İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi'nde (Stratcom Summit '21) "Stratejik İletişim ve Bilgi Savaşları" oturumu gerçekleştirildi.
Oturumda konuşan Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Üyesi ve Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Özkır, stratejik iletişim yönetimi ve kamu diplomasisi kavramları ile stratejik iletişimin temel unsurlarına ilişkin bilgi verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya 5'ten büyüktür." ifadesini hatırlatan Özkır, Türkiye'nin sadece askeri, diplomatik, dış politika anlamlarında değil insani, vicdani anlamda bir iyilik ülkesi olarak da kendisini var ettiğini ve küresel ölçekte bir tezi olduğunu belirtti.
Türkiye'nin vicdan odaklı iyilik yaklaşımı konusunda son yıllarda ortaya koyduğu performansın gerçekten çok önemli olduğunu, bunun dünya tarafından da takdir edilip kabul gördüğünü anlatan Özkır, küresel insani raporlara göre Türkiye'nin son 5 yılda en fazla insani yardım yapan ülke konumunda olduğunu dile getirdi.
Yusuf Özkır, bu durumun Türk toplumuyla da alakalı olduğuna işaret ederek, "Ülkemizi, ülkemizin siyasetini, Sayın Erdoğan'ın siyasetini, yaklaşımını destekleyen kültürel kodlar Türkiye'de çok derinlere uzanıyor. Mesela, zorda olana elini uzatma kültürü çok yaygın. 'İyilik eden iyilik bulur' yaklaşımı çok yaygın. İyiliği çoğaltma çok yaygın. Gücün yettiği ölçüde ihtiyaç sahibinin yanında olmak çok yaygın." diye konuştu.
Türkiye'nin küresel ölçekte iyilik anlamındaki yaklaşımının yardımlar çerçevesinde olduğunu ancak bir taraftan da Türkiye'nin yumuşak gücünü oluşturan medya organları aracılığıyla da ciddi şekilde desteklendiğini belirten Özkır, "Anadolu Ajansının 13 dilde, TRT'nin farklı dillerde gerçekleştirdiği yayınların bu anlamda ciddi bir pozitif etki oluşturduğunu söyleyebiliriz." dedi.
Yusuf Özkır, Türkiye'nin küresel insani yardımlar raporu verilerine göre, 2017, 2018, 2019'da "en cömert ülke" seçildiğini, 2015 ve 2016'da en cömert ikinci ülke konumunda olduğunu anımsatarak, son 5 yılda Türkiye'nin farklı ülkelere 35 milyar dolar insani yardım yaptığına dikkati çekti.
Türkiye'nin Kovid-19 salgını sürecindeki yardımlarına da değinen Özkır, "Bütün dünyanın bu zor süreci geçirdiği dönemde Türkiye, hem kendisi bu süreci yaşadı hem bir taraftan da 160'a yakın ülkeye tıbbi cihaz ve malzeme gönderdi. O gönderilen malzemelerin üzerinde yazan Mevlana'ya ait 'Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var.' yazısı da Türkiye'nin temel duruşunu göstermesi açısından önemliydi. Türkiye'nin iyiliksever yaklaşımının farklı ülkelerde de bir yankı oluşturduğunu gördük. Uzun süreli, kalıcı etki oluşturabilmek için toplumsal dinamiklere ulaşmak ve yakalamak lazım." diye konuştu.
Türkiye'nin salgında İtalya, İsveç, Almanya ve İrlanda'ya yaptığı yardımlar sonrası, bu ülkelerin bazı vatandaşlarının teşekkür mesajlarını içeren videolardan örnekler gösteren Özkır, "Türkiye son yıllarda askeri kapasite, savunma sanayi, dış politikasındaki hareketlilik, ekonomi gibi pek çok bağlamda gündemde. Ama esas gündemde olduğu bir konu da dış yardımlar. Türkiye, bu dış yardımlar sayesinde insanların gönüllerini kazanmakta, uzun vadeli sonuç oluşturacak şekilde herhangi bir çıkara, pragmatizme dayamadan adımlar atmakta. Bununla stratejik iletişim ve kamu diplomasisi bağlamında önemli bir sonuç elde ettiğini ve Türkiye imgesini küresel ölçekte iyilikle eş değer şekilde bir noktaya getirdiğini söyleyebiliriz." ifadelerini kullandı.
- "Bu şirketlerin kendisi ulus ötesi, devlet ötesi birer aktöre dönüşmüş durumdalar"
AA Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Çağlar da dijital medyanın hiçbir devletin boş bırakmaması gereken güç alanı olduğuna dikkati çekerek, bu konuda güçlü altyapısı ile avantajlı olan devletlerin regülasyona başladığını söyledi.
Sosyal medya mecralarının şeffaflık raporlarına bakıldığında kayda geçmeyen taleplerin olduğuna işaret eden Çağlar, "Merkez ülkelerin idari talepleri karşılık bulurken, siz Türkiye'den ya da dünyanın başka bir yerinden bu talepte bulunduğunuzda mahkeme kararı getirmek zorundasınızdır. İdari kararlarla işlem yapılmaz hatta mahkeme kararıyla da çoğu zaman işlem yapılmaz. Yani işin içerisinde devletler var. Bu şirketlerin kendisi ulus ötesi, devlet ötesi birer aktöre dönüşmüş durumdalar." dedi.
Yeni medya mecralarında hakikatin kurgulanabildiğine işaret eden Çağlar, "Ne yapıyoruz? Hakikati öldürüyoruz, yerine bir şey diriltiyoruz, bir şey dikiyoruz. Diktiğimiz şeyin hakikat olduğunu iddia ediyoruz ve esas öldürdüğümüz hakikati savunanlara ya da onun yasını tutanlara da çılgın, deli, kaçık muamelesi yapıyoruz." ifadelerini kullandı.
Bu şekilde, ifade özgürlüğü, hürriyet, demokrasi, insan hakları kavramının içinin boşaltıldığını kaydeden Çağlar, "Onun içini yeniden dolduruyoruz ve onun hakiki anlamına karşı kullanıyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Duygusal çıkarların, ekonomik çıkarların ifade özgürlüğünün yerini aldığını dile getiren Çağlar, "Düşünsenize sizinle benim sosyal medyayı kullanan iki insan olarak ya da konuya ilgili iki insan olarak, iki uzman olarak ifade hürriyeti üzerine yapacağımız sosyal medyadaki tartışmanın bağlamı, sınırları bu bahsettiğimiz ulus ötesi şirketlerin ekonomik çıkarları tarafından belirleniyor. Şu soruyu sormuyoruz mesela; reklam algoritmalarına yaptığınız yatırımın yüzde kaçını veri güvenliğine yapıyorsunuz. Reklam algoritmalarına yaptığınız yatırımın yüzde kaçını kendi mecranızda hakikatin öldürülmesini engellemek için yapıyorsunuz?" şeklinde konuştu.
Bu durumun "dijital diktatörlüğe" gideceği görüşünü dile getiren Çağlar, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın sosyal medya hesabının kapatılması, Brexit ve Cambridge Analytica örneklerini verdi.
- Siber güvenlik alanında devletlerin reaksiyonları
İÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turgay Yerlikaya da devletlerin ve devlet üstü grupların siber güvenlik alanındaki reaksiyonlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin son zamanlarda bu meseleye ilişkin bir farkındalık geliştirdiğini ve bu yıl içerisinde ulusal güvenlik belgesine siber güvenliğin de entegre edildiğini aktaran Yerlikaya, siber güvenliğin artık Türkiye'de önemli bir mesele olarak görüldüğünü, ulusal güvenliğin başat bir bileşeni haline geldiğini anlattı.
Devletlerin siber egemenlik alanlarını tehdit eden en önemli meselelerden birinin de bu etki alanı meselesi olduğunu belirten Yerlikaya, "NATO bünyesinde Stratcom merkezinin de kurulmasının nedeni enformasyon savaşlarını yönetmek ve özellikle Batı dışı dünyada Rusya ve Çin'in Batı'ya ve Doğu Avrupa'ya yönelik etkilerini işlevsiz hale getirmek için yapılan çalışmalar söz konusu." dedi.
Yerlikaya, "Dünden bugüne bilgi savaşları çok farklı bağlamda kendini gösteriyor ama en temel mesele bugün baktığınızda sosyal medya mecralarının özellikle herhangi bir hukuki prosedürü tanımaksızın hareket etmeleri - bu kendi çıkarlarını maksimize etmek için yaptıkları bir şey- bir yandan da aşırı sağ, zenofobiye, terör örgütlerine çok fazla alan ve imkan tanıyabilecek ölçüde olmaları, herhangi bir formel yapıdan bağımsız hareket ediyor görüntüsüne sahip olmaları bu meseleyi biraz daha fazla sorunsallaştırıyor." ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Turgay Yerlikaya, Türkiye'nin ve dünyanın gelecek birkaç yıl içerisinde bu enformasyon savaşlarının dijitalleşmesi meselesini çok daha fazla tartışacağı, gündem edeceği bir bağlama doğru ilerlendiğini sözlerine ekledi.
- "Sosyal medya okur yazarlığıyla dezenformasyon önlenebilir"
SETA Washington DC Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat da enformasyon savaşlarının yeni bir durum olmadığını, modern medyanın ortaya çıkmasından itibaren yaşanan bir mesele olduğunu ifade etti.
Enformasyon savaşları konuşulurken, son 50-60 yıldır bu konuda oluşan literatüre de bakılması gerektiğini söyleyen Kanat, "Teknik farklı olabilir, yer yer kitle de farklı olabilir ama buradaki metodoloji, hedefler genelde aynı. Baktığımızda, özellikle internet temelli enformasyon savaşlarından önce daha profesyonel grubun götürdüğü bir enformasyon savaşını görüyoruz. Genelde istihbaratlar üzerinden ama son derece profesyonel, uzun süre hazırlanılan, sadece tek vuruşluk değil süreklilik devam ettiren sistematik bir mücadele görüyoruz. Şimdiki biraz daha esnek. Daha hızlı, reaktif." diye konuştu.
Dezenformasyon kelimesinin çok fazla kullanılır olduğunu, kavram olarak da politize olmaya başladığını anlatan Kanat, şöyle devam etti:
"Bu bir sorunsa belki bunun üzerinde daha fazla kavram geliştirici, bunu biraz takvimleştirici, birbirinden ayrıştırıcı bir noktaya gelmemiz gerekiyor. Çünkü bir kavramın bu kadar kullanılması, uzun vadede de içinin boşalmasına yol açıyor. Dezenformasyon operasyonlarında kamuoyu olarak her türlü dezenformatif operasyona maruz kalıp, bunun kurbanı olacak insanlar değiliz. Dezenformasyon operasyonlarında genelde devlet veya dezenformasyona maruz kalan kurum, dezenformasyon olduğunu, kimin yaptığını biliyor ama bunu önlemesi oldukça zor. Dezenformasyona karşı bir aktör olduğumuzu, kamuoyunun istediği zaman gerek sosyal medya okur yazarlığıyla gerek verilecek eğitimlerle bunu önleyebileceğini anlamamız gerekiyor."