ANKARA (AA) - YASEMİN KALYONCUOĞLU - Sanat hayatındaki 42. yılında, mezunu olduğu Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'nda genç sanatçılar yetiştiren duayen orkestra şefi Prof. Rengim Gökmen, "Bugün Türkiye, müzikal ilerleme bakımından büyük bir başarı kazanmıştır." dedi.
Üniversite öğrenimini gördüğü ve bugün akademisyenlik yaptığı Ankara Devlet Konservatuvarının Konser Salonu'nda "Türkiye'nin Çınarları Fotoğraf Projesi" kapsamında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan 67 yaşındaki usta sanatçı Gökmen, müziğe dair görüşlerini, öğrencilik yıllarını ve yeni müzisyenlere bakış açısını anlattı.
Gökmen, özellikle annesinin opera sanatçısı, babasının da klasik müzik ve operaya düşkün bir tiyatro sanatçısı olması dolayısıyla müziğe yönelme konusunda şanslı olduğunu söyledi.
"İlk yaşlarımdan itibaren annemin evdeki şan derslerini, öğrencileri ile buluşmalarını hiç unutmam. Onların hatta ne yaptığını çok fazla o yaşlarda keşfedememiş olmama karşın, benim ilk müzikal deneyimlerim onlardı. Her ailede böyle değil bu durum." diyen Gökmen, müziğin yaşamda en fazla kullanılan kavramlardan bir tanesi olduğunu belirtti.
- "Müzik insanoğlunun seslerle gelecek nesillere bıraktığı bir miras"
Müziğin iç içe yaşanılan aslında tam anlamıyla iyi irdelenmeyen ve üzerinde çok düşünülmeyen bir kavram olduğunun altını çizen Gökmen, insanoğlunun doğumundan ölümüne kadar müziğin yaşantının her evresinde bir olgu olarak varlığını sürdürdüğünü kaydetti.
Prof. Gökmen, müziğe ve bireylerin müzik zevklerinin nasıl gelişeceğini yönelik şunları söyledi:
"Her müzik sanatsal değildir. Sanatsal yönü nerede başlar, nerede biter bunu iyi irdelemek ve ailelerin, gençlerin bunu sorgulaması önemlidir. Her müziğin yararlı olduğu, matematiksel zekayı çalıştırdığı, çocuklarımızın yaratıcılıklarını geliştirdiği, eğitimde önemli bir unsur olduğu kabul edilmiş bir gerçek. Bu yönüyle müziğin eğitim sistemlerinde yer almasının önemini aileler biliyor. Müzik insanoğlunun seslerle gelecek nesillere bıraktığı bir miras, her türlü müzik öyle ya da böyle. Müzikleri 'kötülenecek müzikler' diye ayırt etmem. 'Daha az gelişmiş, daha çok gelişmiş müzikler' olarak ayırt edilmesini tercih ederim. Çünkü müzik sadece duygularla yapılan bir iş değildir. Müzik çıkış itibariyle ses olarak fiziksel bir olgudur. Fiziksel olgu, matematiksel hesaplamalarla ortaya çıkan, armoni biliminin zenginleştirdiği çokseslilik dünyasına getirir bizi yüzyıllar sonrasında. Çocukların müzik konusundaki zevklerini geliştirmek son derece önemli. İyi müzik dinleyicisi olabilmek gelişmiş müzikleri dinleyebilecek bir kültür yapısına sahip olabilmek çok önemli bir birey için. Bir insana yalnız gelişmiş müzikleri dinleterek, bu konuda beğenisini geliştirmek mümkün olamaz kanaatimce. Onun bütün alanlardaki beğenisini, dünya ile ilgili algılarını açmadığınız zaman istediğiniz kadar gelişmiş müzik dinletin, o beğenisinin kısır kalacağını düşünürüm. Hiçbir zaman gelişmiş müziklerle buluşmamış ama zihinsel alt yapıyı edinmiş, edebi düşüncesi gelişmiş kişilerde de her zaman iyi müziğe doğru arayış oluşacaktır."
Toplumların müzikal gelişimlerinin zor olduğunu ve bu gelişimin kolay oluşmadığını belirten Gökmen, müziğin soyut bir sanat dalı olmasından dolayı insanların bunun zevkine ulaşabilmelerinin geç olduğunu ifade etti.
Çocukların bedensel ve zihinsel gelişimlerini besleyebilmek, çalgı eğitimi, müzik teorisi, müzik bilgisi ve ince bir müzik beğenisini geliştirmek için onları çeşitli dünya müzikleri ile tanıştırmanın önemli olduğunu ifad eeden Rengim Gökmen, ailelerin bugün bunu artan bir ilgi ile yaptıklarını kaydetti.
Gökmen, şunları kaydetti:
"Bugün Türkiye müzikal ilerleme bakımından büyük bir başarı kazanmıştır. Atatürk'ün direktifleriyle kurulan 1924'de Musiki Muallim Mektebinin ardından 1936'da Ankara Devlet Konservatuarı, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi çekirdek sanat kurumlarının kuruluşu çerçevesinde gelişen bugün Türkiye'deki müzikal ve sahne hayatı, Türkiye'nin doğusundaki ülkeler ile kıyas kabul etmeyecek ölçüde son derece ileri ve medeni ülkelere yakındır. Ama daha da farklı olabilir miydi, bazı şeyler olabilirdi. Yurt sathında konservatuvarlarımızın hem nitelik hem nicelik bakımından yaygınlaşabilmesi, özellikle müzik eğitiminin orta okullarda daha etkin bir şekilde kılınması, çocukları ve gençleri bilinçlendirici bir şekilde verilmesi iyi olurdu. Bu konuda adımların atıldığı kuşkusuz. Vardığımız noktayı Türkiye'de yetiştirilen müzisyenler bakımından hiç küçümsemiyorum. Besteciler, orkestra şefleri, solistler, orkestralar bakımından özellikle. Ama sanıyorum daha yapmamız gereken şeyler de var."
- "ADK'nin felsefesi yoksul ülkenin yoksul çocuklarına sanatçı olabilme yollarını açabilmesidir"
Gökmen, ADK'deki eğitiminin ardından yurt dışına devlet bursuyla gittiğini ve eğitiminin ardından San Remo Uluslararası Gino Marinuzzi Şeflik Yarışmasını kazandıktan sonra İtalya ve Almanya'da özellikle opera alanında çok teklif aldığını ama bunları reddederek, ülkesine hizmet edebilme heyecanı ağır bastığı için geri döndüğünü söyledi.
Rengim Gökmen, Türkiye'ye dönmesinin nedenlerini ve konservatuvardaki öğrencilik yıllarını şu cümlelere anlattı:
"Mecburi hizmetim de vardı. Ankara Devlet Konservatuvarı'nda Türk milletinin okuttuğu bir kişiyim. Mecburi hizmeti ödersiniz ama vicdani sorumluluğu ödeyemiyorsunuz. Atatürk'ün direktifleriyle 1936'da kurulmuş olan Ankara Devlet Konservatuarının felsefesi, yoksul ülkenin yoksul çocuklarına sanatçı olabilme yollarını açabilmesidir. Yoksa Türkiye'de de bir orkestra olsun, Türkiye'de de bale olsun diye değil. Bugün mesela Mısır'da, farklı Orta Doğu ülkelerinde de orkestralar var ama bu orkestralarda yabancılar çalıyor. Atatürk'ün başlatmış olduğu bu hareketin temelinde yatan şey, Türk gençleri bu alanlarda etkin olabilsinler ve ulusumuzun sesini dünyaya taşıyabilsinler. Ankara Devlet Konservatuarı'nda biz hep bu inançla yetiştirildik. Bize bir kalıp sabun her hafta, yılda bir takım elbise, her hafta muhasebeden harçlık harcayabileceğimiz kadar kantinde verilirdi. Benim ailemin durumum müsaitti ama çoğu arkadaşımızın ailesi harçlık göndermezdi çocuklarına. Senede bir kere ailesinin yanına, köyüne giden arkadaşlarımız çoktu."
Türkiye'deki heyecan ve mücadeleyi yurt dışında bulamadığını da vurgulayan Gökmen, anne ve babasının neslinin hayatlarında hiç opera ve tiyatroyu izlemeden, tarif üzerine eser sahnelediklerini, bu heyecan ile Türkiye'de yaşamaktan ve çalışmaktan hep mutlu olduğunu ve heyecan duyduğunu söyledi.
Gökmen, çocukluğundan beri müziğin içinde olduğunu ama 1980'de göreve başladıktan sonraki 42 senenin hızlı geçtiğini belirterek, "İnsanlar genellikle benim 40'ıncı sanat yılım, 50'nci sanat yılım derler. Bana 3'üncü, 5'inci yılım gibi geliyor. Hatta yılları saymayı sevmiyorum. Çünkü öğrenecek çok şeyim var, öğrenci gibi hissediyorum kendimi. Mesleğin eğittiği çok şey var. Ankara Devlet Konservatuvarı hepimizin kişiliğine şekil verdi. Benim kişiliğimi yontan, biçen bir okuldu. Adnan Saygun ve İlhan Baran benim kişiliğimi oluşturan kişilerdendi. Tabii babam Muzaffer Gökmen'in kişiliğim üzerinde de etkisinin çok büyük olduğunu düşünürüm." ifadelerini kullandı.
- "Orkestra şefliği bitmek bilmeyen bir derinlik"
Bugün genç orkestra şeflerini yetiştirdiklerini, onları kendi dönemleri ile kıyaslamayı sevmediğini ifade eden usta sanatçı, çevre koşullarının ve teknolojinin gelişmesinin gençleri hem olumlu hem de olumsuz etkilediğini dile getirdi.
Olanakların şimdi sınırsız bir şekilde arttığını, eskiden bir notayı, eseri dinlemek veya plak elde edebilmek için 4-5 ay uğraştıklarını kaydeden Gökmen, şunları söyledi:
"Evrensel alanda bir iş yapıyoruz. Teknolojinin gelişmesi müzik adına kıymetli. Gençliğimizde bize söylendiğinde inanamayacağımız derecede kolaylıklar var bugün. Orkestra şefliği suyun üzerinden baktığınız zaman o kadar yüzeysel, derinliği olmayan bir şeydir ki. Girdiğiniz zaman o suya bitmek bilmeyen bir derinlik. 'Nedir ki öğrenilir, 6 ayda öğrenilir' deniliyor. Bana 60 yıl yetmedi, o kadar derin ki, çok faktörü var. Orkestra şefi olarak müziği öğrenip, karşınızdakine de elde ettirmeniz lazım. Etkileşimi olan bir meslek. İnsan psikolojisini bilmek lazım. Zor ama zorluğu zevkli olmasına yol açıyor."
- "Yeni nesillere yapılan aktarım kadar değerli bir şey yok"
Rengim Gökmen, Ankara Bilim Üniversitesi'nde de müzisyen olmayan gençlerle haftada bir defa buluştuğunu belirterek, yeni orkestra kurma çabaları içinde yer aldığını da söyledi.
Başarılı bir orkestra şefi olmak için kişinin "çok sıcakkanlı olup soğukkanlı gözükebilmesi" gerektiğini dile getiren Gökmen, Franco Ferrera, Hikmet Şimşek, Gürer Aykal'dan çok şey öğrendiğini ifade etti.
Gökmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün öğrencilerimden de çok şey öğrenmeye devam ediyorum. 'Al bu sopayı evde çalış gel' diyen Sabahattin Kalender hocamızı da saymam lazım etkilendiğim şefler arasında. Ama görmediğim şefler var Hasan Ferit Alnar gibi. Bu şeflerin doğrudan doğruya bize dokunuşları olmasa bile, bir birikim yarattıklarını düşünüyorum. Son zamanlarda Türkiye'de yeni yetişen gençlerin, benden sonraki nesildeki arkadaşlarımın çok başarılı olduğunu görüyorum, kıvanç duyuyorum. Türkiye'de çok ciddi bestecilik okulu yetişti Cumhuriyet döneminde. Orkestra şefliği alanında bu belki biraz geriden geldi diye düşünülür hep. Ama son yıllarda orkestra şefliği yanında da çok ciddi, önemli orkestra şeflerinin yetiştiğini görüyoruz. Orkestra şefliği biraz buza yazı yazmaktır. Akşamki konser sabaha unutulmuş oluyor. Mesela kayıt yapayım diyen bir şef değilim. Bir tek kalan şey yeni bir şeflik ekolünün oluşmasına kenarından, ucundan katkıda bulunabilme düşüncesi. Yeni nesillere yapılan aktarım kadar değerli bir şey yok."
Müziğe küçük yaşlarda annesi opera sanatçısı Muazzez Gökmen, babası tiyatro sanatçısı Muzaffer Gökmen denetiminde başlayan Rengim Gökmen, piyano ve kompozisyon çalışmalarını Ankara Devlet Konservatuvarı'nda Ferhunde Erkin, Nimet Karatekin, İlhan Baran ve Ahmed Adnan Saygun ile yaptı.
Gökmen, orkestra şefliği öğrenimi için Türk hükümeti tarafından İtalya'ya gönderildi. Önce Roma Santa Cecilia Konservatuvarı, daha sonra Siena'daki Chigiana Akademisi ve Santa Cecilia Yüksek Müzik Akademisi şeflik bölümlerinden Franco Ferrara'nın öğrencisi olarak mezun oldu.
1984-1989 yılları arasında Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müzik Direktörü, 1992-1995 ve 2007-2014 yılları arasında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olarak görev yapan sanatçı, 1991-2006 yılları arasında İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Müzik Direktörlüğünün ardından Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının müzik direktörlüğünü yürüttü.