TBMM (AA) - TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Boğaziçi Üniversitesindeki olayların, profesyonellerin organize ettiği eylemler olduğunu belirterek, "Bazı terör örgütleriyle bağlantılı, eylem profesyonelleri, Boğaziçi Üniversitesindeki rektör atamasını bahane ederek oradaki havayı canlı tutmaya çalışmış, bunu Türkiye'de başta İstanbul ve Ankara olmak üzere sokaklara yaymaya yönelik bir eylem içerisindedir. Türkiye benzer olayları daha önce yaşadı. Bu konuda devlet müteyakkızdır." dedi.
Şentop, CNN Türk'te katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Melih Bulu'nun atanmasının ardından başlatılan eylemlerin hatırlatılması ve rektör atamaları ile atama yöntemine ilişkin soru üzerine Şentop, Boğaziçi Üniversitesindeki olayların rektör atama yöntemleriyle ilgili olmadığına vurgu yaptı.
Boğaziçi Üniversitesine rektör atamasının ilk kez yapılmadığına dikkati çeken Şentop, şu ifadelere yer verdi:
"Boğaziçi Üniversitesindeki eylemlerin, profesyonellerin organize ettiği eylemler olduğunu düşünüyorum. Nitekim dün akşam Kadıköy'de yaşananları gördük. Görüntülerde polis araçlarını tekmeleyen, çöp bidonların yollara koyan, barikatlar kurmaya çalışan kişiler var. Ayrıca gördük ki gözaltına alınanlar arasında 108 kişiden 79'unun terör örgütlerine mensup ve ilişkili kişiler olduğuna dair, İçişleri Bakanlığının, İstanbul Valiliğinin açıklaması var. Ayrıca görüyoruz ki gözaltına alınanların önemli bir kısmı, yarıdan fazlası öğrenci değil. Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olmayanlar da var aralarında. Dolayısıyla bu eylemlerin, eylem profesyonelleri var terör örgütlerinin de kontrolünde olanlar, bunlar tarafından organize edildiğini, dün akşam itibarıyla da bu organizasyonun Boğaziçi Üniversitesine rektör ataması meselesi de değil, Boğaziçi Üniversitesine rektör atamasını bahane ederek bu şekilde bir eylem konusunu gündemde tutarak bunları genişletmek, Gezi olaylarındaki eylemlere benzeyen bir noktaya taşımak için bir geniş organizasyonun bir çekirdeği olduğu kanaatindeyim. Dün akşam yaşananlar, Ankara'da da eylem oldu, bunu gösteriyor. Bir rektör ataması tartışması falan değil mesele esasen."
Rektörlerin göreve gelmesiyle ilgili konunun ayrı olduğunu ve bunun üniversitelerin, YÖK'ün yapılanmasıyla ilgili daha genel bir "üniversite reformu" bağlamında tartışmayla bağlantılı olması gerektiğini söyleyen Şentop, 1992'den itibaren öğretim üyeleri arasında rektörlük için seçim yapıldığını, bunun sonucunda belirlenen ilk 6 kişinin isminin YÖK'e gittiğini, YÖK'ün bu sayıyı 3'e indirerek Cumhurbaşkanına sunduğunu ve daha sonra rektör atamasının gerçekleştiğini anlattı.
Şentop, YÖK'e giden 6 isim arasında sadece kendisine oy vermiş kişinin de bulunduğunu ve bazen o kişinin de atandığını anımsattı.
Söz konusu yöntemde, üniversitelerde farklı yapılaşmalara sebebiyet verildiğinin de görüldüğünü, bundan şikayetçi olan akademisyenlerin sayısının az olmadığını dile getiren Şentop, "Göreve gelen rektöre oy verenleri rektörün kayırdığını, akademik kadro vermeden ofis tahsis edilmesine kadar döner sermayeden yararlanmalarına kadar birçok konuda rektöre oy verenler ile vermeyenler arasında ayrışmaların olduğunu da görüyoruz. Bu şekilde üniversitelerde kamplaşmalara ve bazı adaletsiz uygulamalara sebebiyet veren yönü de vardı. Bunun neticesinde bu mudur karşılığı, tartışılabilir. Yeni sistem değil de önceki sistem iyiydi ya da sadece öğretim üyeleri seçsin şeklindeki yaklaşımlar da doğru değil." değerlendirmesini yaptı.
Şentop, üniversitenin finansmanından yönetim kurullarının oluşturulmasına, üniversitenin akademik ve idari işleyişinin birbirinden belki ayrılması ve YÖK'e kadar bütün bu konularda üniversite reformu bağlamında bir tartışmanın yapılabileceğini kaydetti.
Boğaziçi Üniversitesindeki olayların ise rektörle ilgili olmadığını, akşamki olayların bunu açık şekilde gösterdiğini belirten Şentop, "Bazı terör örgütleriyle bağlantılı, eylem profesyonelleri Boğaziçi Üniversitesindeki rektör atamasını bir bahane ederek oradaki havayı canlı tutmaya çalışmış, bunu Türkiye'de başta İstanbul ve Ankara olmak üzere sokaklara yaymaya yönelik bir eylem içerisindedir. Türkiye benzer olayları daha önce yaşadı. Bu konuda devlet müteyakkızdır. Bu bakımdan bu tür niyetler içerisinde olanlar; Türkiye'de asayişi bozmak, terör eylemleri organize etmek, Türkiye'yi yönetilemiyormuş görüntüsü vermek gibi bir hedef içerisinde olanlar, bunlara destek verenler karşılarında hukuku, yargıyı, güvenlik güçlerini bulacaktır. Bunlara göz açtırılmayacağını çok net bir şekilde ifade etmek isterim. Ama üniversite reformu tartışması bu bağlamdan ayrılmalıdır." açıklamasını yaptı.
- HDP Eş Genel Başkanları Sancar ile Buldan'ın ziyareti
HDP Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan'ın hafta başında kendisine yaptıkları ziyarette ele alınan konuların sorulması üzerine Şentop, Sancar ve Buldan'ın siyasi partilere yapacakları ziyaretler hakkında kendisine bilgi verdiğini ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Selahattin Demirtaş kararı ve 6-8 Ekim 2014'te 37 kişinin hayatını kaybettiği Kobani olaylarıyla ilgili aralarında milletvekillerinin de bulunduğu davayla ilgili başlıkların ele alındığını bildirdi.
Bu dava kapsamında Meclis'e gelen fezleke bulunmadığını dile getiren Şentop, milletvekilleri hakkında düzenlenen fezlekelerin içeriğiyle ilgili olarak Meclis Başkanlığının denetim yetkisinin bulunmadığını, Başkanlığın usule ilişkin bir denetim yaptığını söyledi.
- "AİHM'in Demirtaş kararı, daha önce benzeri olmamış bir karar"
AİHM'in Demirtaş kararının, "daha önce benzeri olmamış bir karar" olduğuna dikkati çeken Şentop, şöyle konuştu:
"AİHM bu tür kararlarda sözleşmeye aykırı bir durum varsa, ihlal kararı veriyor ve bunu gönderiyor. İhlal kararı, bizim Ceza Muhakemeleri Kanununa göre yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden birisi. Bu kararda AİHM diyor ki, 'derhal serbest bırakılsın.' Bu konuda, böyle bir kararı AİHM veremez. Ancak diyebilir ki ihlal vardır, o ihlal kararı üzerine bizim mahkemelerimiz kendi mevzuatına göre yapar, yapacaktır.
İlk defa bu şekilde, Avrupalı bir siyasetçinin çağrısı gibi, 'şöyle olsun' gibi mahkemeye talimat veren bir karar var. Kararda, daha vahim bir husus var. Dava açılan ama henüz dosyası tamamlanmamış, tekemmül etmemiş ve mahkemenin henüz karar aşamasına gelmemiş bir konuyla ilgili de AİHM karar veriyor. Aslında oraya götürülen, dava edilen konu, 2016 ve 2018 yılları arasındaki bir tutuklulukla ilgili. Bu karar, siyasinin ötesinde mahkemenin kendi yetkilerini ve bugüne kadarki teamüllerini, oluşmuş istikrarlı kararlarını aşan, onun dışına çıkan bir siyasi çağrı gibi bir karar. Bu daha vahim. Teknik olarak 2016-2018'deki tutukluluk kararıyla ilgili açılmış bir dava bu. Bununla ilgili karar vermesi gerekirken 2019 Eylül'deki bir tutuklulukla ilgili ki, onunla ilgili Türkiye'den bir görüş almamış kararı verdiği sırada. Türkiye'den ocak ayında bununla ilgili görüş soruyor. Dolayısıyla AİHM tarihinde ilk defa bu şekilde, önünde derdest duran, henüz bakmadığı bir dosyayı da içine alacak şekilde bir karar verdiğini görüyoruz. O dosya ile ilgili Anayasa Mahkemesi süreci devam ediyor. AİHM'in bunu beklemesi lazım. Ama onun kararını da bunun içerisine koymuş.
Bu konuda gerek Türkiyeli hakim gerekse de Gürcistanlı hakimin de muhalefet şerhlerinde açıklamaları var. 'Böyle bir şey olamaz. Biz bu davaya bakmıyoruz, bakmadığımız davayla ilgili nasıl karar veriyoruz.' diye. Dolayısıyla AİHM'in kararını mesela Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi veya oradaki siyasetçiler dile getirmiş olsalar siyasi bir görüştür denilebilir. Doğru, yanlış tartışılır. Ama bunu bir mahkeme olarak AİHM'in yapması çok şaşırtıcı bir şey. Böyle olunca bu sefer, siyasi bir kararın ötesinde, kendi yetkilerini aşarak ortaya koyduğu bir karar. Böyle bir karara sadece Türkiye değil, başka ülkeler de benzer şekilde uyup uymamayı tartışabilir. Burada da bir karar düzeltme veya kararın gözden geçirilmesine dair bir hüküm var. O konuda AİHM'e bir müracaatın yapılabileceğini düşünüyorum."
- Milletvekillerinin Kovid-19'a karşı aşılanması tartışmaları
Milletvekillerine Kovid-19 aşısının yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir soru üzerine de Şentop, milletvekillerinin gerek Meclisteki gerekse Meclis dışındaki çalışmalar nedeniyle tehdit altında bulunduğunu, toplumun risk taşıyan en büyük kesimini oluşturduğunu söyledi.
15-20 gün öncesi verilerine göre, Türkiye genelinde virüse yakalanan vatandaşların nüfusa göre oranının yüzde 2.8, milletvekilleri arasında ise bu oranın resmi kayıtlara göre yüzde 24.3 olduğunu bildiren Şentop, bu oranın normalin yaklaşık 10 katı olduğuna dikkati çekti.
Milletvekillerine aşı yapılıp yapılmaması konusunda bazı tartışmaların olduğunu anımsatan Şentop, şunları kaydetti:
"Bazı tepkileri çok tuhaf karşılıyorum. Bunları yazanları biraz patolojik görüşler, tipler olarak düşünüyorum. Yani, 'Milletvekilleri ölsün.' Bunu mu istiyorsunuz? Bu mudur yani? Milletvekillerine, milletvekili oldukları için bir ayrıcalık tanınarak aşı yapılsın demiyoruz. Dediğimiz şudur: Türkiye'de genel oran yüzde 2.8 iken milletvekilleri arasında bu oradan yüzde 24.3 ise onun için yapılsın diyorum. Toplumun hangi kesimi normal orana göre 10 kat etkilenmişse onlara aşı yapılmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuda yeni aşılar geldi. Muhtemelen bir planlama yapılacak. Kovid-19'u geçirenler, sağlıkçı olması nedeniyle aşı olanlar, yaşı itibarıyla aşı olanların sayısını düştüğümüzde 200 civarında milletvekiline aşı yapılması söz konusu olacaktır. En kısa zamanda aşının yapılması gerekir. Bu sadece milletvekilleri açısından değil temasta bulundukları insanlar açısından da bir koruma teşkil edecektir, diye düşünüyorum".
(Bitti)