Dr. Can Kasapoğlu, ROKETSAN tarafından geliştirilen Yalman silah sistemini ve Türk savunma sanayisine katkılarını AA Analiz’e değerlendirdi.
Geçtiğimiz günlerde ROKETSAN, özgün ve etkili bir çözümü kamuoyu ile paylaştı. Cirit ve Umtas füzelerini aynı kulede bir araya getiren Yalman silah sistemi gelecek vadediyor. Zira dizayn felsefesi, Türk kara birliklerini ve muhtemel ihraç portföyünü, özellikle hibrit harp ve harekat ortamında, geniş spektrumlu tehditlere karşı büyük ölçüde takviye edecek. Ayrıca Yalman, yapısal özellikleri nedeniyle çok önemli ve esnek harekat tasarılarına da uygun.
Yalman hangi dizayn felsefesi ile ilerleyecek?
Yalman’ın prototipi, ciddi ve esnek bir ateş gücüne sahip. Cirit, hızlı ve dinamik yapısıyla, Umtas da IIR (kızılötesi görüntüleyici arayıcı) başlığı, üstün güdüm kabiliyeti ve farklı harp başlıkları seçeneklerinde yüksek tahrip gücü ile ön plana çıkan çözümler. Ancak Yalman, prototipinden çok daha fazlası olmaya aday.
Taktik tekerlekli ya da paletli, zırhlı kara harp platformlarında kullanılmak üzere geliştirilen tek kule & farklı silahlar kombinasyonu kapsamında önümüzde iki ana dizayn felsefesi ve harekat tasarısı esası bulunuyor. Bunlardan ilki, ABD envanterinde bulunan, alçak irtifa hedeflere karşı hava savunma görevleri icra etmek, bunu yaparken, aynı zamanda kara hedeflerini de ateş altına alabilecek kabiliyete sahip olmak üzere dizayn edilen, taktik tekerlekli Stryker zırhlı muharebe tabanlı çözüm. Bahse konu platform, manevra birliklerine eşlik ederek koruma sağlamak üzere tasarlandı. Birçok önemli rakip arasından sıyrılarak başarılı olan Leonardo DRS’in çözümü, Hellfire füzeleriyle birlikte Stinger alçak irtifa hava savunma füzeleri ile 30 mm çapında bir uçaksavar topunu ve 7,62 mm çapında bir makineli tüfeği, güçlü ve esnek bir konfigürasyonda bir araya getiriyor.
Diğer stratejik istikamet ise çok daha “ağır” ve asimetrik harekat zırhlı birliklerin korunması ihtiyacı öncelikli dizayn felsefesi. Rusların, T-72 ana muharebe tankı platformu üzerine kurguladıkları, Terminatör-2 zırhlı muharebe aracı, belirtilen çerçeveye iyi bir örnek teşkil ediyor. İncelemeye konu kara harp aracında amaç, zırhlı birliklere, kendileri için çok tehlikeli olan meskun mahalde destek verecek, çok yönlü ateş gücünü bir ana muharebe tankı platformunda bir araya getirmek. Terminatör-2, 9M120 Ataka güdümlü tank-savar füzeleri, iki adet 30 mm top, iki adet bomba-atar ve 7,62 mm bir makineli tüfek ile tam bir kara harp aracı. Terminatör-2’nin yeni varyantlarının T-72 yerine T-90 ana muharebe tankı platformları üzerine kurulacağını da ekleyelim.
Yalman’ın ilk dizayn felsefesi istikametinde, yani, manevra birliklerine hava savunma yetenekleri ile eşlik eden, aynı zamanda kara hedeflerine karşı da geniş spektrumlu ateş gücünü bir araya getiren istikamette ilerlemesi, kanımızca daha uygun olacak. Bir diğer olasılık da savunma ekonomisi üzerine olası ek maliyeti göze alıp, iki ayrı varyant üzerinden ilerlemek.
Yalman sistemi için Sungur hava savunma füzesi konfigürasyonu seçeneği
Halihazırda parlak bir silah sistemi olan Yalman, bazı dokunuşlar ile çok daha yüksek bir muharip değer kazanabilir. Bunun için benzer segmentteki çözümlere ilişkin literatürü ve trendleri, ROKETSAN’ın ve Türk Kara Kuvvetleri’nin görüşlerine sunmakta yarar var.
Bu kapsamda ilk husus, ABD’nin M-SHORAD (maneuver/short-range air defense) programının tetkik edilmesi ile ulaştığımız sonuçlar. Birçok önemli rakip arasından sıyrılarak başarılı olan Leonardo DRS’in tasarımı, Hellfire füzeleri ile birlikte Stinger alçak irtifa hava savunma füzeleri ile 30 mm çapında bir uçaksavar topunu ve 7,62 mm çapında bir makineli tüfeği, güçlü ve esnek bir konfigürasyonda bir araya getiriyor.
Elbette, Yalman konfigürasyonuna güdümlü füzeler dışında makineli tüfek gibi silahlar eklemlenmesi, öncelikle Türk Kara Kuvvetleri’nin ihtiyaçları kapsamında belirlenecek. Dolayısıyla, böyle bir makalede, harekat ihtiyacı kapsamındaki taktik mülahazalara ilişkin bir konfigürasyon analizi yapmak doğru olmaz. Eğer tercih edilirse, Türk savunma sanayisi, bu segmentte de milli çözümler geliştirmeyi başardı.
Esasen, Yalman’a büyük fark katabilecek başka bir seçenekten söz edebiliriz. Türk savunma sanayiinin milli alçak irtifa hava savunma füzesi çözümü olan Sungur, Yalman kapsamında, taarruz helikopterleri ya da sabit kanatlı hafif taarruz uçakları gibi yakın hava desteği platformları karşısında çok yararlı olabilir. ROKETSAN, Sungur’un 8 kilometre maksimum etkili menzile sahip olduğunu ve 4 kilometre irtifaya kadar geniş bir hedef setine karşı başarı gösterebileceğini belirtiyor. Sungur’u özel bir silah yapan hususlar ise etkili menzili kadar, üstün güdüm sistemleri ve HERİKKS (Hava Savunma Erken İkaz ve Komuta Kontrol Sistemi) ile entegre, ağ-merkezli bir mimari içinde çalışabilmesi. Zira, yeterli sensör füzyonu ve ağ-merkezli mimari olmadan gerek hava savunma sistemlerinin gerek kara harp araçlarının nasıl av olabileceğini, 2. Karabağ Savaşı sırasında, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri karşısında Ermeni unsurlarının imhası ile müşahede ettik.
Yalman’da değerlendirilen mevcut füzelerin, bazı sınırlı durumlarda çok alçak irtifadaki hedeflere karşı etkili olacağı söylenebilir ve bu ifadenin haklılık payı da teorik düzeyde olacaktır. Bununla birlikte, Sungur gibi daha bütüncül bir hava savunma caydırıcı kapasitesinin önemini anlamak için, yakın harp tarihimize göz atmak ve Fırat Kalkanı Harekatı’nı anımsamak zorundayız. 24 Kasım 2016’da Suriye Arap Hava Kuvvetleri’ne bağlı, silahlandırılarak hafif taarruz uçağı haline getirilmiş L-39 Albatros, muhtemelen Kuveyres Üssü’nden kalkarak Suriye’de terörle mücadele harekatı icra eden Türk birliklerine bir saldırı düzenlemiş ve dört şehit verilmiştir. İleri hatlarda görev yapan birliklerle hareket edebilecek, hava savunma görevlerinde de etkin biçimde kullanılabilecek bir platform ile bu tip taarruzların akamete uğratılması mümkündür. Bu noktada, Zıpkın ve Atakan gibi çözümler akla gelebilir. Öte yandan, salt hava savunma görevlerine uygun silahlarla mücehhez söz konusu platformların, hibrit harp gibi karmaşık tehditlerin olduğu bir ortamda, geniş spektrumlu ihtiyaca cevap vermesi mümkün görünmüyor. Oysa, anladığımız kadarıyla, Yalman ile amaçlanan tam da bu, yani, çok sayıda kategorik tehdide karşı tek bir çözümle mukabele etmek.
Geleceği düşünmek: Lazer silahları konfigürasyonu ve İHA-savar yetenekleri
Daha teknoloji-yoğun muhtemel eklentilerden söz etmekte de yarar var. Örneğin, bu makalede de belirtilen ABD Kara Kuvvetleri’nin tercih ettiği Stykyer platformu üzerine inşa edilen çözümün ikinci varyantlarının, 50kW lazer silahları ve bu kapsamda sensör manzumesi ile anti-drone ve düşman havan ve roketleri gibi tehditlere karşı savunma kabiliyeti kazanması amaçlanıyor. Bu yeteneğe, elektronik harp tabanlı soft-kill kabiliyetinin eklenmesi de mümkün. Özellikle, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin mini İHA programları ile Orta Doğu’da asimetrik tehditlerin insansız sistemlere erişimleri düşünüldüğünde, anti-drone kapasitenin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
Kara Kuvvetlerinin manevra birliklerine, İHA-savar yetenekler kazandırılmasının önemini yalnızca asimetrik çatışmalara indirgemek de doğru olmaz. Günümüzde insansız hava araçları, topçu ve füze unsurları için, hedef tespit görevlerinde ve muharebe hasar kıymetlendirmesinde gerçek bir kuvvet çarpanına dönüşmüş durumda. Örneğin, Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri, Suriye’den çıkarılan dersler neticesinde, 152 mm topçu unsurlarına Orlan-10 İHA’ları ile eşlik etmeyi genel bir uygulama haline getirdi.
Özetle, Yalman ile mücehhez kara harp platformlarında, lazer silahları ve elektronik harp kabiliyeti gibi İHA-savar kapasitenin bulunması önem taşıyor.
Platform soruları: Tekerlekli mi paletli mi; insanlı mı insansız mı?
ABD Kara Kuvvetleri, ihale sürecinde tekerlekli ve paletli platform tercihi arasında uzun bir süre kararsız kaldı. Nitekim, o dönemde Leonardo DRS’nin en güçlü rakipleri arasında olan BAE Systems, paletli Bradley zırhlı muharebe aracını esas alan bir konfigürasyonu tercih etmişti. Teorik olarak paletli ve taktik tekerlekli araçların hangi topografik ve lojistik şartlarda en iyi performansı göstereceği, iyi bilinen bir alan. Dolayısıyla, Türk Kara Kuvvetleri’nin, söz konusu sahada da ihtiyaca en uygun çözümü isteyeceği muhakkak. Bir olasılık, ilerleyen dönemde ihraç portföyüne göre taktik tekerlekli ve paletli Yalman varyantlarının esnek olarak uluslararası silah pazarına sunulması.
Son olarak, elbette, konu robotik harp çözümleri ile yükselen Türk savunma sanayisi olunca, akla gelen ilk soru, Yalman’ın insansız bir kara harp platformunda nasıl sonuç vereceği oluyor? İnsansız kara araçları, mayın ve el yapımı patlayıcı imha görevlerinde zaten kullanılıyor. Öte yandan, burada inceleyeceğimiz husus, kinetik taarruz görevlerinde kullanılacak, tam bir muharip kapasite.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle Suriye’deki sınır ötesi harekatların değerlendirilmesi çerçevesinde, insansız kara harp araçları geliştirilmesine yönelik vurguyu birçok kez yaptı. Yani, siyasi irade, SİHA alanındaki endüstriyel ve askeri performansın, diğer boyutlara da hızla teşmil edilmesinden yana. Nitekim, Savunma Sanayii Başkanlığı, bir süredir, ağır, orta ve hafif segmentlerde insansız kara araçları (İKA) üretilmesi için sektördeki paydaşlar ile çeşitli projeler yürütmekte. Yalman düzeyinde bir silah sistemi, ağır segmentte bir İKA için uygun olacaktır. Bu çerçevede FNSS’in, M113 zırhlı muharebe aracı platformu üzerine bir çalışma yaparak “Gölge Süvari” adı altında bir prototip oluşturduğu biliniyor.
Öte yandan, insansız kara araçlarının, kara harp ortamının şartları ve arazinin arızaları nedeniyle, SİHA’lar kadar uygun bir ortamda bulunmadığı not edilmeli. Nitekim Rusların Suriye’de denedikleri Uran-9 birçok sorunla karşı karşıya kalmıştı. Geleceğe yönelik çözüm, elbette daha çok otonomi, makine öğrenimi ve etkin yapay zeka algoritmaları. Bununla birlikte, otonom kara harp araçları üretimi, SİHA’larda otonomiye göre çok daha zor. Zira, kara araçlarının dünya modelleri ve kara harp ortamının bileşenleri, bir SİHA’nın “dünyasına” göre çok daha karmaşık. Dolayısıyla yakın dönemde Yalman’ın, insanlı platformlarda kullanılacağı, müteakip olarak otonomi kabiliyeti kısıtlı, operatör tarafından komuta edilen insansız kara harp araçlarının gündeme gelebileceğini değerlendirmekteyiz.
Son olarak, Yalman için bir diğer insansız seçeneğin, Türk savunma sanayisinin son dönemde ivme kazandığı, su-üstü deniz harp platformları olabileceğini de ekleyelim. En nihayetinde, Suriye, Irak gibi sınır bölgelerindeki problematik güvenlik durumu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uzak coğrafyalarda daha yoğun varlık göstermeye yönelik askeri siyasası göz önünde bulundurulduğunda, Yalman silah sisteminin büyük bir ihtiyaca cevap vereceği görülüyor. Tek kulede farklı silahları birleştiren bu dizayn, esnek yapısıyla birçok harekat tasarısına karşılık verecek kapasitede.
[Dr. Can Kasapoğlu EDAM Güvenlik ve Savunma Programı Direktörüdür]