Türk bilim insanları 6. Ulusal Antarktika Bilim Seferi kapsamında canlı ve yer bilimlerine ilişkin çalışmalar yürütürken deniz seviyesi, buzul değişimleri, biyoçeşitlilik, DNA izolasyonu üzerine yaptıkları araştırmalarını "Antarktika’ya taşıdılar.
Türk bilim insanları 6. Ulusal Antarktika Bilim Seferi kapsamında canlı ve yer bilimlerine ilişkin çalışmalar yürütürken deniz seviyesi, buzul değişimlerinin incelenmesi, zooplankton, omurgasızlar, deniz canlıları, bakteriler, biyoçeşitlilik, DNA izolasyonu üzerine yaptıkları araştırmalarını "bilim ve barış kıtası" olarak adlandırılan Antarktika’ya taşıdılar.
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde, TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinasyonunda gerçekleştirilen Ulusal Antarktika Bilim Seferi, Türk Bilim İnsanlarının bir nevi dünyanın güneyindeki laboratuvarı oldu. Bilim sefer yolcuları araştırmalarını tamamlayarak 8 Mart'ta Türkiye'ye dönmüştü.
İklim değişikliği üzerine araştırmalar
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğüne bağlı Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü Su Ürünleri Bölüm Başkanı ve Su Ürünleri Yüksek Mühendisi Alpaslan Kara yaptığı değerlendirmede "Elde edeceğimiz her bilgi Antarktika deniz ekosistemini daha iyi anlamamız açısından bize çok önemli bilgiler sağlayacak" yorumunu yaptı.
Kara, bölgede dağılım gösteren krilleri erken yaşam evreleriyle zooplankton adı verilen hayvansal organizmaların tür çeşitliliğini, genetik yapılarını, okyanustaki miktarları ve tüm bu konuları etkileyen çevresel şartları araştırdıklarını ifade ederek "Bu konularda araştırma yapmamızın iki önemli sebebi var; Antarktika sert iklim koşullarına sahip ancak, iklim değişikliğine karşı da bir o kadar hassas bir alan. Aynı şekilde çalıştığımız canlılar da dünyada ilk ve en çok etkilenenler" ifadelerini kullandı.
"Bu canlıların takip edilmesi iklim değişikliğinin dünyada ileride ne gibi etkileri olacağının tespiti için bize çok önemli ipuçları sağlayacak." diyen Kara sözlerini şöyle sürdürdü:
"İkinci önemli husus da bu canlılar besin zincirinin en altında yer alıyor. Penguenler, bazı fok türleri ve balinalar kriller ile besleniyor. Yavru balıklar ve küçük formdaki canlılar ise zooplankton ile beslenmekte. Dolayısıyla bu canlıların biyolojileri ve genetik yapıları ile ilgili elde edeceğimiz her bilgi Antarktika deniz ekosistemini daha iyi anlamamız açısından bize çok önemli bilgiler sağlayacak. Biz de bu doğrultuda, Horseshoe Adası çevresi olmak üzere Antarktika'daki çalışmalarımıza devam ediyoruz"
-"Antarktika, küresel ısınma etkilerinin en yoğun şekilde gözlemlendiği yer"
Erciyes Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Ana bilim Dalı Prof. Dr. Mehmet Gökhan Halıcı, Antarktika’ya 3'üncü, Horseshoe Adası’na ise ilk gidişi olduğunu hatırlatarak, "Amacım Horseshoe Adası’nın liken bioçeşitliliğini belirlemek. Liken türlerini belirlerken biz morfolojik ve anatomik yöntemlerin yanı sıra DNA barkodlama dediğimiz moleküler yöntemleri de kullanıyoruz. Daha önce İngilizler tarafından Horseshoe Adası’nda 29 liken türü rapor edilmişti.
Biz adada buzulla kaplı olmayan her yerde arazi çalışması yapma imkanı bulduk ve bu çalışmaların sonucunda yaklaşık 100’e yakın liken türü topladığımıza inanıyoruz. Topladığımız bu örneklere, laboratuvarımızda çalıştıktan sonra türlerini belirleyeceğiz ve Horseshoe Adası’nda bu liken türlerinin nerelerde bulunduğuna dair bir haritalandırma yapacağız." yorumunu yaptı.
"Uluslararası hakemli bilimsel dergilerde sonuçlarımızı yayınlamayı planlıyoruz." diyen Kara şöyle devam etti:
"Horseshoe Adası’nın kayaç çeşitliliği son derece fazla, likenlerin de büyük bir çoğunluğu kaya veya toprak üzerinde gelişim gösteriyor. Bu da liken çeşitliliğinin çok zengin olduğunun kanıtı. Likenler, Antarktika karasal vejetasyonunun en baskın elementleri olduğundan dolayı önemli. Antarktika kıtası Türkiye’nin 18 katı büyüklüğünde olmasına rağmen sadece 2 tane çiçekli bitki türü, 150 civarında kara yosunu türü ve 500 civarında liken türü var.
Antarktika insan elinin değmediği aslında doğal bir laboratuvar, küresel ısınmanın etkilerinin en yoğun bir şekilde gözlemlendiği yer. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda bu liken biyo çeşitliliğini takip ederek, küresel ısınmanın canlılar üzerinde ilk etkisini görmemiz mümkün olabilecek"
"Buradan çıkacak dünya içi yeni türleri literatüre kazandırmayı amaçlıyoruz"
Moleküler biyoloji alanında çalışmalar yürüten Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Karadayı, mikrobiyal genetik ve biyoteknoloji çalışmaları sürdürdüğünü ve Horseshoe Adası’nda projeleri kapsamında permafrost ve buzul bölgelerde saha çalışması yaptığını söyledi.
Karadayı, "Buralardan özellikle kriyokonit ve sediment örnekleri topluyorum. Bu örneklerin ileri çalışmaları ülkemizde Atatürk Üniversitesi araştırma laboratuvarlarında gerçekleştirilecek. Projemiz kapsamında öncelikle örneklerin mikrobiyal biyoçeşitliği çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Metagonomik yaklaşımlarla mikrobiyal biyoçeşitliliği aydınlatacağız. Bu sayede literatürde Horseshoe Adası ile ilişkili eksikliği gidermeyi amaçlıyoruz. Aynı zamanda buradan çıkacak dünya içi yeni türleri de literatüre kazandırmayı amaçlıyoruz" değerlendirmesini yaptı.
Projesinin ikinci kısmında çalışmalardan elde ettikleri örneklerin kültüre bağımlı çalışmaları yapmak suretiyle proteaz, lipaz ve amilaz enzimlerini üreten ticari öneme sahip mikropbiyal izolatların yerli bir kültür koleksiyonunu oluşturmayı hedeflediklerini ifade eden Karadayı şöyle devam etti:
"Soğuk aktif enzimler tıptan kozmetiğe, yenilenebilir enerjiden deterjan endüstrisine kadar pek çok alanda yaygın kullanım özelliğine sahip olduklarından dolayı yüksek ticari öneme sahipler. Örneklemek gerekirse; deterjan endüstrisinde soğuk aktif enzimlerin kullanılmasıyla geliştirilen preparatları günümüzde daha düşük sıcaklıklarda lekelerin çıkarılması için kullanmaktayız.
Örneğin lipaz enzimleri projemizin konusu olup, lipaz enzimleri bu teknolojide yağ lekelerinin çıkarılmasında, proteaz enzimleri protein yönünden zengin kan lekelerinin çıkarılmasında, amilaz enzimleri ise nişasta yönünden zengin yemek lekelerinin çıkarılmasında kullanılmakta. Biz de özellikle projemizde bu üç enzime ticari önemlerinden dolayı odaklandık.
Sonuç olarak projemiz ile Horseshoe Adası’nın mikrobiyal biyoçeşitliliğinin aydınlatılmasına katkı sağlanmış olacak ve soğuk aktif enzim üreten mikrobiyal izolatlar ile benzer teknolojilerin milli olarak geliştirilmesine kapılar aralanacak. Böyle bir çalışmanın içerisinde aktif bir bilim insanı olarak bulunmaktan ve birden fazla kıymetli çalışmanın yürütüldüğü TAE seferinin bir mensubu olmaktan mutluluk ve onur duyuyorum"
"Gölün oluşum ve evrelerini inceledik"
Abant Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Prof Dr. Okan Külköylüoğlu da yaptıkları araştırmalarda, Horseshoe Adası’nda bulunan gölün tarihini, jeolojik zamanda geçirdiği evreleri incelediklerini ifade ederek, " Bunun için aşağı kısma suyun yaklaşık 3 metre dibine kor örneklemesi gönderdik. Bu örneklemelerde plastik borularla aşağıya indik ve oradan yaklaşık 1 buçuk metre boyunca toprağın, sedimenin içine girerek yeterli örnek alıp yukarı çıkardık. Bu örnekler daha sonra laboratuvarda ince ince santim santim kesilerek her bir santimdeki fosil kalıntılara bakılacak ve buradan gölün yaş tayini yapılacak. Bu gölün oluşumuyla ilgili önemli bilgiler verecek." dedi.
"Gölün suyuyla ilgili yaptığımız dip araştırmalarında, dip seviye sıcaklığın yaklaşık 5 derece olduğunu fakat yüzeye yakında 0.5 derecelerde olduğunu tespit ettik. Oksijen bakımından gölün dip kısmı oldukça zengin, yüksek bir oksijeni var yaklaşık olarak 15 mg/ litre olarak ölçtük ve bu da bir takım fotosentetik aktivitenin devam ettiğini gösteriyor" diyen Külköylüoğlu şunlara vurgu yaptı:
"Kamera görüntülerinde gölün dip kısımlarının bazı yerlerinde fotosentetik aktiviteyi sağlayan su yosunlarını tespit ettik. Bu çalışmada Kanada’dan gelen doktora öğrencilerimizden Yohanna Kristen yardımcı oldu, temelde onun proje çalışmalarından biriydi. Çalışmalarımız bir kısım örtüştüğü için birbirimize yardım ettik. Önemli olan burada ki gölün oluşum tarihi ve bu göldeki biyolojik çeşitliliğin ve canlılığın bu süreçte hangi evrelerden geçtiğini anlamaya çalışmak.
Dolayısıyla gölün, öncelikle geçmiş yapısını öğrendiğimiz zaman gelecekte de iklim değişikliğinden nasıl etkilenebileceğini tahmin etmek. Bu bilgiler çok faydalı olacak. Şunu da biliyoruz ki; yaptığımız çalışmaların çoğu bu noktada ilk. Literatüre de ilk bilgiyi kazandırmış olacağız. Göl şu anda yaklaşık 63 cm buzla kaplı ve biz bunu delerek, gerek su gerekse toprak sediment örnekleri alarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bizim için bu konu önemli çünkü Türkiye’den ve dünyadan ilk olarak tespit etmeye çalışacağız.
" Kayaçların hangi derinlikte oluştuğunu ve yüzeye nasıl çıktığını bulmaya çalıştık"
Çukurova Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Doç Dr. Fatih Karaoğlan ise ekibiyle birlikte Horseshoe Adası’nın son yükselim jeolojik zaman içerisinde tarihçesini araştırdıklarını ifade etti. Karaoğlan, "Hedefimiz topladığımız kayaçlar içerisinden bazı mineralleri çıkararak bunlar üzerinde öncelikle bu kayacın hangi derinlikte oluştuğunu hesaplamak ve daha sonra da yüzeye nasıl çıktığını bulmaya çalışmak. Adanın her iki tepesi granitlerden oluşuyor. Bunlarla olan ilişkisine bakacağız. Bu yükselim sırasında nasıl bir birliktelik vardı ya da nasıl bir farklılık vardı bunu ortaya koymaya çalışacağız" dedi.
"Meteorolojik ve oşinografik ölçümler icra ettik"
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı adına sefere katılan Deniz Yüzbaşı Kübilay Dökümcü, görev yaptığı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın geçmiş dönemlerde bölgede icra ettiği deniz dibi haritalandırılması kapsamında elde ettiği verilerle sefer ekibinin bulunduğu Betanzos gemisinin kıyıya geçmiş dönemlere göre daha yakın bir mesafede bulunduğunun altını çizerek şu yorumu yaptı:
" Bu sefer kapsamında meteorolojik ve oşinografik ölçümler icra ettik. Meteorolojik ölçümler kapsamında intikal rotaları üzerinde ve Horseshoe Adası'nda hava sıcaklığı, atmosferik basınç, atmosferik nem, deniz durumu, dalga boyu ve yüksekliği gibi veriler sağlayıp, oşinografik ölçümler kapsamında deniz yüzeyinden deniz dibine doğru deniz suyu sıcaklığı ve tuzluluğu verileri ile oşinografik profil elde ettik"
Emniyetli seyre yönelik bilgiler toplandı
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Albay Cenk İlgü, kutup ve Antarktika bölgesinde Türk Deniz Kuvvetleri’nin gelecek dönemlerde icra edebileceği görevler öncesinde saha etüdü yapmak, meteorolojik, oşinografik veriler toplamak ve tecrübe edinmenin önemine dikkati çekerek şunları söyledi:
"Betanzos gemisi ile icra ettiğimiz seyir periyodunda, gemi ile ilgili Antarktika bölgesinde emniyetli seyre yönelik usuller ve acil durumlarda uygulanabilecek hal tarzlarına yönelik bilgiler topladık. En önemlisi Antarktika bölgesinde seyir ile ilgili 12 yıllık tecrübesi bulunan gemi kaptanıyla bilgi alışverişinde bulunduk. Sanırım bundan sonraki periyotta aynı şekilde bilgiler toplamaya devam etmek istiyoruz"
Salgın şartlarına rağmen tüm önlemler alındı
Antarktika kutup bilim seferleri ile olan ilişkilerinin 2016 yılında başladığını ve bu süreçten beri seferlerde, öncesinde tıbbı danışmanlık, sefer sırasında ise tıbbı destek vermeye çalıştıklarını ifade eden Çapa Tıp fakültesi Sualtı Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı Doktor Selahattin Çakıroğlu ise şunları hatırlattı:
" Her yıl katılımcılara detaylı muayenelerini ve tetkiklerini yaparak sefere uygunluk durumlarını belirliyoruz. Özellikle kıtada diş problemleri yaşamamak adına mutlaka diş hekimine görünmelerini istiyoruz. Bu yıl sefer salgın şartlarında yapılırken bunu için önlemler alındı. Her ülkenin Antarktika ya giriş prosedürü var, PCR ve karantinalar gibi bu konularda sefer kapsamında bizde bunları gerçekleştirdik."
Çakıroğlu sözlerini şöyle tamamladı:
"Tüm PCR testlerimizin negatif çıkması sonucunda tüm katılımcılarla birlikte kıtaya ulaştık. Önlem olması amacıyla, gemiye bindikten sonra, maske mesafe kuralına uyduk. Yanımızdaki hızlı testler ile sefer katılımcılarını testlerini aldık. Sefer sırasında az sayıda yumuşak doku travmaları yaşandı. Bunlara yönelik tedavilerimizi uyguladık.
Gemi seyri sırasında açık denizden geçerken hareket hastalığını gözlemledik ve buna yönelik tedavi uyguladık. Sefer sırasında sürekli bir tıbbi destek ihtiyacı olmuyor, bu sebeple bende sefer sırasında diğer katılımcıların çalışmalarına yardım etmeye çalıştım. Bilim insanlarının örnek almasına ve ağır ekipmanların taşınmasına yardımcı oldum."