelimesini geçtiğini anlatarak, "Teknolojik araçlarla stüdyo düzeni olmadan yayın yapan mecralar var. Bunların sayısı da her geçen gün artıyor, yakın zamanda burayla ilgili bir düzenleme yapılacaktır diye düşünüyorum." dedi.
Televizyon kanalların artmasıyla birlikte tek düzeliğin ortaya çıkmaya başladığını ve kanallardaki program yapısındaki farklılıkların da azaldığını vurgulayan Keloğlu, dijitalleşmenin özel kanalların varlığını ve televizyonun etkinliğini yine de bitirmeyeceğini sözlerine ekledi.