İSTANBUL (AA) - "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" suçlarından 12 yıl 10 aya kadar hapisle cezalandırılması talep edilen Sedef Kabaş hakkında hazırlanan iddianamede şüphelinin söylemlerinin, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şeref ve saygınlığına alenen saldırı mahiyetinde olduğu" belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosunca hazırlanan iddianamede, Cumhurbaşkanı Erdoğan "müşteki", Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü "ihbar eden", İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ise "mağdur" sıfatıyla yer aldı.
İddianamede, "Tele 1" isimli televizyon kanalında yayınlanan "Demokrasi Arenası" isimli programda, şüpheli Sedef Kabaş tarafından yapılan konuşma sırasında "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunun unsurlarını oluşturacak nitelikte sarf ettiği söz ve beyanlarla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen soruşturma başlatıldığı hatırlatılarak, soruşturma sürecinde müşteki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı tarafından 24 Ocak'ta şikayet dilekçesi sunulduğu, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü tarafından da 28 Ocak tarihinde kanuni işlem yapılması için suç duyurusu yapıldığı kaydedildi.
- 25 ayrı soruşturma tek dosyada birleştirildi
Soruşturma sırasında aynı olayla ilgili gerek dilekçe, gerek CİMER aracılığıyla ihbarlarda bulunulduğu ve soruşturmaya kaydedilen 24 adet soruşturma evrakının, aralarındaki hukuki ve fiili irtibat bulunması sebebiyle bu soruşturmayla birleştirildiği aktarılan iddianamede ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatının, 26 Ocak'ta başsavcılığa ayrı bir şikayet dilekçesi sunduğu ifade edildi.
Bu dilekçede özetle, "şüpheli Kabaş'ın televizyonda kullandığı tahkir içerikli ifadelerini yenileyerek Twitter hesabı üzerinden 21 Ocak'ta paylaştığı, alenen müştekinin kişilik haklarına saldırmayı alışkanlık haline getirdiği, müştekinin şeref, onur ve haysiyetine yönelik ağır ifadeleri tekrar tekrar kullanarak suç işleme yönündeki iradesini yinelediği" ifadelerinin yer aldığı iddianamede, sosyal medya paylaşımıyla ilgili de isnat edilen suçun aynı olması nedeniyle dosyaların birleştirildiği dile getirildi.
Söz konusu programla ilgili açık kaynak araştırma raporu ve video çözümleme tutanağı düzenlendiğine de işaret edilen iddianamede, şüpheli Kabaş'ın bu raporlardaki suç unsuru beyanlarına yer verildi.
- Kabaş'ın ifadesi yer buldu
İddianamede, Kabaş'ın 22 Ocak'ta emniyette alınan ifadesinde, "kastının hakaret olmadığı, sarf etmiş olduğunun bir atasözü olduğu, bir durumu anlatmak ve anlamı güçlendirmek için kullandığı bir metafor olduğu, bu atasözünün aslında 'öküz' ifadesi geçtiği için canlı yayında ayıp olur diye kullanmak istemediği, bu ifadesiyle Cumhurbaşkanı dahil kimseyi kast etmediği, konuşmasının bütününde tamamıyla genel olarak düşük üslubu eleştirdiği, konuşmasının tam tersi hakaret ve küfür edenlere yönelik yaptığı bir eleştiri konuşması olduğu, Cumhurbaşkanı dahil kimseyi hedef alarak söylemediği" şeklinde beyanda bulunduğu kaydedildi.
Kabaş'ın başsavcılıkça alınan ifadesinde ise "Kesin kez hakaret suçunu kabul etmiyorum. Bu atasözü de anonim bir söz. Bir kişiyi veya sayın Cumhurbaşkanını hedef alarak kullanmadım. Twitterda paylaşmamın nedeni de çeşitli medya araçları ve sosyal medya hesaplarında şahsıma yönelik linç girişiminde bulunulmasıydı." dediği aktarıldı.
- "Hakaret" suçuyla ilgili AİHM ve Yargıtay kararlarına vurgu
Ulusal ve Uluslararası mevzuat ile yargı kararları dahilinde inceleme yapıldığı belirtilen iddianamede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) ifade özgürlüğü başlığı ile düzenlenen 10. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından ifade özgürlüğünün sınırlılığıyla ilgili verilen kimi kararlara vurgu yapıldı.
"AİHM, McVicar V Birleşik Krallık 2002-III kararında, basın mensuplarının, iyi niyetli ve doğru olgular temelinde hareket etme ve gazetecilik etiğine uygun biçimde güvenilir ve kesin bilgi vermek şeklindeki ödev ve sorumluluklarının olduğunu belirtmiştir." ifadesi kullanılan iddianamede, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 10 Temmuz 2020 tarihli şu kararına işaret edildi:
"Türkiye Cumhuriyeti Anayası'na göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Bu nedenledir ki 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil, devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, Devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur."
- "Hakarete hiç kimse katlanmak zorunda değildir"
Örnek kararlarda, "eleştiri hak ve görevinin kötüye kullanılmaması, ifade veya yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılması, bu öğelerden birinin olması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyecek eylemin hukuka aykırı olacağının" belirtildiği anlatılan iddianamede, aynı metinlerde, "mutlak haklardan olmayan ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa belli şartlarda sınırlandırılabileceğinin" de yer bulduğu vurgulandı.
İddianamede, "Demokratik toplumlarda siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmalıdırlar. Ancak hakarete hiçbir kimse katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ve hakaret ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilemez" ifadelerine yer verildi.
Ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler ile yargı kararları göz önünde bulundurularak değerlendirme yapıldığı bildirilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Şüpheli Kabaş'ın yazılı basına göre çok daha hızlı ve güçlü bir etkiye sahip olan görsel yayın aracılığıyla, söylemlerini etkili ve güçlü bir biçimde umuma yaydığı, söylemiş olduğu söz ve beyanların toplumun gelişmesine katkı sunması beklenen bir değer içermediği ve özellikle eleştiri sınırlarını aştığı, açıkça Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şeref ve saygınlığına alenen saldırı mahiyetinde olduğu, açıklanmasında kamu yararının olmadığı anlaşılmıştır."
Basın mensuplarının, iyi niyetli ve doğru olgular temelinde hareket etme ve gazetecilik etiğine uygun biçimde güvenilir ve kesin bilgi vermek şeklindeki ödev ve sorumluluklarının olduğu vurgusu yapılan iddianamede Kabaş ile ilgili, "Ancak somut olayda hakarete varmadan eleştirisel düşüncesini açıklama imkanı olmasına rağmen hakaret içerikli sarf edilen söz ve beyanların, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı damgalama amacı taşıyan, nefrete kışkırtma ihtimali olan ve hoş görülebilir bir seviyenin üstünde eleştiri sınırını aşan nitelikte olduğu, sözlerin yeterli temel olgudan eksik olarak kamuoyunu ilgilendiren konuda açıkça yapılan fikir alışverişi niteliğine haiz olmadığı, salt ve ithafen Cumhurbaşkanı'na karşı şeref ve saygınlığına alenen saldırı mahiyetinde olduğu, bu haliyle de basın ve ifade özgürlüğünden yararlanılamayacağı kanaatine varılmıştır." değerlendirmesi yapıldı.
- Bakanlara yönelik ifadeler
Şüpheli Sedef Kabaş'ın televizyondaki hakaret içerikli ifadelerini Twitter adresinden yinelediği ve Adalet Bakanlığınca "Cumhurbaşkanına hakaret" suçu bakımından kovuşturma izni verildiği kaydedilen iddianamede, şüphelinin hakaret içeren sözü, 14 ve 21 Ocak tarihlerinde değişik zamanlarda birden fazla kez sarf ettiği, bu kapsamda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin anlaşıldığı da kayda geçildi.
İddianamede, Kabaş'ın 14 Ocak'taki aynı programda, "cevap hakkı" adı altında Ulaştırma ve Altyapı Bakanı ile İçişleri Bakanına yönelik ifadelerinin de kamusal tartışmaya katkı sağlamayan, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığını küçük düşürmeye yönelik olduğuna işaret edilerek, bu ifadelerin damgalama amacı taşıyan, nefrete kışkırtma ihtimali olan ve hoş görülebilir bir seviyenin üstünde eleştiri sınırını aşan nitelikte olduğu, kamu oyunu ilgilendiren konularda açıkça yapılan fikir alışverişine müstenit beyanlar olmadığı, "kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret" suçunu oluşturduğu dile getirildi.