Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığındaki, Osmanlı dönemine ait çevrenin korunmasına ilişkin arşivlerde, gemilerin Haliç'e atıklarını boşaltmamaları, İstanbul'da hava kalitesinin düşmemesi için kireç fırınlarında maden kömürü yakılmaması, hava olaylarının takip edilmesi için İstanbul'da bir rasathane kurulması gibi çevreyi koruyan tedbirler dikkati çekiyor.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Uğur Ünal, Türkiye Çevre Haftası dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyanın her yerinde, canlıların yaşamlarını sorunsuz devam ettirebilmesinin iklim ve çevre şartlarına bağlı olduğuna işaret etti.
Mevcut ekosistemde ortaya çıkan olumsuz neticelerin, beslenme ve sağlık gibi en hayati sorunlara da yol açtığını anlatan Ünal, "Bu bakımdan istenmeyen sonuçlarla yüzleşmemek için çevre hassasiyetinin üst düzeyde olması gerekmektedir. Osmanlı arşiv belgelerini incelediğimizde bu duyarlılığın çok yüksek düzeyde olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. Zira çevrenin korunmasına yönelik farklı alanlara temas eden değişik dönemlere ait yüzlerce kayıt arşivimizde bulunmaktadır. Bu kayıtları 'çevre temizliği, su, hava ve görüntü kirliliği, kuraklık, avcılık ve ormanların muhafazası' gibi başlıklarda toplamak mümkün. Bu alanlarda devlet idaresi, yaşam kalitesinin ve ekosistemin korunması için tedbirler almış, idari düzenlemeler yapmıştır." diye konuştu.
Haliç'in temizliğine verilen özen belgelere yansıdı
Hava kirliliğine ve buna bağlı olarak toplum sağlığına gösterilen duyarlılığa dikkati çeken Ünal, şöyle devam etti:
"Buna örnek olarak, 1853 yılında Kuleli Hastanesi civarında bulunan kireç fırınlarında kömür kullanılması bölgede hava kirliğine neden olmuştur. Bunun üzerine burada ve İstanbul'un diğer yerlerinde hava kalitesinin düşmemesi için kireç fırınlarında maden kömürü yerine çalı yakılması için ilgili yerlere Sadaretten emir yazıldığını görüyoruz. Yine 1856 tarihli Sadaretten Donanma Komutanlığına hitaben düzenlenen yazıda, limanların temiz tutulması ve gemilerin atıklarını denize boşaltmamaları istenmiştir. Bu halin devamı durumunda ise yeryüzünde emsaline az rastlanır güzellikte bulunan Haliç'in çok daha kötü bir duruma geleceği belirtilmiştir. Ortaya çıkan manzaranın devletin şanına uymayacağı izah edilmiştir. Bu yazıda, ayrıca Fatih Sultan Mehmet zamanında Eyüp, Sütlüce, Kağıthane, ve Alibeyköy'den çamur ve toprakların Haliç'e akmaması için burada ziraat yapılmaması hakkında bir nizamnamenin mevcut olduğundan da bahsedilmektedir. Son dönemlerde bahsi geçen yerlerde ziraat yapıldığından Haliç'e çamur akmaya başladığından bu gibi durumlara meydan verilmemesi istenmiştir. Görüleceği üzere Osmanlı Devleti'nde çevre hassasiyetini Haliç özelinde ele aldığımızda, devletin şehri fethinden sonra çevre hassasiyeti hususunda teyakkuz halinde bulunduğunu söyleyebiliriz."
Ünal, Devlet arşivlerinde muhafaza edilen belgeler arasında çevrenin temiz tutulması ve bu konuda gösterilecek hassasiyetlere işaret eden evrak sayısının da fazla olduğunu söyledi.
Çiftçileri ve ekonomik döngüyü rahatlatacak hamleler
İnsanların iktisadi yaşam döngülerini iklim şartlarına göre ayarladığını dile getiren Ünal, mevsimlerin şiddetli yaşanması, aşırı yağış veya kuraklık gibi olağan dışı gelişmelerin iktisadi döngüyü akamete uğrattığını anlattı.
Durumun süreklilik arz ettiği dönemlerde ise insanların zorunlu olarak bulundukları bölgeyi terk etmek durumunda kaldığına işaret eden Ünal, "1887 tarihli bir belgede Adana'da yaşanan kuraklık hadisesinden dolayı rekoltenin çok az olduğu ve bazı çiftçilerin başka bölgelere göç ettikleri Dahiliye Nezaretinden Sadarete yazılmıştır. Buna benzer kayıtlar yine arşivimizde mevcuttur. Devletin bu gibi durumlarda vergi düzenlemeleri ve 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Konya Ovası sulama projesi gibi düzenlemelere giderek, çiftçileri ve ekonomik döngüyü rahatlatacak hamleler yaptığını belgelerden görebiliyoruz. Bunların hepsi tecrübe edilmiş olaylar olması bakımından bizlere önemli veriler sunmakta ve öğütler vermektedir." diye konuştu.
- Hava olaylarının takip edilmesi için İstanbul'da bir rasathane kurulması emri
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Uğur Ünal, Osmanlı Devleti döneminde, yaşanan çevre ve iklim problemlerine karşı idari ve hukuki olarak, önleyici ve düzenleyici çalışmalar yapıldığını aktardı.
Düzenlemelerin uygulamaya konulduğunu ve ihtiyaç halinde değiştirildiğini anlatan Ünal, şöyle devam etti: "Bu süreklilikle Osmanlı'dan Cumhuriyete intikal eden çok fazla hukuki metin bulunmaktadır. Günümüzde konu hakkında bir metni ele aldığımızda, Osmanlı döneminde hazırlanan metinlerin izlerini görebilmek pekala mümkündür. Orman Nizamnamesi (1870), Orman Mektebi Nizamnamesi (1871), Zabıta-i Saydiye (Avcılık) Nizamnamesi(1882) bunlara örnek olarak gösterilebilir. Yine kurumsal olarak bazı altyapıların teşekkül ettiğini de söylemek mümkündür. Hava olaylarının takip edilmesi için İstanbul'da bir rasathane kurulması ve buradaki ölçümlerin memleketin diğer yerlerine ulaştırılması için telgraf hatlarının tamamlanması yönünde 13 Temmuz 1868'de Sultan Abdülaziz tarafından bir irade çıkarılmıştır. Bu, iklimdeki gelişmelerin takibine yönelik önemli bir kurumsallaşma hamlesidir. Bu alanda elde edilen Osmanlı birikiminin Cumhuriyete ve gerekli tadil ve değişimlerle günümüze kadar geldiğini söyleyebilirim."
Uğur Ünal, Osmanlı Devleti'nin üç kıtada 6 asırdan fazla hüküm sürdüğünü anımsatarak, "Bu geniş coğrafyada ve uzun zaman diliminde her alandan olduğu gibi iklim ve çevre konularında yaşanan sorun ve gelişmelerle ilgili çok fazla arşiv kaydımız mevcut. Bu alanda arşivlerimizde yapılacak araştırmalar dönemini aydınlatırken günümüze önemli veriler sunuyor. Elde edilen bu veriler, bilimsel alanda önemli ilmi kaynak olmalarının yanında çevre ve iklim alanlarında toplumsal duyarlılığa ve farkındalığa da önemli katkılar sağlayacak." değerlendirmesini yaptı.