İSTANBUL (AA) - AİŞE HÜMEYRA BULOVALI - Türk sanat tarihinde önemli bir yere sahip olan, ressam, müzeci ve arkeolog Osman Hamdi Bey'in vefatının ardından 111 yıl geçti.
Osman Hamdi Bey, Türkiye'nin ilk maden mühendislerinden İbrahim Edhem Paşa'nın 6 çocuğundan en büyüğü olarak, 30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi.
Paris'te 10 yıl eğitim gören ve 1877'de sadrazamlığa yükselen Edhem Paşa'nın, oğlu, Osman Hamdi'nin başarısındaki payı büyük oldu.
İlkokula Beşiktaş'ta başlayan ve 1856'da "Maarif-i Adliye" okuluna devam eden Hamdi Bey, 1860'ta babası tarafından hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi.
Osman Hamdi Bey, resme olan ilgisinden ve Paris'in gelişmiş sanat ortamından etkilenerek, hukuk öğrenimini yarıda bırakıp Paris Güzel Sanatlar Okulu'na yazıldı.
Aynı dönem arkeolojiyle de ilgilenen sanatçı, özel atölyelerde, zamanın tanınan ressamları Jean-Leon Gerome ve Gustave Boulanger'dan ders almaya başladı.
- "2. Milletlerarası Paris" sergisindeki eserleriyle madalya aldı
Hamdi Bey, 1867'de Ahmet Ali Efendi (Şeker Ahmet Paşa) ve Süleyman Seyit ile "2. Milletlerarası Paris" sergisine katıldı. Sultan Abdülaziz'in de ziyaret ettiği sergide yer alan 3 eseri çok beğenilen Hamdi Bey, madalyaya değer görüldü.
Paris'te yaşarken tanıştığı Agarite Charlotte Gay ile 10 yıllık birlikteliğinden 1867'de Fatma, 1868'de ise Melek adlı kızları dünyaya gelen sanatçının, Naile adını alan ikinci eşi Marie'den ise Leyla, Ethem ve Nazlı adlı çocukları doğdu.
Yaklaşık 12 yıllık Paris yaşamının ardından 1869'da İstanbul'a geri dönen Osman Hamdi Bey, Osmanlı Devleti'nde batılılaşma çabalarının başladığı dönemlerde, girdiği her alanda görevini başarıyla tamamladı ve birçok alanda ilk adımı atan oldu.
Osman Hamdi, İstanbul'a dönünce Bağdat Yabancı İşleri (Vilayeti Umur-u Ecnebiye) Müdürlüğü'ne atandı. Bağdat'ta 2 yıl yaşayan sanatçı, sürgün Hint mihracesinden çöl bedevisine birbirinden farklı insanları eserlerinde resmetti.
Hamdi Bey, 1871'de İstanbul'a dönünce sarayda teşrifat-ı hariciye müdür muavini oldu. Bu görevdeyken Viyana Sergisi'ne Osmanlı Devletini temsilen katılan Hamdi Bey, sergi için babasından yardım aldı. Edhem Paşa, sergiye "L'Architecture Ottoman" (Osmanlı mimarisi) ve "Les Costumes Populaires 5 de la Turquie en 1873" (1873'te Türkiye'nin Popüler Kıyafetleri) adlı eserlerle katıldı.
- 1883'te Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi'ni kurdu
Usta ressam, 1875'te bugün Dışişleri Bakanlığı protokol müdür muavinliğine denk olan, Hariciye Umur-u Ecnebiye Katipliği'ne tayin edildi.
Sultan Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesinden sonra görevden alınan Hamdi Bey, Matbuat-ı Ecnebiye (yabancı basın-yayın) Müdürlüğü'ne atandı. Sanatçı, 1877'de tayin olduğu Beyoğlu Altıncı Daire Belediye Müdürlüğü görevini ise Osmanlı-Rus savaşının sonuna sürdürdü.
Osman Hamdi, Müze-i Hümayun müdürü Philipp Anton Dethier'in vefatı üzerine, 4 Eylül 1881'de müze müdürlüğü görevini üstlendi.
Bugünkü adıyla güzel sanatlar akademisi "Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi"ni 1883'te kuran Hamdi Bey, yabancı asıllı öğretmenlerden bir kadro oluşturdu, mektepte açtığı oymacılık bölümüyle Türkiye'de ilk kez heykel sanatının eğitimini başlattı.
Hamdi Bey, okul için kurduğu ekiple ilk arkeolojik kazısını Nemrut Dağı'na yaptı, ayrıca Avrupa'da heykel eğitimi almış ve Sanayi-i Nefise'nin ilk heykel hocası Osgan Efendi ile "Nemrut Dağı Tümülüsleri" adlı kitabı yayımladı.
- Müze-i Hümayun'u, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne dönüştürdü
Sanatçının, tarihi eserleri korumak amacıyla 1884'te düzenleyerek yeniden yürürlüğe koyduğu "Asar-ı Atika Nizamnemesi", Türkiye'de yürürlükteki tek eski eser yasası olarak 1973'e kadar önemini korudu.
Osmanlı Devleti sınırları içindeki tarihi ve sanat değeri taşıyan eserleri müzecilik anlayışı içinde bir araya getirmeyi hedefleyen Hamdi Bey'in gayretleriyle 30 yıllık Müze-i Hümayun, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne dönüştü.
Sanatçı, 1887'de gerçekleştirdiği Sayda kazısında, "İskender Lahdi"nin yanı sıra her biri birer sanat değeri taşıyan yirmiye yakın lahdi müzeye kazandırdı. Bu kazıdan sonra, tasarımını mimar Vallaury'ye yaptırdığı İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin ilk bölümü 1891'de, ikinci bölümü 1903'te, üçüncü bölümü 1907'de açıldı. Çinili Köşk'ün tamiriyle de ilgilenen ve yapının daha önceki onarımlarda üzeri sıva ile örtülmüş olan çinilerini açığa çıkaran Hamdi Bey, "Usul-i Mi'mari-i Osmani" adlı Türkçe ve Fransızca olarak bir kitap da kaleme aldı.
Osman Hamdi Bey, aynı zamanda Akalan, Langaza, Sakçagözü, Sidamara, Bozüyük, Rodos, Taşoz (Bozcaada), Yortan, Notion, Kade, Gorikos, Tedmür, Mahmudiye (Spara), Lagina, Tralles, Alabanda, Rakka, Boğazköy ve Alacahöyük kazıları gibi önemli araştırmaların gerçekleşmesinde öncü oldu.
Türkiye'deki sanat, arkeoloji ve müzecilik alanlarına geçmişten bugüne devam eden önemli katkılarda bulunan Osman Hamdi Bey, Çinili Köşk'te sınırlı sayıda eserden oluşan bir koleksiyon olarak devraldığı Arkeoloji Müzesini, 25 yılda görkemli özgün binaları, eşsiz koleksiyonları, kütüphanesi, yapılan kazıların yayınları, rehberleriyle dünya çapında tanınan saygın bir imparatorluk müzesi haline getirdi.
- Oxford Üniversitesi tarafından "Fahri Doktorluk" unvanını aldı
Yaşamı boyunca yurt dışında çok sayıda sergiye katılan ve eser teşhir eden sanatçı, Paris, Berlin ve Münih gibi önemli şehirlerde eserlerini sergiledi.
Atina'daki Fransız Okulunun kuruluşunun 50. yılı (1898), İspanya Oviedo Üniversitesi'nin kuruluşunun 100. yılı (1908) ve Berlin Fredrich Müzesi'nin kuruluşu münasebetiyle (1904) basılan madalyalardan Hamdi Bey'e de takdim edildi. Şark Bilimleri Eski Eserler Derneği'nin, Alman İmparatoruna verdiği madalya da hükümdar tarafından Osman Hamdi Bey'e hediye edildi.
Hamdi Bey, 1906'da müze müdürlüğünün 25. yıl dönümünde yerli ve yabancı birçok önemli kişi ve kurumdan takdir ve tebrik alırken, 1909'da Oxford Üniversitesi tarafından "Fahri Doktorluk" unvanına layık görüldü.
Vefatından kısa bir süre önce Bavyera Krallığının "Bilim ve Sanat" büyük altın madalyasını almaya değer görülen sanatçı, ilk resim müzesi hazırlıklarını yaparken, 24 Şubat 1910'da 68 yaşındayken Kuruçeşme'deki yalısında hayatını kaybetti.
Sanatçının naaşı, vasiyeti gereği hayattayken çok sevdiği Eskihisar'daki evinin de içinde bulunduğu araziye defnedildi. Mezarının başına, o zamanın Bakanlar Kurulu kararı ile isimsiz bir Selçuklu mezar taşı dikildi. Sanatçının Eskihisar'daki bu köşkü, 1987'den itibaren müze olarak hizmet veriyor.
- Sanatçının ressamlığı
Resim öğrenimini Paris'te yapan Osman Hamdi Bey, portre ve manzara resimlerinin yanı sıra özel dersler aldığı hocası Gerome gibi oryantalist tarzda birçok resme imza attı. Hamdi Bey, genellikle eserlerinde Türkiye'de bulunan tarihi yapıları mekan olarak kullandı ve Doğu'nun gerçekçi halini, günlük yaşantısını işledi.
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurucu üyelerinden olan usta ressam, Türk mimarisinde, süsleme sanatlarının en güzel örnekleri olan camileri, türbeleri ve zengin konakların, klasik mimari özelliğini koruyan köşelerini kullanarak çok sayıda figürlü kompozisyona da imza attı.
Osman Hamdi Bey, eserlerinde, 19. yüzyılda yaşayan diğer oryantalist ressamlar gibi fotoğraftan yararlandı, portrelerinde ise canlı model kullandı. Kadın temasını işleyen ilk Türk ressam da olan Hamdi Bey, resimlerinde model olarak, aile fertlerini, dostlarını ve yakınlarını ele aldı.
Usta sanatçının, "Kaplumbağa Terbiyecisi", "Camiden Çıkış", "Balıkçı", "Yeşilcami'de Kur'an Okuma", "Halı Satıcısı", Abıhayat Çeşmesi", "Hamam", "Türbe Kapısı Önünde Kadınlar", "Eskihisar", "Mimozalı Kadın" ve "Şehzade Türbesinde Derviş" adlı çalışmaları, dünya çağında bilinen eserlerindendir.
Usta ressam hakkında, senaryosunu Emre Caner'in yazdığı, Umut Hacıfevzioğlu'nun yönettiği "Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı belgesel film yapıldı.
Osman Hamdi Bey, 1872'de "İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz" adını taşıyan 103 sayfalık Türkçe piyesle "Cerf-Volant" (Uçurtma) adlı ve aynı yıl tarihli Fransızca piyese imza attı. Bir başka kaynağa göre "ProgresOttoman Gazetesi" matbaasında basılmış "Binocle Accusateur" (Suçlayıcı Gözlük) adlı bir piyese daha imza attı.