Anasayfa Güncel Ekonomi Spor Siyaset 3.Sayfa Eğitim Yaşam Dünya Sağlık Teknoloji Bunları Biliyor musunuz?

RÖPORTAJ - Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı Kemal Tahir'i anlattı:

21.12.2021 23:07:00
"Kemal Tahir’in eserlerinde öne çıkardığı hususlar 'tarih şuurunun' yanı sıra 'devlet' anlayışıdır" "Türkiye milli devletini hiçbir zaman kaybetmedi" "Onun ağzından 1960’larda dökülen bir sözdür: 'Türkiye bir kabile toplumu/devleti değildir'" "Kemal Tahir'in Türkiye’deki mevcut hiçbir düşünsel odağın sözcüsü olarak konuşmadığını görmemiz mümkün" "Köy Enstitülerini, toprak reformu gibi konuları Türkiye'nin gündemine Kemal Tahir sokmuştur" "Kemal Tahir’in en önemli özelliği, kendi özgün, farklı, b
İSTANBUL (AA) - Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, Kemal Tahir’in eserlerinde tarih şuuru ve devlet anlayışının hakim olduğunu belirterek, onun Türk toplumunu anlamada ve sorunlarına sahici çözümler üretmede döneminin birçok aydınından farklılaştığını söyledi.

Kayalı, Cumhurbaşkanlığı 2021 Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ne layık görülen Kemal Tahir'in hayatı ve eserleri hakkında AA Analiz Masasının sorularını yanıtladı.

Soru: Kemal Tahir’i özgün bir aydın yapan özellik neydi?

Kayalı: Kemal Tahir’in romanları ve notlar halinde yazdığı metinler iç içe geçmiş haldedir. Onun eserlerinin hepsinde bir bütünlük olduğunu söylemek mümkün. Düşünceleri zaman içinde kısmen değişmiş de olsa bir bütünsellik söz konusu. Bu bütünlüğü beraberinde getiren bir başka husus da Kemal Tahir’in bu metinlerin şekillenmesindeki yaklaşım tarzı. O bütünselliği orada görmemiz mümkün. "Tek metin" hikayesi oradan kaynaklanıyor.

Kemal Tahir günü yazıyor, günü yazarken aslında bugünü yazmıyor. Bugünü örtük bir biçimde yazıyor. Kemal Tahir’in çağdaşları olarak düşündüğümüz 1960’lı yılların düşünce adamlarına baktığımız zaman onların tarihe yönelmesi söz konusu değil. O dönem tarihe yönelenler genelde hamaset tarzında yöneliyorlar. Kemal Tahir ise geçmiş dönemi yazıyor; Osmanlı İmparatorluğunun başlangıcından 1940’lara kadar bir Türkiye fotoğrafı çıkarıyor. Bunu yaparken söylediği bir şey var; "Zannediyorum ki ben geçmişe bakıyorum. Geçmişi anlamaya çalışıyorum." Halbuki millet bilmiyor ki, aslında "Ben geçmişte bugünü arıyorum diyor." Kemal Tahir’in en temel özelliği bu tarihsel özellik üzerinde durmuş olmasıdır.

Kemal Tahir’in eserlerinde öne çıkardığı hususlar "tarih şuuru"nun yanı sıra "devlet" anlayışıdır. Devlet konusundaki hassasiyeti ve devlete yönelik olumlu düşüncesi ve Osmanlı’ya bakarken "Kerim devlet" kavramını kullanması devleti önemsemesi çerçevesinde şekilleniyor. Devleti önemsemesi toplumu bir bütünsellik çerçevesinde fark etmesini getiriyor ve "50 yıllık süreklilikle tarih olmaz" diyor. "Tarih çok daha sürekli bir şeydir" demeye getiriyor. Bu yaklaşım tarzı kendi hayatında da mündemiç. 12 yılı hapiste geçen, devletin -şu ve ya bu sebeple- içeri tıktığı bir adamın devlete adeta kutsiyet izafe eder tarzda bakması Kemal Tahir’in çok yüce gönüllü, müstesna bir entelektüel olduğunu gösteriyor.

Bu tarihsel süreklilik Doğu-Batı çatışmasını devlet eksenli bir anlayışla okunmasını beraberinde getiriyor. Ne anlamda? Bu toplumun kültürünün oluşagelen siyasal çizgilerden farklı bir tarzda kendi kendini üreteceğine, kendi kendini yaratacağını, bu halk kültürünün Türkiye’de oluşmuş eğilimleri, yerlileştireceği şeklinde bir kanaati var. Yakın tarihe baktığı zaman “Türkiye milli devletini hiçbir dönemde kaybetmedi.” şeklinde bir kanaati var. Kemal Tahir’in ağzından 1960’larda dökülen bir sözdür: “Türkiye, Türk toplumu bir kabile toplumu/devleti değildir."

Soru: Kemal Tahir resmi tarih dışında bir Türkiye okuması mı yapıyor?

Türkiye’de neredeyse her tür tarih okuyuculuğu dışında bir tarih okuyuculuğu var Kemal Tahir’de. Türkiye’de başat yaklaşımlar var. Bu 1920’lerdeki tarih okuyuşu dahil olmak üzere kendini gösteren bir şey. Tahir, mevcut siyasal eğilimlerin dışında bir tarih okuma tarzı ile kendini gösteriyor.

Türkiye’de tarih üzerine konuşan insanların mevcut düşüncel odaklardan birine bağımlı olarak konuştuklarını görmek mümkün. Kemal Tahir tarih üzerine konuşmaya başladığı zaman, Türkiye’deki mevcut hiçbir düşünsel odağın sözcüsü olarak konuşmadığını görmemiz mümkün. Türkiye’de herkes alternatif tarzda bir tarih okumaya başlıyor. Resmi tarihe yönelik eleştiri bir başka alternatif tarihi gündeme getiriyor. Mesela Kemal Tahir’in yaklaşım tarzında belki de başından itibaren bu çerçevelerin dışında bir tarih okuma eğilimi yönelimi var.

Kemal Tahir, örneğin, tarihin temel konusu olan toprak konusu üzerine odaklanıyor. Türkiye’de 1960’larda toprak reformu konusu çok ciddi olarak tartışılıyor ve Türkiye’de toprak alanındaki çözüm olağanüstü basit bir tarzda mütalaa ediliyor. Hakeza eğitim konusuna bakınca Cumhuriyet döneminin en başat olaylarından biri Köy Enstitüleri konusundaki yaklaşım nokta-i nazarından Kemal Tahir’in 1960’lı yıllardaki eğilimi gündeme geliyor.

Kemal Tahir’in 1940’lı yıllarda hapishanede kafasına taktığı ve 12 yıl boyunca üzerine odaklandığı 1960’lı yıllarda da üzerinde yeni baştan tepinerek geliştirdiği yaklaşım tarzları, konuların önemi çok daha bariz bir biçimde 1980'li- 90’lı yıllarda gündeme geliyor. Türkiye’de siyaset bilimcilerin, iktisatçıların, sosyologların Osmanlı tarihine yönelmesi kimi istisnalar dışında o dönemde gündeme geliyor.

Soru: Kemal Tahir’de yerliliği nasıl anlamak gerekir?

Kayalı: Kemal Tahir’in Doğu-Batı çatışmasını gündeme getirmesi devlet, tarih, yerlilik, millilik konusunda önemini vurgulaması gibi bir genel eğilimi oluyor. Çünkü Türkiye’de insanların yeni dönemde yaklaşımları genellikle "Bu ülke üzerinde bir şey öğrenmeye gerek yok, çünkü evrensel bir yaklaşım var evrensel bir anlayış tarzı var. Batı'da bu hikaye nasılsa Türkiye’de de öyle." şeklindeydi. Ancak Kemal Tahir’in bugün açısından en önemli hikayesi Türkiye’yi öğrenmek, Türkiye’yi anlamak, Türkiye’nin sosyal, siyasi, iktisadi fotoğrafını kavramak şeklinde tezahür ediyor.

Bugün Memleketin siyaset bilimcilerinin sosyologlarının Türkiye’ye ilgisi neredeyse yok! En bariz şekilde mesela; siyaset bilimciler, sosyologlar Türkiye’yi anlatırken Zuhrer’i, Feroz Ahmad’i okutuyorlar. Kemal Tahir’in Türkiye olması, bugünkü güncel meseleleriyle iç içe olması işte bundan kaynaklanıyor. Kemal Tahir’in metninde "Biz bu toplumu bilmiyoruz, anlamıyoruz. Bu toplumun geçmişini hiçbir biçimde bilmiyoruz." şeklinde bir genel kanaat var.

1960’ların soluna baktığınız zaman biraz daha sınırlı bir biçimde yerlilik ve millilik kavramında onların yaklaşım tarzlarını içeriyor. 1960’lı yılların çerçevesinde baktığınız zaman İslamcı muhafazakarlar da solcular da 1980-1990 ve bugünkü eğilimlere göre kısmen de olsa yerli ve milli. Bugün Sezai Karakoç’a İslami muhafazakar kesimden bakanlar, onda milliyetçilik keşfeder. Hakeza liberal solcular 1960’lı yılların solcularına, komünistlerine bakarken, onlarda bir milliyetçilik keşfediyorlar..O dönem farklı bir dönem.

Soru: Kemal Tahir Türk toplumunu sağda mı, solda mı görüyor?

Kayalı: Kemal Tahir sola, Batılılaşma hareketinin bir kolu olarak bakıyor. Din meselesine de eleştirel bir tarzda bakıyor. Bunun sosyal, ekonomik, kültürel temelini koymaya çalışıyor. Başka cenahlara nazarını en net biçimde "Yol Ayrımı" kitabında ifade ediyor: "Bu insanlar bilip bilmeden Batılılaşmaya çalışan bilip bilmeden Doğuculuk yapan Mehmet Akif'e rağmen doğucudur. Bilip bilmeden halkçılık yapan bu Halk Partililere rağmen halkçıdır." diyor, Yerlilik kavramını hiçbir biçimde Türkiye’de herhangi bir siyasa odağa yerleştirmiyor.

Soru: Kemal Tahir’i sol içinde özgün kılan şey neydi?

Kayalı: Kemal Tahir solcudur, Marksisttir. Kemal Tahir Türkiye’de Marks’ın Asya Tipi Üretim Tarzı kavramını ilk öne çıkaran insan. Bunun üzerine akademik metin yazan, çeviri yapan insanlar bunu söylüyorlar. Kemal Tahir’de asıl olan şey Türkiye’yi anlamak, Türkiye’yi yorumlamak şeklinde, kendi sol-sosyalist anlayışı çerçevesinde. Fakat bunu zaman içerisinde farklılaştırarak anlatmaya çalışıyor.

Kemal Tahir’in olaylara yaklaşım tarzı itibarıyla farklılığının en güzel noktalarından biri şu; Türkiye’de solda yakın döneme kadar Nazım Hikmet’e eleştiri yöneltmenin imkanı yoktu. Nasıl ki sol Yahya Kemal şiirleri, şiir değil derse; öbürleri de Nazım Hikmet şiirleri, şiir değil diyordu. Sadece ideolojik bağlamda değil.

Soru: Kemal Tahir sol aydınlarda bir yabancılaşma mı gördü?

Kemal Tahir, Nazım Hikmet’in mektuplarını yayınlayan ve ona saygılı davranan adam; "Nazım büyük şair ama Nazım Türkiye’den ayrıldıktan sonra, bu coğrafyadan ayrıldıktan sonra, şiiri durakladı", diyor. Türkçe'den ayrıldıktan sonra, şiirinin durakladığını söylüyor.

Kemal Tahir’de üretimin merkezinin Türkiye olduğu o kadar net ki. Örneğin Tarkovski vatanında büyük ürünler veriyor. Ayrıldıktan sonra bitiyor. Yılmaz Güney, çok güzel filmler çekiyor. Gittiği zaman hayatının en kötü filmini çekiyor. Yani bu hikaye bu toplumla bir şekilde hemhal olmanın bir çerçevesi, bir vasatını sunmaya çalışıyor.

1960’lı yılların sosyalistleri, sosyalizme sempatik bakanlarının hemen hemen hepsinin Sovyetler Birliği anıları var. Sovyetler Birliğini cennet olarak gösteriyorlar. Kemal Tahir’in böyle bir derdi yok. Kemal Tahir’e baktığınız zaman, Sovyet sosyalizmi, Çin sosyalizmi konusunda laf söylemiyor. Neredeyse "Bu beni ilgilendirmez" demeye getiriyor. 28 yaşından 40 yaşına kadar 4 duvar arasında kalan bir adamın, 60’tan sonra yurt dışına gitme diye bir derdi yok. Adamın hayatı, 12 yılı 4 duvar arasında geçmiş

Soru: Kemal Tahir’in romanlarında gerçeklik mi, idealizm mi ağır basıyor?

Kayalı: Kemal Tahir Türk insanına romantik bir tarzda bakmıyordu. Üçlemelerinde de başka yaklaşım tarzları vardır. Bu sadece insanın soyut anlatımı değil. Örneğin, Kemal Tahir’in romanında her türlü kadın var. Eşcinsellik var. Böyle şeyler çok iç içe geçmiş. İnsanlar "Kemal Tahir’de kadın düşmanlığı var" diyor. Eşcinsellik açısından ise "homofobi var romanlarında" deniyor. Ancak aslında Kemal Tahir bu toplumu anlamaya çalışıyor. Bu toplumun dönüştürülmesi konusunda çok bir şey söylemiyor.

Gerçekçi bir biçimde bu toplumu anlamak nokta-i nazarından Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Fakir Baykurt romanından Kemal Tahir’e gittiğimiz zaman iki kesim arasında ciddi bir farklılık olduğu görülüyor. Tahir’in notlarında, “Ben bu toplumu nasıl seviyorum; bir sürü kötülükleri ve düşkünlükleri, olumlu yönleriyle seviyorum” dediği görülüyor.

1960’lı yıllarda köylülük güzellemesi, bürokrat güzellemesine baktığımız zaman, fotoğraf kendiliğinden ortaya çıkıyor. Kemal Tahir’in bunlardan olağanüstü farklı olduğu ortaya çıkıyor. Kemalistler, jakoben değişimi olağanüstü benimsiyorlar. Sol, Lenin’in dediği gibi bu toplum işçi sınıfı dışarında bilinç getirilerek düzeltilir demiyor. Mesele İslamcılar, insanları iyice idealize etmeye çalışıyor. İnsanlar Kemal Tahir’e baktıklarında ise daha gerçekçi bir Türkiye fotoğrafıyla karşılaşıyorlar.

İnsanlar kendi özgün bağımsız bireysel düşüncesini telaffuz edemiyor. Türkiye’nin temel problemi bu. Kemal Tahir’in en önemli özelliği, kendi özgün, farklı, bireysel düşüncesini cesurca telaffuz etmesidir. Düşüncesini söylerken herhangi bir dar siyasal çevreye yaslanmak istememesidir.

​​​​​​​

DİĞER HABERLER